23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

HÂLÂ ASİMİLASYON MU ÖNERİLİYOR?

Etyen Mahçupyan

19 Nisan 2012 Perşembe 07:15

Kürt meselesinde 'çözümün' birbirinden etkilenen ama bire bir bağlantılı olmayan iki sonucu ima ettiği giderek herkes için berraklaşmış gözüküyor.

Silahların susması ve ardından bırakılması ile birlikte gelecek af süreci, PKK'ya sivil siyasetin yolunu açacak. Öte yandan buna paralel ancak ilişkisiz bir süreç içerisinde Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin sağlanması gerekiyor. Bunun somut anlamı bir yanda Kürtçenin de, örneğin Ermenice veya İngilizce gibi, bir eğitim dili olması, diğer yanda yerel idari birimlerde uluslararası kabullerin ima ettiği bir yetki alanının açılmasıdır. Böylece Kürt siyasî partileri çoğunluk oya sahip oldukları bölgelerde, genel hukuk kuralları çerçevesinde kendi yönetim anlayışlarını sergileyebilecekler, hem reel hem psikolojik olarak 'kendilerini yönetiyor' olacaklar. 

Eğer bu genel stratejiyi tek bir cümleyle tanımlamak gerekseydi, Türkiye'nin Kürt kimliği karşısındaki asimilasyon politikasını terk etmek durumunda olduğunu söylerdik. Çünkü Cumhuriyet rejimi diğer Müslümanlarla birlikte Kürtleri de 'Türkleştirmeyi' hedeflemişti ve Kürt kimliğinin siyasî ve kültürel bir varlık olarak kamusal alanın dışında tutulması süreklilik taşıyan bir strateji olarak uygulandı. 

Herkesin bildiği üzere meselenin özü hiçbir zaman PKK olmadı... Temel haklar alanında sorun olmasaydı, bugün PKK Kürtler için bile gayrimeşru konuma düşer, mücadelesinde yalnız kalırdı. Öte yandan temel hakların verilmemesini de PKK'nın varlığına bağlayamayız, çünkü bu haklar PKK öncesinde de yoktu. Dolayısıyla 'çözüm' devletin vatandaşa karşı olan sorumluluğunu yerine getirmesiyle ilişkili. Nitekim Kürt siyasetinin normalleşip çoğullaştığı bir ortamda bir şiddet hareketinin ayakta kalması zaten son derece zor... 

Bu tablo karşısında AKP'nin parlamento içinde siyasete alan açan tavrının bizzat iktidarın 'normalleşmesi' olduğunu görmekte yarar var. Ancak Kürt tarafının hükümetle ilgili temel bir güvensizliği mevcut ve bu güvensizliğin zemini hiç de zayıf değil. 

Örneğin geçenlerde AKP Milletvekili İdris Bal bu konuyu ele alan bir rapor açıkladı ve göründüğü kadarıyla da AKP yönetimi buna herhangi bir itiraz kaydı düşmedi. Eğer bunun anlamı hükümetin de Bal'ın yaklaşımını paylaştığıysa, ortada vahim bir durum var demektir, çünkü Bal, hâlâ asimilasyonu savunan epeyce arkaik bir konumdan kurtulmuş gözükmüyor. 

Zaman gazetesinde İbrahim Asalıoğlu'nun yaptığı haberden öğrendiğimize göre Bal, sorunların temelinde 'kimlik' olduğunu, ama silahlı mücadelede başarılı olunmadığı takdirde 'başarının' gelmeyeceğini düşünmekteymiş. Diğer bir deyişle kimliksel taleplerin karşılanmasını, o kimliği taşıyanların bir bölümünün silahlı eyleminin bitmesine bağlayan bir bakış... Yani PKK varlığını sürdürdüğü sürece Kürtlere haklarını vermenin sakıncalı olduğunu ima eden bir yaklaşım. Kısacası PKK'yı meşrulaştıran, onun varlığını haklı çıkartan, Kürtlerin ve hatta Kürt olmayanların bile PKK'ya sempati ile bakmalarına neden olan bir akıl tutulması. 

Nitekim Bal'ın 'çözüm önerilerinin' toplumsal zemini tek kelimeyle asimilasyonu ima ediyor. PKK'ya karşı olan Kürtlerin 'seslerini çıkarmasının sağlanması', bu aile ve aşiretlerin maddi manevi desteklenmesi öneriliyor. Oysa bunun Kürtler tarafından haklı olarak 'kullanılma' veya 'satın alınma' şeklinde anlaşılacağından şüphe yok. Bal'a göre Kürtlerin yeni nesli arasında dindar oranının çok azalması ve Zerdüştlüğün ön plana çıkarılması da büyük bir tehlike. Çare olarak ise, güvenilir ellerden dinî eğitim verilmesi, PKK'nın İslamiyet'le alay ettiğinin Kürtlere duyurulması, Kürtlerin 'devletini milletini' seven samimi dindarlar haline getirilmesi, ortak tarih bilincini ve ortak değerleri yansıtan filmler, romanlar, internet oyunları üretilmesi gerekmekteymiş. Diğer bir deyişle Bal, bir yandan Kürt siyasetinin dinî anlayışına ilişkin kara propaganda yapmayı, öte yandan Kürtleri İslamiyet üzerinden Türkleştirmeyi hedefleyen epeyce Kemalist bir tutumun temsilcisi. Bunca yaşanmışlıktan sonra, yapılanlarla yüzleşmekten kaçınılırken, 'milletini sevmekten' ve 'ortak tarih bilincinden' söz etmek ise ahlakî açıdan da son derece sorunlu... Çünkü 'Türk' tarih bilincinin Kürtleri hiç de makbul bir yere koymadığı, onlara Müslüman oldukları ölçüde sahip çıktığı, ama Müslümanlığın ölçütünü de 'Türk milletine' hizmet olarak tanımladığı çok açık. 

AKP içinde hâlâ 'çözüm' niyetine kaba asimilasyon politikalarını önerenlerin çıkması ve bunun ne partiyi ne de genelde İslamî kesimi rahatsız etmemesi vahim bir durum. Eğer zihniyet buysa, Kürtler hükümete veya genelde muhafazakar topluma niye güvensin? Kürtlerin kültürel ve sosyal eğilimlerini bizatihi tehlikeli bulan ve bunların 'düzeltilmesi' için dini araç olarak kullanan bir bakışın ahlakî ve siyasî zaafı ortada değil mi? 

Kürtler bu yaklaşımı tanıyor ve biliyorlar... Eğer Bal'ın görüşleri AKP'yi ve genelde İslamî kesimi temsil ediyorsa, bırakın çözümü sağlamayı, muhafazakârlar çözümü hak etmenin bile uzağındalar demektir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.