GÜLEN CEMAATİ’NİN KÜRT İLGİSİ
Mahmut Bozarslan
09 Ağustos 2016 Salı 08:39
Yıl 1991, Irak’ta Körfez Savaşı’nın son dönemleri… Birleşmiş Milletler ülke içinde başlayan ayaklanmaların Saddam yönetimince hava araçları kullanılarak bastırılması üzerine harekete geçti. Güvenlik Konseyi'nin 688 no'lu kararıyla 36. paralelin kuzeyi ile 32. paralelin güneyi uçuşa yasak bölge ilan edildi. Ülkenin kuzeyi Kürtlerin denetimine bırakıldı.
Bu, bölgede yeni bir dönemin kapısını araladı. Statüsü henüz belli olmayan ve Kuzey Irak olarak tanımlanan bölge dünyadaki birçok kesimin ilgi odağı olmuştu. Bölgeyle ilgilenenlerden biri de Türkiye ve dünyada yeni tanınmaya başlanan Gülen Cemaati’ydi. 90’lı yıllarda Kürtler bölgenin yönetimini henüz yeni yeni ellerine almışken, Gülen Cemaati de yardım faaliyetleriyle bölgeye adım attı.
Bir dönem Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Berham Salih’in danışmanlığını yapan Profesör Cabbar Kadir de,Gülen Cemaati’nin yardım faaliyetleriyle bölgeye giriş yaptığını düşünüyor. Yardımla başlayan faaliyetler 1994 yılında somut bir adıma dönüştü. Gülen Cemaati Kürt bölgesindeki ilk okullarını açmaya başladı. Cemaat artık adım adım bölgeye yerleşiyordu.
Irak’ın Saddam sonrası ilk anayasasının kabul edildiği 2005’ten sonra Kürt bölgesi özerk statüye kavuştu. Bunun ardından Gülen Cemaati de okulları, basın kuruluşları ve şirketleriyle bölgeye daha fazla yerleşmeye başladı. Yıl 2010 olduğunda cemaat Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’nde artık gücünün zirvesindeydi. Bölgenin başkenti Erbil, diğer büyük kentleri Süleymaniye ve Duhok cemaatin başlıca faaliyet alanları oldu. Bir yandan ticari faaliyet yürüten Gülen Cemaati üyeleri diğer yandan da eğitim faaliyetlerine ağırlık veriyordu. Birçok bakanlık binasının ihalelerini cemaate yakın isimler alıyordu. Cemaate yakın isimler alışveriş merkezleri, yurtlar, okullar yaparak yüklü paralar kazandılar. En yoğun faaliyet alanı ise eğitimdi. 2016 yılına gelindiğinde cemaatin bölgede ilk, orta, lise olmak üzere 18 okulu, iki üniversitesi vardı.
Bunun yanında bazı hastaneler, bir radyo ve bir reklam şirketi de cemaate yakın kişiler tarafından işletiliyordu. Bu yıl itibarıyla, cemaate yakın olan ilk, orta, lise eğitimi veren okullarda 9 bin 584 öğrenci eğitim görüyor. Üniversitelerin öğrenci mevcudu ise yaklaşık 3 bin civarında. Bölgenin üst düzey yöneticileri ve zengin ailelerin çocukları bu okullarda eğitim gördü. Okul yönetimlerinin özellikle Kürt bölgesinin yönetiminde söz sahibi olan ailelerinin çocuklarına bazı ayrıcalıklar sağlamaları ise kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Bu ayrıcalıklar, Gülen Cemaati’nin bu aileler üzerinden Kürt yönetimine sızma ya da yönetim üzerinde etkili olma girişimi olarak yorumlandı.
Bir iddiaya göre okul yönetimleri mezunlarına Kürt bölgesinin güvenlik ve istihbarat birimi olan Asayiş’te çalışmalarını öğütlüyordu. Ancak bu iddia, ne okullar tarafından ne de yönetim tarafından kabul edildi.
Türkiye’nin Kürt bölgesine atadığı ilk konsolosu olan Aydın Selcen cemaatin bölgeye 1990’lı yıllardaki şartları değerlendirerek yerleştiğini söyledi. Al-Monitor’un sorularını elektronik postayla yanıtlayan Selcen şu bilgileri verdi: “Hemen sınırdaş olmamız, Irak Kürtlerinin o dönem malum mücbir sebeplerden had safhada düşkün durumda olmaları ve cemaatin milliyetçi bir itkiyle asimilasyon ve/veya bir nevi misyonerlik olarak adlandırabileceğimiz faaliyetleri için uygun zamanı değerlendirmiş olmayı hedeflemeleri bence temel nedenlerdir”.
Cemaatin Kürt yönetimine sızdığını düşünmeyen Selcen Türkiye ve Kürt yönetimi arasında cemaat faaliyetleri nedeniyle gerilim olacağına da ihtimal vermiyor: “Cemaat IKB hükümetine ve liderliğine sızmamıştır. Ancak ben orada görev yaptığım 2010-13 döneminde en önde gelen ailelerin çocuklarını bu okullarda okuttuklarını gördüm. Ayrıca, cemaat Türkiye'den IKB'ye yapılan bakan düzeyindeki resmi ziyaretlerde dahi başat rol oynama gayretindeydi. Bugüne dek Ankara'nın en iyi ilişkilere sahip olduğu iki komşu liderden Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kapatma veya devretme talebine derhal olumlu yanıt verip, gereğine tevessül ederken, IKB Başbakanı Neçirvan Barzani'nin ise yoğun baskıya karşılık bunu siyasal değil ancak yerel nedenlerden ötürü gerçekleştiremediğini görüyoruz. Ben, cemaatin IKB'deki varlığının keza Başbakan Neçirvan Barzani tarafından sert denetim altına alınarak, faaliyetin eğitim ve sağlık hizmetleriyle keskin biçimde sınırlı tutulmaya zorlandığını biliyorum. Ankara-Erbil ilişkilerinin çok boyutluluğu göz önüne alındığında, mevcut durumda yeni bir gerginlik çıkacağına olasılık vermiyorum”.
