GÜNEY KÜRDİSTAN’DA BAŞKANLIK KRİZİ
Fehim Işık
26 Ağustos 2015 Çarşamba 09:54
Güney Kürdistan’da durum sanıldığından daha nazik...
IŞİD saldırıları sürüyor.
Irak Merkezi Hükümeti ile Bölge Hükümeti arasında yaşanan sorunların neredeyse hiçbiri çözülemedi.
IŞİD’in Musul’u işgalinden sonra Kürdistan Bölgesine dâhil olan Kerkük, Xanekin, Şengal ve Mendelin gibi bölgelerdeki fiili durum devam ediyor. Diğer kent ve kasabaların büyük çoğunluğu Kürdistan Bölgesinin denetimindeyken, Şengal’in büyük kesimi hala IŞİD işgali altında.
Musul işgalinden sonra Bölge Başkanı Mesud Barzani, bu bölgelerin resmen de Kürdistan Bölgesine katılması için referandum yapacaklarını açıkladı. Referandum kararı alındı. Bunun yanı sıra Şengal işgalinden kısa bir süre önce, Kürdistan Bölgesinde bağımsızlık referandumu da yapılacağına dair güçlü açıklamalar vardı, hatta bu referandumun yapılabilmesi için Parlamento bünyesinde komisyonlar bile oluşturuldu.
Hem Kürdistan’ın dışında kalan bölgelerin Kürdistan Bölgesine katılımı, hem de Kürdistan’ın bağımsızlığı referandumu, bölge dışındaki devletlerin de ilgi alanındaydı.
Bir hatırlatmada bulunarak tabloyu açıklamaya devam edelim.
İlk referandum, yani Kürdistan Bölgesi dışındaki Kürt bölgelerinin statüsünün belirlenmesine ilişkin referandum, Irak Anayasası’nın 140. Maddesi gereği yapılması zorunlu olan bir referandum. Nuri Maliki’nin başbakanlığı dönemindeki Irak yönetimi, referandum ile Kerkük’ün Kürdistan Bölgesine bağlanmasının kesin olduğunu görünce referandumu engelledi. Açıkça Anayasa’yı ihlal ederek bu bölgelerin resmen Kürdistan’a dâhil olmasının önünü kapattı. Kürtler, bu durumdan dolayı birçok kez Maliki yönetimi ile karşı karşıya geldi. Maliki’nin kurduğu Özel Dicle Operasyon Birlikleri Kerkük’e girmeye çalışınca, karşılıklı çatışma pozisyonu da aldılar. Çatışma yaşanmadı, ancak taraflar arasındaki ilişki giderek kopma noktasına geldi.
İki bölge devletinin, Türkiye ve İran’ın Kürdistan Bölgesinin içişlerine daha fazla karışmaya başlaması da Irak Merkezi Hükümeti ile Kürdistan Bölgesinin ilişkilerinin kopma noktasına gelmesinden sonradır.
İkinci referandum, yani bağımsızlıkla ilgili halkın kararına başvurulması istenci de ilişkilerin bozulmasından sonra yoğun biçimde tartışılmaya başlandı.
Kürtler, 2003’ten sonra esasen kendi dertlerinin yanı sıra bir de Irak’ın Sünni ve Şii Arapları arasındaki ilişkinin bozulmaması için zamk görevi görüyorlardı. Kürtler ne Sünni ve Şii Araplar arasındaki ilişkinin normalleşmesini, ne de kendi ilişkilerinin olumlu seyretmesini başardılar.
Irak yönetimi, Sünnileri giderek daha fazla dışladı ve deyim yerindeyse onları IŞİD’in kucağına itti. Bu durum da Türkiye ve İran’ın çıkarınaydı. Türkiye Sünni ekseni yanına çekerken İran ise Şiileri destekleyerek nüfuz alanını giderek daha fazla genişletti.
Şimdi bu hengâmede, Parlamento’da temsil edilen siyasi partiler Kürdistan Bölgesindeki başkanlık krizini çözmeye çalışıyorlar. Bu yazının yayınlanacağı gün KDP, KYB, Goran Hareketi, İslami Hareket ve Komala’dan oluşan partiler heyeti sorunu çözmek, belki de nihayi karara ulaşmak için bir kez daha bir araya gelecekler.
Başkanlık krizinin, elbet Kürdistan Bölgesindeki yasalardan kaynaklanan hukuki bir yönü de var. Kürdistan Bölgesinin henüz kabul edilen bir anayasası yok. Mevcut yasa ise başkanın 4 yıllık süreyle ancak iki kez seçilebileceğini öngörüyor. Bölge Başkanı Barzani’nin ikinci kez seçildiği 2009’dan sonra süresi 2013’te doldu. Dönemin parlamentosu, geçici bir yasayla Barzani’nin süresini 20 Ağustos 2015’e kadar uzattı. Şimdi bu süre de tamamlanmış durumda.
KDP dışındaki 4 parti, yeni başkanın Parlamento tarafından seçilmesini öneriyor. Bunun yasal dayanağı da var. KDP ise Barzani’nin süresinin bir kez daha 2 yıllığına uzatılmasını veya 2013’te Başkan’ın süresini uzatan yasaya uygun olarak genel seçimlerin ve başkanlık seçiminin birlikte yapılmasını öneriyor.
Bölgede yeni bir seçimin yapılabileceği inancında değilim. Bunun ne ekonomik, ne de siyasi koşulları var. KDP, süreci Parlamento’nun çoğunluk kararına da bırakacak gibi görünmüyor. Partiler bir araya gelip seri toplantılar yapmaya başladıklarına göre, görünen o bu kriz eğer çözülecek ise partilerin uzlaşısı sonrasında çözülecek.
Uzlaşırlar mı?
Daha önceki yazılarımda da hep dedim. Uzlaşmak zorundalar. Hala hukukun değil, silahın egemen olduğu, savaşın yoğun biçimde sürdüğü bir coğrafyada uzlaşma dışında şansları yok.
Çünkü ya uzlaşırlar, ya çatışırlar.
Ayrıca şunu da bilmekte yarar var. İran ve Türkiye başta olmak üzere Kürtleri çatıştırmak için pusuda bekleyen birçok güç de var.
Elbet tüm bu tartışmalar bize başka bir şey daha gösterdi. Kürdistan Bölgesinin hala birleşik bir ordu yerine partili peşmergelerin korumasında olması, yasalardaki keyfiyetin yazılı belgelere geçebilecek kadar Parlamento’yu dışlayıp siyasal otoriteye esneklik tanıması, özellikle de bölge devletlerinin kendilerine yakın kesimlerle geliştirdikleri stratejik ilişkiler ile bölgeyi kontrol edebildiklerini göstermeleri, Kürtlerin en büyük handikapıdır.
Bu handikap aşılır mı?
Başkanlık krizini sulh ile çözerlerse, aşılır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.