27 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır1°C
  • Ankara2°C
  • İzmir11°C
  • Berlin8°C

GÜNAH KEÇİSİ İHTİYACI

Murat Belge

21 Haziran 2014 Cumartesi 05:39

12 Eylül davası sonuna geldi ve Evren ile Şahinkaya müebbede mahkûm edildiler. 

Şu basit “ilk cümle” bundan otuz yıl önce yazılabilseydi, çok önemli bir cümle olurdu. Bugün, 2014’te, herhangi bir önemi olduğunu düşünmüyorum.

Dünkü gazetelerden birinde Kenan Evren’in damadının sözlerine yer verilmişti. Onun dediğine göre, bugünlerde 98 yaşına girecek olan Kenan Evren’in zihni açık değilmiş ve böyle bir mahkûmiyet aldığının da farkında değilmiş. Yani, sonuç olarak, o bile unutmuş “12 Eylül darbesi”ni. 

Kenan Evren böyle, normal sayılanın ötesinde yaşamış olmasa, böyle bir dava muhtemelen açılmazdı. Tamamen “sembolik” bir davaydı. “Ergenekon”, “Balyoz” derken, Türkiye 1950-2000 dönemini kapsayan askerî darbe ve vesayet rejimini geride bırakıyordu; bu geçmişin kapağının artık kapandığını bir “simge”yle perçinlemek üzere bir de “12 Eylül davası” başlatıldı. Bu şekilde de sonuçlandı. 

Sözkonusu iki kişinin bu şekilde mahkûm olduğu günlerde Balyoz davası sanıklarının tahliye olması da bir başka “sembolik” rastlantı olsa gerek. 

Kenan Evren ile Şahinkaya’nın yargılanmaları ve ağır bir cezaya çarptırılmaları, Türkiye’nin darbeci geçmişi ve geleneği ile bir yüzleşmeye, bir hesaplaşmaya girdiği anlamına gelmiyor bence. Hattâ, tam tersine, bunları yapmadığı, dahası, bunları yapmamak için bu davanın açıldığı anlamına geliyor. 

Çünkü, bu davayla, bütün bir dönemin sorumluluğu bu iki adamın üstüne yıkılıyor. Çok eski zamanların “günah keçisi” uygulamasından bir farkı yok bunun. “Keçi’nin de bulunmasından önce, toplumun bütün günahlarından sorumlu olduğuna inanılan bir kişi seçilir ve kurban edilirdi (sonra, onu “temsilen”, keçi kurban edilir oldu). Şimdi biz de Evren’le Şahinkaya’yı kalabalığın içinden çekip aldık, cezalandırdık, “maksat hâsıl oldu”. Peki, başta o günün Anayasa Mahkemesi, bu beş generalin önünde tebrik kuyruğuna girenler ne oldu? Tebrik telgrafı çeken rektörler, herhangi bir eleştirel söze yer vermeyen bütün o medya, “Danışma Meclisi” gibi bir adlandırmada açık seçik duran aşağılamaya hiç aldırış etmeden bir koşu gelip “12 Eylül Anayasası” diye bildiğimiz o felaket metnini hazırlayanlar ve, evet, tabii, yüzde doksan bilmem ne oranında kabul oyu verenler, bütün bunlar, ne olacak? Bu adamlar Anayasa yapmanın yanısıra dünya kadar yasa çıkarmışlar; bu yasaların birçoğu hâlâ hayatımızı belirlemeye devam ediyor: seçim barajından partiler yasasına, daha şu kadar yasa var. Anayasa’nın kendisi var, otuz küsur yıldır o Anayasa’nın koyduğu kurallar içinde yaşıyoruz; daha üç gün önce, o Anayasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesini önlemek üzere kahramanca mücadele veren bir “sol” muhalefet vardı.

Bu Anayasa, bütün bu yasalar durduğu yerde duracak, ama Kenan Evren’le Tahsin Şahinkaya geri kalan yıllarını hapishanede geçirecek; toplum muradına erecek, gökten üç elma düşecek, filan falan. 

Çocuklar bir yaramazlık yaparken öğretmen gelir. Biri, “Örtmenim, Ali yaptı, Veli yaptı” der. Oysa kendisi de işin içindedir. Buna, “olgun bir davranış” denemez elbette. Sırf “gammazlama” sorunu değil, her durumda sorumluluğu başka birine atıp temize çıkma alışkanlığıdır asıl “olgunlaşmamışlık” belirtisi. Bu, ne yazık ki, bizim toplumsal bir özelliğimiz. 

Şimdi de, “Örtmenim, Kenan yaptı,” yani, “Ben bir şey yapmadım”.

İyi öyleyse, tıkalım Kenan’ı kodese, o yattıkça biz arınalım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.