26 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır2°C
  • Ankara0°C
  • İzmir8°C
  • Berlin9°C

GÜNEYDOĞU NOTLARI (6): KALIPLAŞMA

Etyen Mahçupyan

13 Haziran 2013 Perşembe 08:39

Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın ülkenin en siyasallaşmış yeri olduğu apaçık bir gerçeklik. Sokakların bir siyasî agora olarak kullanıldığı, her soluğun alıp verilmesinde siyasî tespit, kaygı ve yorumların yapıldığı bir toplumsallaşma hali bu.

 Toplu halde yaşanmış ve karşısında çaresiz kalınmış olan büyük bir eziyet ve çöküş döneminin, aynı zamanda olağandışı bir bilinç ve duyarlılık yaratması hali... Bu durumun PKK’ya yakın toplumsal kesimlerde siyasî analiz açısından bir derinleşme üretmesi beklenir. Ama gerçek öyle değil. Siyasî analizin gerektirdiği mesafe almayı mümkün kılmayan bir ortamda yaşanıyor çünkü... Dolayısıyla bir yanda kaygıların, diğer yanda taleplerin yer aldığı bir zihinsel uğraşla karşı karşıya geliyorsunuz, ama bu iki ucun arasını dolduracak serinkanlı değerlendirmeleri fazla duymuyorsunuz. Onun yerini ideolojik ve normatif bir yaklaşım almış durumda ve bu yaklaşımın ürettiği basit klişeleşmiş söylemler ilginç bir biçimde toplumu ortak bir itirazın parçası yaptığı ölçüde onu bir bütün olarak siyasallaştırıyor.

Bu süreç diyalektik bir biçimde işliyor. Yani siyasallaşma doğrudan siyasî analiz yeteneğini bir kalıba dökerek donduruyor ve son kertede engelliyor. Kürt meselesi, siyaseti ve bölgenin kendisi üzerinde anlamlı ve derin tahliller, ancak kendisini böylesi bir siyasallaşmanın üzerinde tutmuş olan kişilerde rastlanabiliyor. Bu kişilerin hepsinin PKK dışında durduğu da sanılmamalı. Ama PKK bağlantısı olanlar da bireyselliklerine sahip çıkabilmiş olanlar. Kürt siyasetinin geneline bakıldığında ise şöyle bir görüntü var: Herkes yaşananların ne anlama geldiğini, devletin niteliğini, olayın tarihsel boyutunu, resmî ideolojinin bu süreçteki işlevini bütün detaylarıyla biliyor. Benzer şekilde bugünün dünyasında Kürt meselesi gibi bir sorunun nasıl çözülebileceğinin, hangi ilkelere ve kriterlere riayet edilerek çözüm aranması gerektiğinin de gayet farkındalar. Ancak ne yapılması ve nasıl yapılması gerektiği konusunda gerçek anlamda siyasî bir görüş yok. Sanki işin siyasî sorumluluğu ile birlikte yorumlama yeteneği de partinin üst kademesine bırakılmış durumda. PKK’ya yakın duranlar ve alt kadrolar siyaset yapmak gerektiğinin tabii ki farkındalar, ama bu bir yetkilendirme meselesi olarak yapısallaşmış durumda. Dolayısıyla siyaset yapmaya kalkarken yanlış bir adım atmamak, örgüte dolaylı olarak zarar vermemek, ortak bilinç halinin dışında kalmamak gibi bir kaygı yaşanıyor. Ayrıca kamusal alana hitap ederken söylenmesi gerekenlerin ağırlığı o denli fazla ki, gerçekliğin karmaşık yapısını dikkate alan bir yaklaşımın ‘yumuşatıcı’ etkisinden kaçınmak çok daha doğru bulunuyor. Böylece ideolojik bir tutuma yaslanılıyor ve normatif olanın tekrarı bir ‘siyasî’ söylem olarak öne sürülüyor.

Söz konusu tutum, siyasî dayanışma uğruna bir zihinsel duraklamaya razı olmayı ima ediyor. En basit olarak Kürtlerin devletten barış isterken, aslında kendi aralarında henüz bir barış sağlamamış oldukları göz ardı ediliyor. Bu iki barış sürecinin iç içeliği ve birini hak etmenin ancak diğer alanda adım atarak mümkün olduğu tespitinden hoşlanılmıyor. Mağduriyetin seslendirilmesi hak taleplerinin yerine gelmesi için yeterli sanılıyor. Oysa mağduriyet hak alınması açısından ne yeterli ne de gerekli... Aynı şekilde Kürtlerin taleplerinin çözümün doğal ve zorunlu içeriğini oluşturduğu varsayılıyor. Ne var ki çözüm iki tarafın birlikte razı olabileceği bir durumu ifade etmekte ve bu ‘birliktelik’ nüansı Kürtlerin taleplerinin tümüyle çözümün parçası olmayabileceğini hatırlatmakta.

Sorun Kürtlerin siyaset yoluyla alabilecekleri ve almaları da gereken hakların, ‘doğal’ olarak elde edileceği, edilmesi gerektiği kabulünden kaynaklanmakta. Haklı olmanın zemini başkasının yaptıklarıdır... Buna karşılık hakkını almanın zemini ‘benim’ yaptıklarım, yani siyasettir... Ne yazık ki çatışma ortamı anlaşılır nedenlerle siyaseti önderliğin uhdesine teslim ederken içerideki dinamizmi de bir dizi klişenin ifade edilme sertliğine indirgemiş.

Bu durumun en kritik sonucu, çözüm sürecinin ima ettiği siyaset değişiminin PKK alt kadrolarında ve çevresinde hazım güçlüğü üretmesi. Bunca zaman ‘zafer’ beklentisi ile yaşatılan bir direnç enerjisinin şimdi bir tür ‘berabere kalma’ anlamı taşıyan ‘barışa’ razı olması zaman alacak. ‘Çözüm’ Kürt coğrafyasında normatif kalıplara sıkışmış ideolojik bir tutumdan, gerçek anlamda siyasete geçişi de ifade edecek.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.