04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

HANZALA BİZİ İNANDIRIYOR

Cihan Aktaş

11 Ekim 2009 Pazar 21:06

Yüzünü görmediğimiz halde, bakışlarının ağırlığını üzerimizde taşıyoruz. Yıllardır vahşet dolu sahnelere tanıklık etmeyi sürdürüyor o, biz ise onun bakışlarının gezindiği sahneler üzerine yorum yapmayı sürdürüyoruz.

Filistinli sanatçı Naci el-Ali, kırk bin karikatüründe yer verdiği çocuk kahramanı Hanzala ile tanınıyor ülkemizde. Hanzala asıl görülmesi gerekene, gözden kaçırılmak istenene yoğunlaşan bir bilinci temsil ediyormuş gibi geliyor bana. Hanzala, yetişkinlerin bile bakmaya dayanamayacağı sahnelerin tanığı bir kişilik.

Salt bir seyir olmayarak, tanıklık, bir temsiliyet sorumluluğuyla ağırlaşır. Doğru yere mi bakıyorsun, gördüğünü nasıl anlamlandıracak ve aktaracaksın...

Hanzala asıl 1987 senesinde Londra’da bir suikast sonucu hayatını yitiren Naci el-Ali’nin, doğduğu topraklardan ayrılmaya zorunlu kaldığı on yaşındaki ufkuna sabitlenmiş benliğini temsil ediyor. Naci el-Ali Filistin’de tanığı olduğu sahneleri çizgileriyle ifade etmenin ağırlığına ancak henüz oyundan kopmamış masum bir çocuğun bilinciyle katlanabilmiş olmalı. Bu seçimin zorlukları olmadığı söylenemez ve o da işte, kahramanının yüzünü göstermekten sakınıyor. Bir çocuk yüzü onca çatışan duygu ve düşünceyi nasıl taşıyabilir ki...

Hanzala bir açıdan sanki üç beş çizgiden ibaret, başka bir açıdan ise en yalın biçimine indirgenmiş Filistinli. 11 yaşındaki Hanzala, Naci el-Ali’nin katkısız bakışlara sahip olmayı dileyen çocuk yanı. Ne zaman Filistin özgür olursa, işte o zaman büyüyecek.

Elinde küçük bir taş mı bulunuyor bu çocuğun, emin olamıyoruz. Duruşu kahramanlığı mı yansıtıyor, karikatüristi yetişkinliğinin algılarından utandıran bir aczi mi? Hanzala bir anti-kahraman sayılabilir, çünkü duruşunda bir meydan okuma değil de naiflik var. Bir çizgi roman kahramanı gide gide onu çizen sanatçının yüklediği rolün ötesine taşan bir anlamda sahipleniliyor. Elinde bir taş olsun, elinde bir taş olmasa da tanıklığıyla savunmasız çocukların ve yersiz yurtsuz bırakılan insanların üzerine gelen buldozerleri geri çevirebilsin!

Hanzala intifada öncesinin çocuğu, ama intifadayı hazırlayan çocuk olarak da tanınıyor. O, yaşadığı muhitin sükûnetinden emin olamayan mülteci adayı huzursuz benlik aynı zamanda.

Aslında neye ihtiyacımız varsa onu dile getiriyor Hanzala; geriye doğru bakışla icat ettiğimiz ihtiyaçlarımızın, yazmaya çalıştığımız tarihimizin bir sembolüne dönüşüyor böylelikle.

İz yayıncılık, Naci el-Ali’nin Hanzala karikatürlerini özenli bir çalışmayla yayınladı. (İstanbul; 2009)

271 sayfalık eserin girişindeki yazısında Mahmud Derviş “Naci el-Ali: Günlük Ekmeğimiz” başlığını taşıyan yazısında, “Naci’nin Filistinlisi, sırf veraset yoluyla Filistinli olanlar değildir. Naci’nin bakışında tüm yoksullar Filistinlidir. Tüm mazlumlar, ezilenler, kuşatılanlar, gelecek ve devrim... Hepsi Filistinlidir”, diye yorumluyor, Hanzala’yı hayata geçiren sanatçıyı. Derviş ayrıca, sınırlı tutulması gereken bir yazıda Naci el-Ali’yi anlatabilmenin, onun kendisi gibi olmak anlamına geleceğini ifade ediyor. Onun kendisi gibi: “Çünkü o sade fakat mucizevîdir, tıpkı bir somun ekmek gibi.”

Hanzala işte o mucizeye duyulan ihtiyaç nedeniyle çocuk olarak seçildi ve hep çocuk kalmak zorunda! Güç ve zorbalık karşısında geri çekilmeden tanıklığını sürdürmesi için, sadeliğini koruması ve mucizelere inanması gerekiyor. Naci el-Ali de kalemiyle başlatıyor mucizeyi. Bu çizgiler önce Lübnan’daki Aynul Hilva mülteci kampında muhayyileye yerleşip de bir zaman sonra Sayda’da, ardından Beyrut’ta, Şatila kampında duvarlara çekilmedi mi... Sonra kamp duvarlarına sığamaz oldu ve dünyaya uzandı Hanzala. O silah taşıyan gemileri, ikiye bölünen vatanın ayrılan parçalarından dökülenleri, küle dönüşen evleri, darmadağın edilen sahilleri, bayrağından çadır yapmış muhacir anneleri, çarmıhlarla kaplanmış karanlık toprakları, her anına müdahale edilen, hiç bir gerekçeyle haklılığını bildiremez olmuş Filistinli mültecileri ve onların kamplarda geçen zor hayatlarını dolaysız görüyor. Yurdundan edilen koca bir halkın ayakta kalma mücadelesini kendi bakışlarının aynasıyla aksettiriyor, cümle âleme.

Biz ise harabelere karışmış bebek ölülerine, kırbaca dönüşen başak demetlerine dönük o yüzü hiç görmedik. Umutlu olduğunu ummak istedik yine de... Esaret alanlarında boy veren çiçeği, başağı, gökyüzünde yanan ayı ve bütün yalanların, sahte belgelerin, düzmece gösterilerin ardındaki düzeni görmeyi ve göstermeyi sürdürdüğü için...

Naci el-Ali Hanzala’nın yüzünde bize görünmeyeni kendi başına yaşıyor; Mahmut Derviş’in bize söylediği bu: “Sanat onu sevindirmiyor, kuşkusuz ilgilendirdiği halde. Sanatı sanat için gerçekleştirme düşüncesine uzak duruyor, sanat parmaklarından aktığı halde.”

Tanıklığı bir kavga halinde sürdürmek, bütün yoksunluklara karşılık zaferin geleceğine inanmakla gerçekleşebilir. Naci el-Ali’nin çizgi kahramanı, bizi buna inandırıyor.

Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.