25 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin8°C

‘HAYAT HAKKI’

Murat Belge

16 Kasım 2012 Cuma 06:16

Başbakan bir süredir hiç fırsat kaçırmıyor, “beyanat”ını kapacak araçlar ya da gazeteciler karşısında ağzını açtı mı, idam cezasının meziyetleri üstüne birkaç cümle kurmadan kapatmıyor. Bizim yakın tarihimizde “en yoğun idam” gözlemlenmiş dönem Kenan Evren’in 12 Eylül dönemidir. Anlaşılan o ki Başbakan bir “12 Eylül nostaljisi” yaşmaya başladı.

Bir süreden beri Başbakan ülkenin siyasî gündeminde olmayan birtakım konuları (adeta yakasından tutup çekerek) “gündem maddesi” hâline getirmekle meşgul. “İdam” konusuna girmeden önce de, bir ara, aklını “kürtaj”a yoruyordu. Başka konulara da takmış olabilir ama bana bu ikisi ilginç geliyor. Çünkü bunlar ikisi de, farklı biçimlerde de olsa, son analizde “insan hayatı” kavramına ilişkin konular.

Bu da bana anlamlı geliyor, çünkü Başbakan kendisine bu yeni çizgisini beğendiğinden beri, “hayat tarzı” konusu ön plana çıktı; ve her gün, adım adım, biraz daha öne çıkıyor.

Başbakan niçin “kürtaj”a karşı? Çünkü bir zaman sonra doğacak, “insan” olacak bir “rüşeym”i yok ediyorsunuz, onun insan olarak yaşamasına, kendine “hayat” bulmasına engel oluyorsunuz. Bir “rüşeym”e bunu yapmaya hakkımız yoktur, demek istiyor.

Bunları söyleyen tek kişi değil o. Bütün (ya da bütüne yakın) Katolik Kilisesi, birçok Evangelist akım (ama genellikle “dinî” ideolojiden hareket edenler) üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri savunuyor.

Bunu savunurken Başbakan (ve ötekiler) o “rüşeym”i doğuracak olan kadının fikrine itibar etmiyorlar. O böyle bir şeyi istiyor mu, istemiyor mu, önemli değil. Onun iradesinin üstünde daha büyük iradeler var.

Şimdi, “rüşeym” sözkonusu olduğunda “insan hayatı”nın korunmasında bu derece ısrarlı olan bir kişinin, “idam” gibi bir konuda da o “hayat” ve “yaşam hakkı” kavramlarına biraz daha saygılı olmasını beklemez misiniz? Ben olsam beklerim. Ama sözkonusu olan Başbakan’sa, boşuna beklemiş olurum.

Ayrıca, şu yaşadığımız günlerde açlık grevi yapan ve böylece ölüme adım adım yaklaşan yüzlerce insan var. İsabetli, isabetsiz, ama bu insanlar bunu her şeyden önce Başbakan’ın izlediği siyasetten ötürü yapıyorlar. Ama Başbakan’ın kendi uygun gördüğü siyaseti bir kere daha gözden geçirmeye hiç niyeti yok. Grev üçüncü ayına girerken Başbakan’ın sanki yangına körükle gittiğini, söylediği sözlerle sanki grevcileri ölüme doğru kışkırttığı ("'show’ yapıyorlar”; “şantaj, blöf” vb.) görülüyor. Demek ki bu insanların “hayat”ları o kadar da değerli değil. “Yaşama hakları” da yok. İki insanî söz söyleyip bir talimatla önlenebilecek bir tragedya, birtakım “siyasî hesap”lar çerçevesinde, görmezden gelinebilir bir şey oluyor.

Başbakan farkına varmadan çok karamsar bir dünya görüşüne sahip olmalı. Şöyle: yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl, her neyse, epey bir yıldır yaşamış, ilişki kurmuş, ilişkiler içinde yer almış, düşünmüş, duygulanmış, eylemiş insanlar sözkonusu olduğunda kaskatı. Onlarsız bir dünya, pekâlâ daha iyi olabilir.

Buna karşılık “rüşeym” konusunda pek titiz, pek duyarlı. Ona herhangi bir zarar gelmesini istemiyor.

Breivik midir, nedir, onun annesi de onu dinî inançları nedeniyle kürtaj olamadığı için istemeden doğurmuş olabilir. Hayat dediğimiz uçsuz bucaksız varlık içinde esrar bol. Başbakan’ın kuru reçeteleriyle çözülecek şeyler değil bunlar.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.