23 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir13°C
  • Berlin3°C

HAYIR İTTİFAKI VE HASTALIKLAR...

Ali Bayramoğlu

14 Temmuz 2010 Çarşamba 11:58

Anayasa değişikliklerine ilişkin referandum, Türk demokrasinin olgunlaşması, sivilleşerek kurumsallaşması yolunda hayati bir rol oynayacak. Bu konuda kanımız kesin.

Referandum paketini "demokrasiden uzak, 12 Eylül rejiminin devamı" ya da benzer vurgularla değerlendiren bakışlara yönelik tepkimiz de ortada.

CHP gibi ideolojik popülizmi gıda haline getirmiş, ilke yerine fayda şiarını benimsemiş, üstelik bunu ilke savunurmuş gibi yapan siyasi partilerin tutumu acınansıdır. MHP gibi sadece muhalefet yapmak, kendisine sandalyede oturacak yer açmak için kalça darbeleriyle hareket eden siyasi partilerin tavırları kendi seçmenlerini bile tedirgin edecek kadar yüzeyseldir.

Acıklı bir durum da, referanduma "evet" diyeceğini açıklayan tek bir sol siyasi parti ya da örgütün, dernek ya da kurumun ortaya çıkmamış olmasıdır.

"Hayır" deme konusunda, sol, ülkücüler, ulusalcılar, PKK-BDT bir ittifak içinde görünüyorlar.

Peki neden?

Anayasa değişiklik paketine bakarak, paketin maddelerini eleştirerek, bu maddelere tepki duyularak alınan bir tavır mıdır bu?

Hiçbir şekilde...

Peki, neden "hayır"?

Üç nedenle...

1.AK Parti'ye karşı olunduğu için...

Diğer ifadeyle, değişiklik paketinin siyasi iktidarın işi olduğu ve işine geldiği gibi düşünüldüğü için...

2.Referandum paketinin içeriğinden çok taşıdığı pazarlık anlamı önemsendiği için...

Diğer bir ifadeyle AK Parti'yle pazarlık yaparak pakete istedikleri hükümleri ekletemeyen BDP gibi parti ve kimi sol kesimler, yegane siyasi anlamı ve önemi bu siyasi arayışa verdikleri için...

3.Bazı kesimler tarafından referandumdan çıkacak "hayır" yanıtının Türkiye'de yaşanan değişim sürecini kesintiye uğratması, özellikle yargının direnç kalesini konumunu koruması hedeflendiği için...

Hemen söyleyelim...

Her üç pozisyon da hastalık işaretidir...

Her üç pozisyon da cemaatçidir...

Her üç pozisyonda da faydacı siyasete verilen aşırı değer, depolitizasyonla eş anlamlıdır.

YARSAV Başkanı ve Yargıtay Başkanı'nın temsil ettiği ulusalcıları bir kenara bırakalım...

Ama meseleye siyasi partiler açısından bakıldığında durum gerçekten vahimdir. Birbirlerinin ters kutupları olan BDP, MHP, CHP gibi partiler düzenlemelere salt parti çıkarlarına ters düştüğü ya da temsil ettikleri temel sorun dikkate alınmadığı için itiraz etmektedirler ve bu mantıkla aynı hatta birleşmektedirler.

Kimi kesimlerde bu sorun bir zihniyet meselesine dönüşmüştür. Özellikle kentli sol kesimlerde "hayır demeden boykot etme, yani sandığa gitmeme tavrı" bir tutukluğun işaretidir.

Bu tutukluk, solun bünyesinde bulunan yarı cemaatçi, yarı örgütçü kötü genden kaynaklanmaktadır.

Bu kötü gen toplumu salt siyasi bir mekanizma gibi algılamayı, diğer bir ifadeyle toplumsal tasavvur eksikliğini üretmektedir. Bu da bugün, siyasi iktidara, AK Parti'ye yönelik bir rekabet güdüsü ortaya çıkarmaktadır.

Her kritik noktada AK Parti takıntısı ile kendisine siyasi olarak yer açma arayışı iç içe girmekte, bariz bir şekilde tüm analizleri ve pozisyon almaları yönlendirmekte ve rayından saptırmaktadır.

Anayasa değişiklikleri konusunda AK Parti, Kürtlere ve BDP'ye kulak tıkandığı, onların bazı taleplerini dikkate almadığı için, AK Parti'ye itiraz etmek ve bunu referandumda "evet" demeyerek siyasi davranışa dökmek eğilimi, "yarı şaka" gibi karşımızda durmaktadır.

AK Parti'nin uzlaşmacı davranmadığını görmek ve söylemek, bunun için sert eleştiriler yapmak bir şeydir ve doğrudur.

Ama faturayı ülkenin ilk kez 12 Eylül anayasasının kimi temel unsurlarına hayır deme imkânını sunan bir referanduma çıkarmak başka bir şeydir ve tümüyle yanlıştır...

Sadece yanlış da değildir...

Hastalıktır, hastadır...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.