22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

HAKKÂRİ’Yİ FERİT EDGÜ’DEN ÖĞRENDİM

Orhan Miroğlu

14 Kasım 2011 Pazartesi 01:10

TÜYAP’ın Onur Yazarı bu yıl Ferit Edgü..

İsabetli bir seçim bence.

Edgü’nün kitaplarını şimdilerde Sel Yayıncılık basıyor.

Toplu öyküleri Leş adıyla yayımlandı.

Görsel Yolculuklar
Edgü’nün geniş bir zamana yayılan sanat yazılarını bir araya getiren kitabın adı.

Ferit Edgü, gençlik yıllarımdan bu yana, ne yazdığını ne düşündüğünü merak ettiğim bir yazar oldu hep.

Son zamanlarda, Kürtleri anlatan hiçbir romanın Hakkâri’de Bir Mevsim kadar başarılı olduğunu düşünmüyorum.

Vietnam hakkında yapılan sinema filmleri arasında Kıyamet neyse, bizim ‘kıyametimizi’ anlatmaya soyunmuş edebiyatın arasında da Edgü’nün Hakkâri’yi anlatan romanı o’dur.

Edgü bu romana konu olan coğrafyaya 1960’lı yıllarda er-öğretmen olarak gitti, 1976’da 12 yıl öncesine giderek ve o yılları yeniden düşleyerek, Hakkâri’de yaşadıklarını yazdı, bu yazılanlar bir yıl sonra basıldı.

Ne şaşırtıcı imgeler, ne ‘büyük edebiyat’ kaygısı..

Edgü’nün romanında bunların hiç biri yoktu.

Onat Kutlar
1983’te, bu değerli romanın senaryosunu yazdı, Hakkâri’de Bir Mevsim böylece filme çekildi.

Erden Kıral
’ın yönettiği filmde Genco Erkal ve Şerif Sezer başrollerde oynadı.

Ama maalesef, film sakıncalı bulunarak ve üstelik gala gecesinde yasaklandı.

Edgü’nün romanı, dillerini, âdetlerini bilmediğimiz bir coğrafyayı anlatıyordu; yazıldığı yıllarda Hakkâri’yi anlayabilseydik, bu ülkede edebiyat ve siyaset farklı olabilirdi.

O yıllarda, şimdiki gibi sadece ölüm ve sadece umutsuz sabahların gecelerini delip geçen kurşun sesleri yoktu, ama romanda anlatılan her şey, bu coğrafyanın insanlarıyla yaşadığımız yabancılaşmanın bir gün bizi sürükleyebileceği felaketlerin habercisi gibiydi sanki..

Ferit Edgü’nün, okurunu uyarma gereği duyması bundandı belki de:

“Bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin.. çünkü anlamak ortak bir dil gerektirir.. ortak dil ise ortak yaşam/ ortak bilgi/ ortak birikim/ ortak düş, kimi yerde, ortak düşüş demektir.. ama diyebilirsin ki bana yabancı olanı arıyorum ben..öyleyse yolun açık olsun.. ama gene de bu kitabı okurken elinin altında, büyük gezginlerin sözlükleri, andaçları bulunsun derim..”

Hakkâri’de Bir Mevsim
’i yazan Edgü’nün Hakkâri’yle kurduğu düşsel yolculukları hiçbir zaman bitmedi.

Hakkâri’de Bir Mevsim
, bilinmeyen bir dil diye kayıtlara geçen bir dille konuşan insanların dünyasını, yoksulluklarını ve o zor coğrafyada yaşadıkları imkânsızlıkları anlatıyordu.

Bu unutulmaz romanı, Kimse, Yaralı Zaman, Doğu Öyküleri izledi.

Tümü de yazarın düşsel yolculuklar olarak tanımladığı kitaplar..

Yaralı Zaman
’ın adı Zap olsun istemişti Edgü. Verdiği bir söyleşide, Zap gibi akan bir roman yazmak istediğini söylemişti. Ama düşsel yolculukların, böyle bir romanı yazmaya yetmeyeceğini anlamış ve romanı yazmaktan vazgeçmişti.

Ne büyük bir dürüstlük!

Görmediği, bilmediği ve yaşamadığı zamanları yazmanın artık sadece düşsel yolculuklar kurarak mümkün olmadığını anlamıştı Edgü..

Yaralı Zaman
’ın merkezinde ise, Halepçe vardı.

Yoksulluğun, çaresizliğin yerini, ölüm ve geceyi delip geçen kurşunlar almıştı artık.

İki eser arasındaki zamanı anlamak ise biz okurlara düşüyor. Kürt sorunu üstüne konuşan ve fikri olan her kim varsa, Hakkâri’de Bir Mevsim ve Yaralı Zaman’ın yazıldığı yıllara yeniden dönmeli bence.

Edgü’nün eserlerini okuyarak o düşsel yolculukları yeniden yaşamalıyız.

Hakkâri, Edgü’nün ilk romanında anlattığı Hakkâri değil artık.

Ferit Edgü’nün o ilk ama baştanbaşa sarsıcı eserinin 12. sayfasında yazdıkları, romanı okuduğum günden başlayarak hiç aklımdan çıkmadı:

“Kafka karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandıramadı

(ya da girmedin onun düşlerine)

bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde

en korkunç kitabın konusu sen olurdun.

tolstoy bilseydi seni

soyluluğundan bin beter utanırdı.

ve kimbilir belki yazarlığında

–şimdi benim utandığım gibi–

avvakum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu,

kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir,

senin mağaralarında yaşardı.

dostoyevski sürülseydi sana

yer üstünden notlar’ı yazardı

ya da suç ve suç’u...”

Türk Edebiyatında Ferit Edgü gibi yazarların olması büyük bir zenginlik.

Bir Kürt olarak Hakkâri’yi ilk Ferit Edgü’den öğrendim ve okudum desem, kimse şaşırmasın.

Sanırım eli kalem tutan Kürt aydınları da farklı düşünmüyorlar.

Hayatın edebiyatla buluşmasının yasaklar nedeniyle imkânsız olduğu, ve her şeyin yasaklı bir dille kuşaktan kuşağa ama sözlü olarak aktarıldığı zamanların geride kaldığını anlamamızı sağlayan, ve kelimelerin gücünü gösteren bir romana imza attı Edgü.

Bu romanda anlatılan her şey bana çok tanıdık geliyordu, çünkü ben o coğrafyanın insanıydım.

Benim de doğup büyüdüğüm coğrafya, az çok Hakkâri’ye benziyordu.

Hakkâri’de eski kitaplar satan Süryani sahaflar vardı, Midyat’ta gümüşün ve taşın ustası Süryani ustalar..

Midyat’ta da, çocukların onlarcası, yüzlercesi, doktor ve ilaç olmadığı için ölüyorlardı..

Yoksulluk, yabancılaşma, acı ve keder..

Bütün bunlar o coğrafyanın ortak kadersizliği gibiydi sanki..

Ama bu kadersizliği kelimelerle edebiyata taşıyan ve bir karabasan gibi yaşananları fark etmemizi sağlayan romancı Ferit Edgü oldu.

TÜYAP’ın onur yazarına bin selam olsun!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.