24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara0°C
  • İzmir8°C
  • Berlin12°C

HAYA

Ece Temelkuran

11 Mayıs 2010 Salı 16:09

MESELA bugün Dağlıca’da oğlumu vurdular. Bakıyorum televizyona, kimse ondan söz etmiyor. Benden haberi yok kimsenin. Bir generale sarılıp ağlamasam, bakana saldırı olmasa kimsenin de benden bahsedeceği yok. Ya da benim yerime bir general ağlamasa...

Mesela Çankıra’da altmış küsur yaşında eski solcu CHP’li bir kitapçıyım. Yapayalnızım bir bakıma. 12 Eylül’de işkence görmüşüm, darbenin adı geçse kanım donuyor. Etrafıma bakıyorum artık burası başka bir Türkiye, bütün ekonomi “hacılar” arasında dönüyor. Dünyam allak bullak olmuş. Bakıyorum televizyona. Benim adım hiç geçmiyor.

Mesela Van’da genç bir kadınım. Belki öğretmenim ve bu durumda kesinlikle yoksulum. Yoksunum. Bir fikrim vardı, çocuklara güzel bir dünya kuracaktım diyelim ki. Bütün bir hayatım “atama” denen muammaya takılıp kalmış, gencecik ihtiyarlıyorum. Bakıyorum siyasetçilere, hiçbirinin umurunda değil.

Babamı öldürmüşler mesela. Ensesinden bir kurşunla, gün ortasında. Kimin öldürdüğü öldür Allah bilinemiyor. Dünya gelse çözülmeyecek sanki, öyle inat ediyor efendiler. Her duruşma sirk gibi geçiyor alay eder gibi. Annem ağlıyor gözümün önünde, kız kardeşlerim taş kesiyor. Şöyle bir göz atıyorum ekranlara. Kimsenin umurunda değil.

Mesela Trabzon’da genç bir adamım. Mühendislik öğrencisiyim. Kulaklığımda Bach çalıyor. Cebimde sadece bir tane otobüs bileti var ve beter âşığım. Ceketimin iç cebinde adı görünürse genç kurtların deli olacağı bir kitap var. Korkuyorum. Her Allah‘ın belası gün korkuyorum. Peşime düşmeleri an meselesi ve yalnızım. Bakkalın önünden geçerken manşetlere bakıyorum. Tık! Hiçbir bahis yok benden.

Yalnız bir anneyim İzmir’de. Kocayı terk etmişim, çekilmez biriymiş. Türlü eziyet etmiş bana. Sütüm kesilmiş üzüntüden ve param mama almaya anca yetiyormuş. Çocuk ağlıyormuş deli gibi ama kimse benden söz etmiyormuş.

Bir köşe yazarıymışım mesela, içim almıyormuş olup biteni. Ne zaman bir adım geri atıp baksam ülkeye, elim ayağım tutuluyor, yazamıyormuşum. Yazılanları gördükçe utançtan yerin dibine giriyormuşum. Biri utanılacak duruma düşünce sen de onunla göz göze gelmek istemezsin ya, öyle. Bakıyorum internet sayfalarına, nato utanç nato terbiye!

Siz de benim kadar yok gibi hissediyor musunuz kendinizi bazen? Bahsi geçmeyen bir ayrıntı... İhmal edilmesinde hiçbir sakınca görülmeyen biri gibi. Deliliğin ortasında kalmış, kaderi bu deliliğin içine doğmak olan biri gibi.

İhmal edilebilir azınlık

NE yazayım ben şimdi? Birinin cinsel hayatına dair görüntüleri yayınlamanın akıl almaz bir alçaklık olduğunu mu? Bunları yayınlamamanın “delikanlılıktan” sayılmayacağını, minimum ahlakın bunu gerektirdiğini mi? İnsanları öldürmemek gerektiğini mi? Yoksulluğun korkunç olduğunu mu? Kendisinden bahsedilmeyen insanların giderek memleketin tamamını oluşturduğunu mu?

Türkiye’de kansız bir savaş yaşandığını yazıyorWall Street Journal. Her kanın kırmızı ve sıvı olmadığını mı yazayım? İlkelliğin geri dönüşü olmayan bir gidiş olduğunu mu söyleyeyim?

Çoğu kez yazmaktan haya edeceğim şeyler oluyor ülkede. İçinde olmadığın sürece anlamı olmayan bir delilik yazmaya değer bir mevzu mudur, bunu düşünüyorum bazen.

Not: Hrant‘ın duruşması bugün. Ne yapacağımızı biliyoruz artık herhalde...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.