23 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin3°C

GÜLEN CEMAATİ 19 YILDIR IRAK KÜRDİSTANI’NA HİZMET GÖTÜRÜYOR

Ruşen Çakır

24 Ocak 2013 Perşembe 07:27

Eğer Irak Kürdistanı’ndaki bir Türk ve Türkiye realitesi varsa ki var, bunda Fethullah Gülen cemaatinin bölgede 20 yıla yakın bir süredir yürüttüğü faaliyetlerin rolü son derece önemli. Olağanüstü elverşisiz koşullara rağmen 1994’te Erbil’de ilk okulunu, Işık Koleji’ni açan cemaatin bugün Kürdistan’da toplam 18 okulu var ki bunlardan biri, ilk öğrencilerini 2008’de almaya başlayan Işık Üniversitesi. (Irak’ın güneyindeyse 12 okul var)

Yazı dizimiz için cemaat okullarını ziyaret etmeyi zaten düşünüyorduk ama bu kadar kolay olacağını bilmiyorduk. Çünkü Erbil uçağında üniversitenin önde gelen isimleriyle karşılaştık. Sabah okulların koordinasyonunu yürüten Fezalar şirketinin medya sorumlusu Özgür Küçük, Dewran Radyo’nun genel müdürü Bünyamin Şen’le otelimize geldiler ve o andan itibaren cemaatin Irak Kürdistanı’ndaki tüm kurumlarının kapısı bize açıldı.

20 yıl sonra gelen ziyaret

Hatırladığım kadarıyla bundan en az 20 yıl önce yurtdışındaki okulları gezip röportajlar yapmak için Gülen cemaatine başvurmuş, olumlu cevap alamamıştım. Benim başvurumdan bir süre sonra cemaat önce Orta Asya’daki, sonra diğer bölgelerdeki okullara yönelik çok sayıda gazeteciyi kapsayan organize turlar düzenledi. Bunlardan hiçbirine çağrılmadım, çağrılsaydım da gitmeyi düşünmedim. Yıllar sonra Londra’daki Fethullah Gülen Sempozyumu’nu izlerken, gazeteciler kentteki bir okulu ziyaret etmeye gittiğinde de kendilerine katılmadım. Çünkü cemaatin yurtdışındaki eğitim faaliyetlerini, tabii ki kendilerinin de rızasıyla, ama kendi başıma, kendi imkanlarımla izlemeyi tercih ettim. Nihayet 20 yıl sonra, hem de Irak Kürdistanı’nda Gülen hareketinin okullarını inceleme imkanını yakaladım. Aslında anlatacak fazla bir şey yok. Dünyanın dört bir yanında Gülen okullarının çok rağbet gördüğünü, üst orta sınıfların ve devlet yöneticilerinin çocuklarını bu okullara yolladığını zaten duymuştuk, aynı şey burada da geçerli. Öğrenciler kendi dillerine ek olarak İngilizce ve Türkçe (Zaten Kürtlerde Türkçe bilenlerin sayısı şaşırtıcı derecede yüksek. Son dönemde iyice artan ilişkiler nedeniyle Türkçe bilmek Kürt gençleri için daha cazip hale gelmiş) öğrenebiliyorlar. Bu okullardan mezun olanların çoğu en iyi üniversitelere, bölümlere gitme imkanına kavuşuyor.

Gülen hareketi Irak Kürdistanı’nda sadece eğitimle ilgilenmiyor. Örneğin daha önce de yazdığımız gibi Türkçe, Kürtçe, Arapça müzik yapan ve epey popüler olan Dewran Radyo var ve bir televizyon kanalı da yolda. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın üç yıl önce Erbil’de bir Abant Toplantısı düzenleyip Türkiye ve Kürdistanlı aydınları bir araya getirdiğini de biliyoruz.

Irak Kürdistanı’nda Gülen hareketi içinde yer alan kişilerle konuştuğunuzda çok şaşırıyorsunuz. Hareketin bulunduğu ülkelerin yönetimleriyle sorun yaşamama ilkesini biliyordum ama burada görüştüğüm kişilerin Kürt sorununa, sadece Bölgesel Yönetim’le sorun yaşama kaygısının da ötesinde özgürlükçü bir perspektiften baktıklarını gözledim. Umarım onların Kürt sorununa yaklaşımı özel olarak Gülen cemaatinde, genel olarak muhafazakâr camiada da benimsenir.

Barzani senin PKK’nla niye savaşsın?

Irak Kürdistanı’ndaki Gülen hareketinin hizmetlerini 8 yıldır Talip Büyük koordine ediyor. Aslen Trabzon Oflu olan Büyük’le kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. “Barzani PKK ile savaşsın” beklentilerine Büyük, “Türkiye’nin selameti için benim gibi düşünmeyen Kürtlerle savaşıyorum’ nasıl desin? Burada da bir kamuoyu var” diyor.

