21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

HAPİSHANELER ÖLDÜRÜYOR

Enver Sezgin

20 Ocak 2015 Salı 02:25

Hasta mahpuslar konusu, Türkiye’nin kanayan bir yarası olmaya devam ediyor. Türkiye’nin değişik mahpushanelerinde 228’i ağır 540 hasta yaşam mücadelesi veriyor. Yine yapılan değişik açıklamalardan anlıyoruz ki, son bir yıl içinde kırk kişiye yakın mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirmiş.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 20 Kasım 2014 tarihinde yaptığı bir açıklamada, “Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler arasında kendi başına hayatını idame ettiremeyecek derecede hasta olanlarla ilgili bakanlık olarak hazırlığımız var”, dedi. Bakanlığın hazırlıklarının ne aşamada olduğunu bilmiyoruz; ancak, hasta mahpusların ölmeye devam ettiğini çok iyi biliyoruz.

Bu yılın hemen başlarında akciğer kanseri nedeniyle ölen Abdülmecit Arslan, memleketi Siirt’te son yolculuğuna uğurlandı.

Yine, Kandıra F Tipi Cezaevi’nde müebbet hapis cezası hükümlüsü olarak yatmakta olan, 48 yaşındaki Mehmet Canpolat kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmiş oldu. Canpolat, Gebze Hapishanesi’nde tutuklu bulunduğu sıralarda koğuşlara atılan gaz bombaları sebebiyle göğsünden yaralanmış, sonradan da KOAH hastası olmuştu. Hastalık tedavi edilmeyince de akciğer hastalığına yakalanmıştı.

Haşem Arduçlu ise büyük bir ihmal sonucu yaşamını yitiren hasta mahpuslardan biridir.

Haşem, üç ay önce Siirt ilinin Şirvan ilçesine bağlı Dişlinar (Zivzik) köyündeki evinden alınıp, tutuklanarak Siirt E Tipi Cezaevi’ne konur. Tutuklanmadan önce iki kez kalp krizi geçirmiş, son krizden sonra ise baypas ameliyatı olmuştur. Anlayacağınız cezaevinde olmaması gereken bir hastadır. Ölümünden 15 gün önce eşiyle bir telefon görüşmesi yapmış ve görüşme sırasında hastalığının ilerlediğini, bu nedenle revire çıkmak için sevk istediğini söylemiştir.

Eşi, Haşem’in bu durumundan dolayı endişelidir. Lakin elinden pek bir şey de gelmemektedir.

Çiçek Arduçlu, bir akşam vakti cezaevi müdürünün telefonuyla, eşinin ölüm haberini alır.

Böylesine ağır hasta olan biri tam teşekküllü bir hastanede tedavi altın alınması gerekirken revire bile çıkartılmamıştır.

Dahası da var: Mehmet Arduçlu, kardeşinin ölümünden sonra savcılığa olayın soruşturulması için başvurur. Savcılıktan cezaevi kamerasının görüntülerinin kendisine izlettirilmesini talep eder. Talep, savcılık tarafından kabul görür. Kameradaki görüntüler kan donduracak cinstendir. Cezaevi yönetimi bu derece ağır hasta olan bir mahpusa yatak taşıtmaktadır. Haşem, taşıma sırasında yorulur ve oracıkta yere yığılır. Revire kaldırılır, ancak burada doktor bulunmamaktadır. Koğuşuna döner. Rahatsızlığı daha da artar. Kalp krizi geçirmektedir. Nihayet ambulans çağrılır. Artık çok geçtir. Hasta yolda hayatını kaybeder.

Haşem Arduçlu, cezaevi idaresinin sorumsuzluğu ve umursamazlığı yüzünden yaşamını yitirmiştir.

Üstelik revire çıkmak için verdiği dilekçe de ortadan kaldırılmıştır. Haşem Arduçlu’nun ölümüne neden olanlar suçlarını örtmeye, olayın aydınlatılmasını engellemeye çalışıyorlar.

Sedat, Hakan, Ruken ve Ömer.

En büyüğü yedi yaşında olan bu dört çocuk küçük yaşta, büyük bir ihmal sonucu babasız kalmışlardır.

Haşem’in eşi ve kardeşleri bu cinayetin ortaya çıkartılmasını ve suçluların cezalandırılmasını istiyorlar.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici’nin belirttiği gibi, “Hasta mahpuslar siyasi pazarlık konusu yapılmamalıdır. Yaşamını tek başına idame ettiremeyen tüm mahpuslar tahliye edilmelidir”.

Adalet Bakanı Bozdağ, “konuyu insani bir mesele olarak gördüğünü” vurgulayarak, “cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin kendilerine ailelerinin emaneti olduğunu” söylüyor.

Ailelerin, devlete “emanet ettikleri” yakınları yaşamlarını yitiriyorlar. Hapishaneler her gün insan öldürüyor.

Adalet Bakanlığı ise tüm bu olup bitenleri izlemekle yetiniyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.