HDP BÜTÜN OYUN PLANLARINI BOZDU
Kadri Gürsel
08 Mart 2015 Pazar 06:02
HDP’nin parti olarak seçime girme kararı, Erdoğan iktidarının 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde arzuladığı sonucu almak için “İmralı süreci”ni kullanarak yaptığı oyun planını altüst etti.
Uygulanması için aylardır üzerinde çalışılan bu basit oyun planı PKK’nın seçim öncesinde silahsızlanma kararı almasını öngörüyordu.
İşin püf noktası, seçim öncesinde hükümet tarafının silahsızlanma karşılığında Kürt sorununun çözümü için herhangi bir somut adım atmayacak olmasıydı.
Hükümet “veren” değil sadece “alan” olacaktı.
Seçime, “İmralı süreci”nin vermeden almak suretiyle nihayet başarıya ulaştığı havası yayılarak gidilecekti.
Öcalan’ın, HDP’nin, Kandil’in, velhasıl Kürt hareketinin bütün aktörlerinin bu “İmralı süreci”nin başından beri savundukları “karşılıklılık” ilkesi gereği silahsızlanmaya paralel olarak atılmasını istedikleri adımlarla ilgili o “10 madde”, kamuoyu tarafından anlaşılmasın diye özellikle muğlaklaştırıldı.
Seçim öncesinde, Kürt hareketinin AKP hükümetiyle neyi müzakere etmek istediğinin bile bilinmesi istenmiyordu.
Neticede nereden bakarsanız bakın, ister koşullu, ister karşılıklı ve hatta hükümetin istediği gibi karşılıksız, Abdullah Öcalan’ın örgütüne seçimden önce bir silahsızlanma ve eylemsizlik çağrısı yapması, HDP’nin parti olarak seçime girme kararı aldığı bir sath-ı mailde Erdoğan’ın varsayılan siyasi aklına da mantığına da terstir, aykırıdır.
HDP seçime parti olarak değil de bağımsız adaylarla girecek olsaydı, İmralı’dan yapılan silahsızlanma çağrısının estirdiği olumlu rüzgar en çok Erdoğan’ın yelkenlerini doldururdu.
Ancak HDP seçime parti olarak girmekle bütün oyun planını ters yüz ettiği için bu rüzgar hesapları da haliyle şaşıyor.
Seçimin reel politiği açısından cevabını çok merak ettiğim soru şu:
Barajı geçmenin eşiğinde duran bu HDP’nin, bir silahsızlanma çağrısının kopartabileceği küçük bir rüzgar sayesinde bile pupa yelken meclise girebilecek olması, Erdoğan’ın başkanlık planlarına karşı açık ve gerçek bir risk teşkil ediyorken Dolmabahçe’deki bu ortak basın toplantısı nasıl düzenlenebilmiştir?
Çok ilginç değil miydi?
HDP Meclis’e girerse, AKP 330 ve üzerinde sandalye elde edemeyecek, Erdoğan da hayalindeki otoriter başkanlık rejimi anayasasını yaparak halk oyuna götürme şansını bulamayacak.
Muktedirin siyasi becerilerinde zaman ve yorgunluk faktörlerine bağlı bir kayıp söz konusu mu ki reel zararı faydasından büyük olabilecek bu Dolmabahçe girişimine yol vermiştir?
Yoksa partide Erdoğan’ınki dışında başka hesaplar da mı yapılmaktadır?
Neticede “İlle de Türk tipi başkanlık sistemi” diye yanıp tutuşanlar Erdoğan ve çevresi. Ama AKP bundan ibaret değil.
Ya da en basitinden artık süreç yönetimi ve değişen koşullara adaptasyon konularında tekleyen bir AKP makinesi mi var karşımızda?
Öyle ya, HDP seçime parti olarak girme kararı alır almaz iyi çalışan bir AKP makinesi “İmralı süreci”nden seçim için faydalanma planlarını da gözden geçirirdi.
Ama uyanmaları için Dolmabahçe’nin düzenlenmesi gerekti.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a adeta savaş açtılar, barışı istememekle suçladılar.
Türkiye’nin bir bütün olarak demokratikleşmesini öncelikli seçim gündemi haline getirdiği ve Kürt sorununun çözümünü de bu demokratikleşmenin bir parçası olarak savunduğu sürece bu saldırıların Demirtaş’a bir zarar vereceğini sanmıyorum. Bilakis bu Demirtaş iktidar vurdukça güçlenecektir.
Eşit vatandaşlık, AKP Türkiye’sinde artık Kürtlerin olduğu kadar laik Türklerin ve Alevilerin de hakkı.
Laik kesimlerde halen Dolmabahçe etkinliğinin AKP ve HDP arasında varılmış gizli bir anayasa mutabakatının sonucu düzenlendiği yönünde bir kuşku kalmışsa, Demirtaş’a iktidar cenahından yapılan hücumlar bu psikolojik engelin de yok edilmesine yarayacak.
Dolmabahçe ortak basın toplantısının selinden bir hafta sonra geriye kalan kum işte budur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.