22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

HAZİRAN SEÇİMLERİ VE ÇÖZÜM SÜRECİ...

Ali Bayramoğlu

07 Ocak 2015 Çarşamba 09:01

Türkiye için 2015 yılının en kritik anının Haziran seçimleri olacağına şüphe yok. Bunu takiben sistemin önünde seçimsiz 4 yıllık düz bir hat olacak. Bu süre siyasi iradenin ve siyasi partilerin pek çok kritik soruna, asgari oy ve imaj kaygısıyla el atmalarına imkan verecek uzunlukta.

Ve Türkiye’nin önünde çok önemli iki mesele duruyor olacak:

Çözüm süreci ve anayasa meselesi...

Haziran 2015 seçim sonuçlarının bu iki meseleyi doğrudan etkileyeceğini şimdiden biliyoruz.

Gerçekçi olalım. Mevcut deneyim, diğer ifadeyle dört ana parti arasındaki ilişkiler ve denge, yeni bir anayasanın ancak AK Parti’nin bu hamleyi tek başına yapacak güce erişmesiyle ya da HDP-AK Parti arasında bir uzlaşmayla hazırlanabileceğini gösteriyor.

AK Parti’nin alacağı oy oranı, Meclis'te anayasal bir çoğunluğa, en azından bir anayasa taslağını referanduma götürmeye yetecek 330 milletvekili sayısına ulaşmasına yetecek mi?

Ana soru budur.

HDP’nin seçimlere parti olarak girip girmeyeceği bu sorunun yanıtı için hayati bir önem taşıyor. HDP’nin bağımsız adaylar yerine parti olarak seçimlere girmesi ve yüzde 10 barajının altında kalması durumunda AK Parti bırakın 330 milletvekilini, 367 milletvekilliğine bile ulaşabilir.

Buna karşın HDP’nin mevcut siyasi koşullarda üreyecek bir sinerjiyle, CHP’den önemli ölçüde oy çalarak, yüzde 10 barajını geçmesi, tam tersi bir sonuç üretir. AK Parti’nin özellikle Güneydoğu’da kaybedeceği milletvekillikleri, 330 hedefine ulaşmasını suya düşürebilir.

Hangi “şık” daha “gerçekçi”dir dersiniz? Ve sonuçları “ne” olur?

HDP için yüzde 10 barajı aşılması çok ama çok zor eşiktir.

Kürt hareketinin böyle bir tercih yapması “radikal örgütçüler” gözünde HDP’yi devreden çıkarmak ve AK Parti’yi doğrudan Kandil’le muhatap olmaya zorlamak anlamına gelebilir. Ancak sonuçları itibariyle tüm siyasi gücün anayasa hazırlamak anlamında tek bir siyasi partiye terk edilmesi, gerek Türkiye genelinde gerek Kürt sorununun özelinde “çözüm” kadar “çatışma”, en azından “yüksek gerginlik” ihtimalini devrede tutar.

Buna karşın HDP’nin yüzde 10 barajını geçmesi Türkiye’yi, gerek Kürt sorununun çözümünde, gerek yeni toplumsal sözleşmenin hazırlanmasında “kurucu Kürt faktörü”yle tanışmaya iter. Böyle bir tanışma Kürt sorunu üzerinden demokratik bir eşik atlamayı da ifade edebilir, tersine yeni gerginlikleri, çatışmanın yükselmesi, siyasi yelpazenin yeniden şekillenmesini de...

Görmek gerekir ki, şu ana kadar varsaydıklarımız sadece çözüm sürecini, anayasa hazırlığını değil, Türkiye’de kesif boşluğa da işaret ederek muhalefet meselesini yeniden tanımlamaya adaydır.

Peki bu varsayım ve ihtimallerin seçim kampanyalarına, seçim kampanyalarının ise çözüm sürecinin kısa dönemdeki seyrine etkisi olur mu?

Buna hiç şüphe yok...

AK Parti’nin Haziran seçimlerindeki en önemli hedeflerinden birisi MHP seçmeninden yüzde 4-5 civarında oy almak gibi görünüyor. Davutoğlu’nun kullandığı geleneği, devleti, geçmişi ihya dili ve medeniyetçi anlayışı vurgulama tarzı bu açıdan bir koz olarak değerlendirilebilir.

Bu koşullar çözüm süreciyle ilişkili olarak siyasi iktidarı seçimlere kadar dikkatli ve iki yönlü bir dil kullanmaya itecektir. “Güvenlikçi dil” ile çözüm iradesinin altını çizen, ancak ön koşulları öne çıkaran “siyasi dil”...

Benzer bir durumun HDP açısından da geçerli olduğu söylenebilir. HDP koridorlarında hem sert, savaşçı hem sağduyulu bir dilin aynı anda konuşulduğu söylenebilir. Sert ve savaşçı dil seçimlerin etkisine işaret ettiği oranda, sağduyulu dil çözüm sürecine verilen önemin altını çizmektedir.

Haziran’a kadar ne olacağı çok önemli...

Çünkü Haziran sonrası olacaklar daha önemli...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.