- İlk okul 1994’te Erbil’de açılmış. O tarihlerde burada olağanüstü zor koşullar olmasına rağmen neden okul açma yoluna gidildi?

Haklısınız, o tarihlerde arkadaşlarımıza “Herkes burdan kaçarken niye buraya geliyorsunuz? Deli misiniz?” diye sormuşlar. Fakat biz Türkiye’deki okul tecrübesini dünyaya taşımak istiyorduk. Önceliğimiz Orta Asya’yaydı ama burası da Türkiye’ye çok yakın olduğu için seçildi. Savaş bölgesi diye okul açmamaya kalkacak olsak, dünyada sakin yer bulmak zaten zordu, ya Amerika’ya ya da Avrupa’ya gidebilirdik sadece. Kıstas, bir bölgenin eğitime ihtiyacı olup olmamasıydı.

- Burası Ankara’nın gözünde bir nevi düşmandı...

Evet, Habur’dan çıkıp Türkiye’nin de, Irak’ın da tanımadığı bir yere gidiyordunuz. Bir toprağa basıyorsunu ama resmi olarak dünyada değilsin. O dönemde gerçekten çok sıkıntı yaşandı burda. Mesela bir arkadaşımız yurtdışından askerliğini uzatacak, “Biz öyle bir yeri tanımıyoruz” diyorlar. Ama sen tanısan da tanımasan da var işte.

- Türk devleti okullara nasıl bakıyordu?

O dönemde buralarda bir Özel Kuvvetler, bir MİT, bir de devletin tanıdığı Irak Türkmen Cephesi vardı. Başta biraz önyargılı baktılar tabii. Kürt yönetimi “Bunlar MİT galiba” diye bakarken MİT de o dönemin yaklaşımına uygun olarak “Bunlar irticacı” diyordu. Fakat bu bakış uzun sürmedi. Başka kimse yok, askerimiz ve biz varız. İster istemez birbirimize bakıyoruz. Birbirimizle alakalı görüşlerimiz, tanıdıktan sonra mutlaka değişmiştir.

Sizin insanlarınızın Irak Kürtlerine yönelik önyargıları yok muydu?

Büyük : Tabii ki “Bunlara bu kadar hizmet fazla” diyenler çıkmıştır ama biz bir hizmet götürürken insanın dinine, etnik kimliğine bakmayız ve karşılığında da bir şey beklemeyiz. Mesela 8 senedir burdayım ama istediğim zaman valizimi alıp gidebilirim.

Böyle diyorsunuz ama toplumun bir kesimi “Beklentisi olmadan oralara niye gitsin ki!” demeye devam edecektir.

Olabilir ama samimi söyleye-yim, hiçbir beklentim yok. İleriye yönelik mutlaka hayallerim vardır: Buradaki insanlar iyi yetişip iyi bir noktaya gelir ve Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirir... Ama hiçbir zaman biri diğerine egemenlik kursun istemeyiz.

- Buradaki okullarda görev yapan arakadaşlarınızla, mesela Orta Asya okullarındaki arkadaşlarınızın Kürt sorunu ve Irak Kürdistanı’na bakışı aynı mı?

Mesela ben buraya gelmeden önce Diyarbakır’a sadece bir kere gitmiştim. Diyarbakır’dan ötesini Türkiye olarak da hiçbir zaman algılamamıştım. “Mardin’e gidilir mi?” diyordum. Hele Hakkari, Şırnak, hiç aklımda yoktu. Medyadan ediniyoruz buralarla ilgili fikirlerimizi. Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım gelmişti ziyarete. Bana şöyle anlattı: “Buraya gelirken havaalanında dostlarım ‘Sen de Kürdistan’a gidiyorsun’ dediklerinde tüylerim diken diken olmuştu. Korka korka geldim. Bu kadar güzel insanları gördükten sonra ‘Yaşasın Kürdistan’ bile derim.” Yani Kürtlere ve Kürdistan’a bakış algısı, biraz görerek, yaşayarak değişiyor.

- Bu algının en temel nedenlerinden biri de PKK. Siz bu sorunu kafanızda nasıl çözdünüz? “Burada iş yapıyorum ama bunlar da teröristi barındırıyor” demediniz mi?