Al-Monitor’a konuşan Profesör Cabbar Kadir ise yardımla başlayan faaliyetlerin eğitimle sürdüğünü ancak asıl amacın siyasi olduğunu belirtti. Cemaatin bölge siyasetinde etkili olma ihtimalinin bulunduğuna dikkat çeken Kadir şöyle dedi: “Eğitim kurumları ilk etapta çok az para alıyordu. Ancak halk arasında iyi bir eğitim verdikleri imajı yaratınca insanlar kendileri gitmeye başladı. Yüksek ücretlere rağmen gidiyordu. Bazı yerlerde 10 bin dolara kadar alıyordu. Sloganları ‘Irak’ın kuzeyindeki kardeşlerimize yardım’dı. Sonradan yardıma gelenlerin siyasi bir amacının olduğu ortaya çıktı. Çocukları onların okullarına gönderen dostlarımla konuştum, çocuklarının bir yıl içinde yabancı birine dönüştüğünü söylediler. Tavırları, eğitimleri, görüşleri onlardan farklı oldu. Bu, en önemli başarılardır. Türk İslam kültürü getirdiler. Üniversitelerden mezun olanlardan çoğu devlet kademelerinde yer alıyor. Bazıları eğitim için Türkiye’ye götürülüyor ve orada hazırlanıyorlar. Buradaki şirketleri ve onlarla iş yapanlar, onların kültürlerini, adetlerini ve normlarını kabul etmek zorundalar. Bu yolla Kürdistan siyasetinde güç olabilirler”.
Peki cemaatin varlığı Türkiye ile Kürt yönetimi arasındaki ilişkileri olumsuz etkiler mi? Olumsuz bir etki olacağını düşünmeyen Kadir şöyle devam etti: “Eğer Türkiye ciddi bir istekte bulunursa, Kürt hükümeti özellikle KDP bölgesinde hayır diyemez. YNK bölgesinde belki olmaz. Daha çok KDP bölgesinde varlar. 12-13 bin öğrenci var bu okullarda. Bu okullarda yönetimden ve zengin ailelerin çocukları var. Çocuklarının geleceğini tehdit altında görürlerse etkileri olur. Gülen cemaatinden olan yöneticiler geri çekilir, KDP kendi yöneticilerini oraya atar ve orayı ‘bir Kürdistan kurumuna dönüştürdük derler’ ama içinde öyle bir değişim olmaz. Benim gördüğüm bu şekilde olur. Krize neden olacağını sanmıyorum. KDP ve hükümet, AKP ve Türkiye karşısında duramaz çünkü arada ekonomik sorunlar var. Bunlar ilişkilerine yön veriyor. Gülen hareketi için ilişkilerini riske etmezler”.
Kadir cemaatin bölge yönetimine etki edemeyeceği görüşünde: “Siyasi partilerin denetiminde olan, aşiret etkisi altında olan bir yapıya, yabancı bir hareket giremez. Birilerini parayla satın alabilirler ama içine sızamazlar. Türkiye’de nedeni vardı ama Kürdistan’da öyle bir şeye ihtiyaçları yok”.
Türkiye şimdilik kendi içindeki Gülen Cemaati’ni temizlemekle meşgul. Türkiye içindeki temizlik tamamlanınca sıranın dışarıdaki varlıklara gelmesi de ihtimal dahilinde. Bu durumda, Türk hükümetinin hemen yanı başındaki cemaat varlığına yönelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye’nin konuya ilişkin hassasiyetinin farkında olan Kürdistan hükümeti ise Ankara’yı bir basın açıklamasıyla tatmin etmeye çalıştı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Hükümet Sözcüsü Sefin Dizayi sorumluluk alanlarındaki Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) okullarının Eğitim Bakanlığı’na devredileceğini bildirdi. Dizayi yaptığı açıklamada “Eğitim Bakanlığı bu okullara el koyacak. Bu okullar devam etsin ama tamamıyla Eğitim Bakanlığı’na bağlansın. Bu okullarda başka bir sistem olacak, başka insanlar girecek, başka yönetim olacak.” dedi.
Türkiye ile sahip oldukları iyi ilişkilerin sonucu olarak böyle bir adım attıklarını vurgulayan Dizayi “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi ve bu ilişkilere önem veriyoruz. O yüzden bu adımlar atılacak,” dedi. Dizayi 13 bin öğrencisi olan okulların, IKBY Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak özel sektöre devredilmesinin de gündemde olduğunu belirtti.
Okullar konusunda adım atmak için Türkiye’den resmi bir talep beklemediklerini dile getiren Dizayi şunları kaydetti: “Şu andaki şartları, olayları 15 Temmuz’dan sonra çok yakından takip ettik. Türkiye’nin istikrarsızlığı bütün bölgeyi etkiler. Bu yüzden son dönemdeki olayları yakından takip ediyoruz ve bu hassasiyeti anlıyoruz.” (Al-Monitor)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.