GÜVEN İHTİYACI
Nabi Yağcı
21 Şubat 2011 Pazartesi 10:09
Toplumda belli siyasetlerin merkez çemberinin dışında kalan ikinci üçüncü halklarında güven ihtiyacı artan biçimde kendini duyuruyor. Bunun en çok AK Parti ve CHP çevresinde olduğu gözleniyor. Bu partilerin siyasetlerine militanca bağlı olanlar dışında çeperde olanlar ya da aktif sempatizan diyebileceğimiz kişilerin kafasında sorular çoğalıyor.
Bu izlenimimi CHP’den başlayarak biraz açayım. Kemal Kılıçdaroğlu başa geldiğinde işaret ettiğim bu sempatizan halka içinde yeni bir şeyler olacağına inanan insanların sayısı fazlaydı. Ancak arada geçen zaman içinde Kılıçdaroğlu’nun siyasi zikzakları, vizyonsuzluğu “yeni çizgi” veya “yeni CHP” etiketiyle sunulan şeyin ne olduğu konusunda bu çevrelerde sorular doğurdu.
Deniz Baykal ve ekibinin izlediği çizgi Kılıçdaroğlu yönetimine göre çok daha netti. Çünkü Baykal farklı bir gelecek, yeni bir vizyon, yeni bir CHP gibi iddialar ileri sürmüyor, askerî vesayet rejiminin militan savunusuna oturan net ve köşeli bir siyaset hattı izliyordu. Bu siyasete katılabilirdiniz ve karşı olurdunuz ama kafalarda izlenen çizgi konusunda soru olmazdı.
Oysa Kılıçdaroğlu, yeni CHP iddiası yanısıra iktidar hedefini de iddialı biçimde sunuyordu. Akademisyen Hurşit Güneş gibi parlak isimlerin de yönetime gelmesiyle birlikte sözünü ettiğim çevrenin beklenti çıtası çok yükselmişti. Bu beklentilerin yerini şimdi gittikçe artan soruların aldığını görüyorum.
Şunu da eklemek gerek; Kılıçdaroğlu’nun vizyonsuzluğu yanısıra lider olarak da koltuğunu dolduramayışı, siyasetini basit ağız dalaşına indirgemesi, ama bunda da başarılı olamayışı, “Adım Kemal, ben kaynak bulurum” türünden Hacivat-Karagöz replikleri beklenti-sonuç makasının ağzını daha da açtı.
Sonuçta bugün, CHP’nin militan tabanı dışında ikinci, üçüncü halka sempatizanlarının kafasının hayli karışık olduğunu aldığım izlenimlerden çıkarak söyleyebilirim. Kısaca “Ne söylüyoruz politikamız ne” sorusu öne çıkıyor. CHP’nin dayandığı zeminin iç bağlarını gevşetiyor, beton zemini kumlaştırıyor.
Haziran ayında bu durumun sandığa da yansıyacağını sanıyorum.
CHP üst yönetiminin durumun farkında olduğu kanısındayım. Kılıçdaroğlu’nun “Ergenekon örgütü nerede, ben de üye olurum” sözünü etmesi yalnızca büyük bir gaf değil aynı zamanda siyasi çizgi netleştirme yönündeki bir kararın acemice ifadesidir bana göre.
Önümüzdeki günlerde Kılıçdaroğlu yönetiminin Deniz Baykal’ın askerî vesayet rejiminin militan siyasetine döndüğünü görmek benim için hiç de şaşırtıcı olmaz. Bu geriye dönüş manevrası Balyoz davası etrafında dizayn edilecektir.
Bu geriye çark etme manevrasına CHP’yi zorlayan etmenlerden biri de MHP’dir. MHP kendi geleneksel milliyetçi siyaseti doğrultusunda en net duruşu gösteren parti görünümünde. Eğer milliyetçi/ulusalcı çizgi bu seçimlerde ana eksen olacaksa CHP yönetimini tedirgin edecek olan parti hiç kuşku yok MHP olacaktır. Kılıçdaroğlu’nu “Baykalsız Baykal” çizgisine geri dönüşe zorlayan ciddi etmenin bu olduğu kanısındayım.
Şu anda uygulanan siyasetlerin bulanıklığı nedeniyle güven ya da açık siyaset ihtiyacı duyan çevrelerden biri de AK Parti çevresidir. Bu partinin de merkez çekirdekleri dışında kalan ikinci, üçüncü sempatizan halkaları içinde “Ne söylüyoruz, politikamız ne” sorusunun artmış olduğunu gözlemek zor değil. Medya üzerinden de bu sonucu elde etmek kolay.
AK Parti iktidarının epeyce uzun bir süredir açılımlarını dondurmuş olması bu soruları zaten doğurmuştu. Başbakan’ın üslubunun giderek hırçınlaşması, basına gösterdiği tahammülsüzlük, eleştiri yapanlara davalar açması ve nihayet heykel, içki, film dizileri üstünden yapılan anlamsız polemikler, “beslemeler” sözüyle yaptığı büyük gaf kafalardaki soruları daha da arttırdı. Bunlara paralel Başbakan’ın açtığı “başkanlık sistemi” tartışması kafalarda “otoriter yönetim isteği” olarak görüldü. Başkanlık sistemi isterse Türkiye için en ideal sistem olsun, herşey bir yana yaratılan bu soru dolu ortamda en yapılmayacak tartışma olarak iz bıraktı.
İktidar partisi olması nedeniyle AKP zaten çıtası yüksek beklentilerle karşı karşıya iken bir de zikzaklı siyaseti nedeniyle, çevresinde güven ihtiyacını daha da arttırmış olduğunu söylemek bir abartı sayılamaz.
AK Parti iktidarının, özellikle Başbakan’ın bu sisli söylemleri bu arada hükümet olarak attıkları önemli adımların görülmesini de önlüyor. Böyle olunca güven ihtiyacı katmerleşiyor.
AKP ile ilgili gözlemlerimden çıkarak bir değerlendirme yapmaya girişmiştim, ancak Tunus ve Mısır Devrimi patlayınca kestim doğal olarak. Çok önemli bir başka gelişme olamaz ise eğer, kaldığım noktadan başlayarak AKP değerlendirmelerime döneceğim.
Kanımca hepimizin temel ihtiyacı önümüze sürülen siyasetlerin doğru olup olmadığından önce ne olduklarını bilebilmektir. Başka deyişle saydam siyasetlere ihtiyaç her zamankinden daha fazla bugün.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.