Teröristi barındırdıklarını hiç görmedim. Bu algı çok yaygın ama “Barzani neden bunları Kandil’den atmıyor?” sorusu abartılı. Çünkü Barzani zamanında Türk ordusuyla birlikte PKK’ya karşı savaştı ama atamadı, bugün kendi başına nasıl atsın? Şimdi Türkiye’de geniş bir kesim Barzani’nin PKK ile savaşmasını bekliyor. Barzani senin PKK’nla niye savaşsın? O da bir lider, onun da sırtını dayadığı bir halk var. “Ben Türkiye’nin selameti için benim gibi düşünmeyen Kürtlerle savaşıyorum” nasıl desin? Burada da bir kamuoyu var.

- Güneydoğu’da PKK’nın hareketinizin faaliyetlerine karşı tavır aldığını biliyoruz, burda da benzer tacizler oldu mu?

Hiç olmadı. Burada belli bir huzur ortamı var onların da yararlandığı, belki kendisinin dağdaki huzuru da bozulabilir diye bunu bozmak istemiyorlardır. Biz buranın insanlarına eğitim veriyoruz ve buradaki en üst düzey yetkililerin çocukları bizim okullarımızı seçiyor. Güneydoğu’da PKK’nın halka, gençlere dönük bazı çalışmaları olduğu için bir tür hoşlaşmama olabilir. Mesela siz genci alıp eğitip üniversiteye gönderiyorsunuz. O da genci alıp eğitip belki de dağa gönderiyor. Orda bir çatışma olabilir belki ama burda böyle bir karşı karşıya gelme olmuyor.

- Sizin Irak’ın güneyinde de okullarınız var. Kürtlerle Arapları karşılaştırabilir misiniz?

Irak’ta kendi toprağı, bayrağı için ölebilecek bir kitle varsa bunlar Kürtlerdir. Türkiye’nin bir dönem sadece Bağdat’ı muhatap alıp Kürdistan’ı baypas etmesi ne kadar yanlış idiyse, şimdi de Bağdat’ı yoksayması o kadar yanlış. Belki Türkiye söylem olarak Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyor ama eylem olarak Irak’ın bölünme ivmesini artıracak bir çizgi izliyor.

- Siz bölünmeyi mukadder olarak görüyor musunuz?

Bölünür bölünmez, ama buradaki insanların müreffeh bir hayat sürmeleri için bölünme daha iyi olacaksa hayırlı olsun derim. Tabii ki bölünerek değil birlikte kalarak daha güçlü olmaları daha fazla tercih edilir ama bağlar çok zedelenmiş durumda. Mesela biz bugün Bağdat’ı yok sayıyoruz. Peki Bağdat bunun acısını senden çıkaramayınca kimden çıkarıyor? Tabii ki kuzeyden. Kuzey’e vurdukça o da sırtını daha fazla Türkiye’ye dayıyor.

- Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’de de benzer bir gelişmeyi tetikleyeceğini düşünenler var.

Mutlaka etkisi olur ama önce sen bir kendi Kürt problemini çöz. “Orda Kürtler müreffeh bir hayat sürerse beni kötü etkiler” demek yerine sen de kendi Kürtlerine müreffeh bir hayat sun. Aslında çok zor sorunlar da değil önümüzde olan. İnsanlar kendi dillerini, kültürlerini sürdürmek istiyor. Bunlar rahatlıkla gerçekleştirilir.

- Son çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnşallah başarılı olur diye dua ediyorum. Başta Habur süreci gibi sekteye uğratılacak diye çok korkuyordum fakat iki sınavı da, yani Paris’teki o provokasyonu ve onların cenazesini olumlu atlattık. İnşallah olumluya doğru gider. Bu problemin bir şekilde çözülmesi lazım.

- Trabzonlusunuz. Trabzon’da bir kahvede “Ben yıllarca Irak Kürdistanı’nda çalıştım” deseniz ne olur?

Şöyle bir ters bakıyorlar. Kullanmam gerektiği zaman “Kuzey Irak” demiyor “Irak Kürdistanı” diyorum ama illa içinde “Kürdistan” geçen cümle kurayım da demiyorum. Buranın bir ismi var, bunu böyle kabul etmek lazım. PKK yüzünden belli bir ürkeklik oluşmuş. Bu insanların kutsal bir değer olarak gördükleri bir bayrakları var. Senin için bir bez parçası olabilir, ama bu insan için kutsalsa saygı göstermek gerekir.

Okulumuzu akbabalara bırakmayız

41 yıl önce kapısından içeri girdiğimde gerçek dünyayla tanıştığım okulum önceki gün yandı. Bu yangının bende ve diğer Galatasaraylılarda yaratmış olduğu acı ve hüznü tarif etmek imkansız. Ama tek bir tesellimiz var, Galatasa-raylılar okullarını rant avcısı akbabalara teslim etmeyecek kadar bilinçli ve duyarlı insanlardır, ne yapıp edip bu yarayı saracaklardır, saracağız.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.