GÜCÜMÜZ YOK, GÜCÜNÜZ YOK
Mesut Yeğen
09 Ocak 2016 Cumartesi 11:43
Sur, Cizre ve Silopi’de haftalardır süregiden muhasara tam bir deliliğe döndü. Bir aydan fazladır sokağa çıkamayan, cenazelerini defnedemeyen on binlerce Kürd bir yanda, tankla topla girdiği şehirlere yerleşip, her gün bir iki vatandaşının canına kıyan devlet bir yanda. Öyle bir delilik ki, bir ayda girilemeyen şehirlere, semtlere bundan fazla ne yapılacak, ne edilecek de bundan sonra girilecek, ne olacak da bu muhasara sona erecek sorusunun ne cevabı belli, ne de cevabı bilen birileri var görünüyor. Üstelik, vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmak, parti kapatmak gibi tehditlerde mezkur deliliğin sona ermek bir yana katmerlenebileceğine işaret ediyor.
İnsafa gelip, akla rücu edip bu delilik halinden çıkılmazsa neler olabileceğini aklı başında herkes yazıyor, söylüyor. Olabileceklerin en çok tekrar edilip giderek anlamsızlaşanı malum ‘duygusal kopuş’. “Böyle giderse”, deniyor, “Kürdler ‘duygusal kopuş’ yaşayacaklar”. Kürdlerin kalpleri mi kırılmış olacak, küsecekler mi, yoksa Kürdler artık kendi devletimizde mi yaşayalım diyecek, ne manaya geldiğini bilmediğim için, Kürdler bir duygusal kopuş yaşıyorlar mı, yaşarlar mı gerçekten bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var: Bu muhasara siyaseti, bu zulüm böyle devam ederse, hele de bugüne kadar olduğu gibi, dindarıyla seküleriyle Türk kalabalıklarının şahitliğinde devam ederse, Kürdlerin önemli bir kısmının kapılacağı en temel duygu ‘gücümüz yetmiyor’ duygusu olur. Bu işler, biraz daha böyle devam ederse, Kürdlerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı, mesela Kürd hareketi bugün tümden ezilse, Kürd meselesini geleceğe taşıyacak kadar önemli bir kısmı, “bu zulme maruz kalıyoruz, çünkü gücümüz yetmiyor” diye düşünmeye başlayacak. Daha doğrusu, zaten böyle düşünen Kürdlerin yanına epey Kürd eklenecek. Ve hatta, gücümüz yetmiyor duygusuna kapılan Kürdler bir yandan da bu zulmü reva görenlerin ve bu zulme sessiz kalıp, onaylayanların Kürdler için “gücünüz yetmiyor işte” diye düşündüğüne kanaat getirecek.
Demem o ki, bu işler böyle devam ederse, pek çok Kürd, Kürdlerle Türkiye devleti ve Türkiyeliler arasındaki ilişkinin hak, hukuk, adalet işinden çıkıp, sadece zora, güce dayalı bir ilişki olduğuna inanmaya başlayacak. Devletle vatandaş, yönetenle yönetilen arasındaki ilişinin böyle algılandığı, böyle hissedildiği yerleri bekleyen tek şeyse ancak ve ancak çürüme, zamanını, fırsatını kollama olur.
Kabul etsek iyi olur: Kürd meselesinin “Direnenleri ezersek, kalanlar devletin sadık bendeleri olur” zamanlarında değiliz artık. Direnenler ezildiğinde olacak olan, en fazla daha çok sayıda Kürdün “bu kez de gücümüz yetmedi” demesi olur.
Hülasa, Kürdlerle devlet, daha doğrusu Kürdlerin büyük kısmıyla devlet arasındaki ilişkinin çıplak zora dayalı bir tabiyet ilişkisine büzüşmesini istemiyorsak, bunun matah bir şey olmayacağını düşünüyorsak, Kürdlerle devlet arasındaki ilişkide hak, hukuk, adalet mefhumlarından izler kalmasını istiyorsak, bu muhasara, bu kuşatma işlerine bir an önce son vermenin zamanıdır. (Basnews)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.