GÜVEN ASİMETRİSİ
Nabi Yağcı
28 Kasım 2011 Pazartesi 00:53
24 kasım tarihli Zaman gazetesinde Etyen Mahçupyan’ın “Kim demokrat kim steril” yazısına değinmiş ve önce yaklaşım tarzına itirazımı söylemiştim. Yazıda üzerine gidip derinleştirdiğimizde bakışımıza genişlik katabilecek ve önemli bulduğum bir ayrım var.
“Yaşanmışlıklar ve sorunu yaratan sorumlulukların asimetrik bir durum yarattığı ne denli doğruysa, çözüme yönelik sorumlulukların da o denli simetrik hale geldiğini görmezden gelemeyiz. Diğer bir deyişle ‘sorumluluk yükü’ sorunun yaratılmasında ve çözümünde ille de paralel gitmiyor. Nitekim şiddet de, yine sorunun ifade edilmesinde ve çözümünde, aynı düzlem üzerinde yer almıyor. Basit bir örnek vermek gerekirse, ‘PKK olmasaydı devlet Kürt sorununu görmeyecekti’ denmekte. Bunu sınama şansımız yok, çünkü belki PKK farklı bir strateji uygulasaydı da yine devlet bu noktaya gelebilirdi. Ama önermeyi doğru kabul edelim...”
Tam da burasını açmış olsaydı Etyen dedim okuduğumda. Umarım açar. O ise sonuca çabuk atlamıştı ve bana doğru görünmedi çıkarsaması, eleştirdim. Sorunun gri yanlarını görebilmek için asimetri-simetri denklemi üstünde duracağım.
Sorunu yaratan asimetrik durum ve sorumluluk ile çözümü mümkün kılacak simetrik sorumluluk arasında sanki bir kayıp halka veya trafikteki deyimiyle kör nokta var. Gördüğümüzü sanmakla birlikte gerçekte görüş ufkumuzun dışında kalan şey.
Duyarlılık noktası
Anlatmak istediğim şeyin tümünü kavramasa bile görünmezi görünür kılmak için bu kör noktaya “ilkin duyarlılık noktası” diyeceğim. Bu nokta teorik, sosyolojik ve siyasi analizlerin dışında kalan bir nokta. Diyelim ki psikolojinin, sosyal psikolojinin alanı içinde. Bu dediğim şu da değil: “Soruna insani açıdan bakmak.” Bu sıklıkla söyleniyor, hepimiz söylüyoruz. Bunca acıya mal olan bir sorun karşısında insani duyarlılıktan söz etmenin tekrarı bile gereksiz bir şey. Dikkat çekmek istediğim bu değil.
Mağdur ile muktedirin sosyal yani toplumsal, yani topluluk ruhundan doğan psikolojilerine dikkat vermeliyiz. Bu ruh hali, psikoloji eşit olamaz, hele tarihin yükünü taşıyor, tarih içinden besleniyor ise. Şiirlere, ağıtlara, deyişlere, destanlara sızmış bir ruh ise. Başka deyişle sosyal duyarlılık tekil durumlara, yalnız acılara bakarak analiz edilemez. Sözünü ettiğim ruh hali acı duyma, ezilmişlik vs. değil. Bu duygulara da yataklık eden “üst belirleyici” duygulardır ki, bu duygular çoğu kez kendini etnik, dinsel kılıflar içinde gösterir.
Mağdurun psikolojisinde baskın sosyo-psikolojik öge güvensizlik iken muktedirinki güvendir.
Güven ve güvensizlik ilişkisi tam da asimetrik kavramını açıklayan bir ilişkidir. Çünkü asimetrik olmak eşitsiz olmak demektir ama buradaki eşitsizlik özel bir anlam yüklü. Asimetri, eski deyimle mütenazır olmayan demek. Yani yalnız eşitsiz değil bakışık olmayan, birbirini görmeyen, yüz yüze gelmeyen, nazarı dikkati çekmeyen demek. Öyle olmasa asimetri yerine eşitsiz der geçerdik. Asimetri üstüne ekonomi, tıp, askerlik ve siyaset alanlarında bilimsel teoriler bile var, şu meşhur Oyun Teorisi’yle de bilmekteyiz bu kavramı. Böylece kör noktanın adını daha somut koyabilirim.
Güven asimetrisi
Hemen açmam gerek. Burada karşılıklı güvenden söz etmiyorum, o sonranın işi, mağdurun ve muktedirin kendine olan güveninden söz ediyorum. Bu öyle bir psikoloji ki birinin diğerinin ruhuna nüfuz etmesini engelliyor, geçişkenliğe izin vermiyor, birbirini anlamayı ortadan kaldırıyor.
Birinin olduğu yerde öbürü olmuyor.
Şunu da açmalıyım: Anlatımımın vardığı bu noktada muktedir derken yalnız devleti kastetmiyorum, isterse devletin hışmına uğramış bir solcu olsun devletin asli kimliğini taşımanın verdiği ontolojik güvene sahip olanları kastediyorum. Yani Türkleri.
Hali vakti yerinde bile olsa sokaktaki sıradan bir Kürt ile bir Türk insanının veya bir Ermeni’nin vücut dilini okumaktan, azınlık ya da göçmen davranış psikolojisinden söz ediyorum. Farkı tarife hiç gerek yok sanırım. Buradan nefret duyguları ve şiddetin temeldeki nedenlerine inilebilir ama inmeyeceğim çünkü bilinen bir mesele bu.
Etyen’in asimetri-simetri denkleminin düşündürdüklerinden yola çıkarak aynı zamanda yanıltıcı üçüncü argümana giriş yapmış oldum. Milliyetçilik... Yanıltıcı üçüncü argüman budur.
Ama bu yazıyı bitirmeden vardığım noktayı özetlemeliyim: Sorunun çözümünün simetrik olması veya simetri yaratabilmenin bence temel koşulu mağdurun kendine güvene sahip olmasıdır. Böylece kendine güvene sahip iki taraf doğmuş olacak. Ondan sonra ancak karşılıklı güven masaya gelebilir.
Altı çizilmesi gereken şey, kör noktanın gizlediği hakikat ise, kendine güven duygusunun karşı tarafça verilemeyeceğidir; muktedire (devlet-Türkler) bağlı, onun verebileceği bir şey, bir lütuf değildir; devlet güvenceleriyle, yasalarla, anayasayla falan da verilemez.
Kendiliğinden anlaşılabilir ki mağdurun kendine olan güveni ancak kendi eseri olabilir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.