24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara3°C
  • İzmir8°C
  • Berlin3°C

GÖRÜŞME ROMANTİZMİ BİTTİ (*)

Doğu Ergil

17 Eylül 2015 Perşembe 09:21

“Çözüm süreci” adı verilen ama çözümü sadece silahların susması olarak gören; Kürt tarafının talep ve beklentilerini pek hesaba katmayan temaslar sona erdi. Başlıktaki “görüşme”kelimesi hiçbir zaman açık bir gündemi içermedi. Bir tarafın silahlı (yasa dışı) aktör olması, sürece özerklik talebinin gölgesinin düşmesi ve yönetimin (toplumun bir bölümüyle paylaştığı) Kürt alerjisi nedeniyle resmiyet kazanan bir müzakere süreci oluşmadı. Oysa temasları müzakere masasına taşıyacak irade sergilense ve bir izleme komitesi kurulabilseydi bu açmaz doğmayabilirdi.

Kürt tarafı silah bırakmadı, hükümet ve güvenlik güçlerinin de PKK’nın alan hâkimiyeti girişimini durdurmaktan başka çaresi yoktu. KırsaldaTSK ile doğrudan çatışmaktan kaçınan örgüt kentlerde pusu ve terör eylemlerine yöneldi. Cizre ablukası hükümetin bu yönteme verdiği yanıtın nasıl olacağını gösterdi. Gözlemciler, sadece teröristi değil tüm belde halkını hedef alan bu yaklaşımın, Kürtler’i daha da örgüte itebileceğine inanıyor.

Kürtler arasında asıl öfke AKP’ye

- Yörenin kanaat önderlerine göre sivillerin arasında çatıştığı için halk PKK'yı kınıyor. Ama ölen bir kişiye karşılık PKK 50 yandaş kazanıyor. Diğer yandan güvenlik güçlerinden biri öldürülünce, hükümet en az 50 oy kaybediyor.

- Seçmeninin bir kısmı, patlayan şiddeti önleyememesi nedeniyleHDP'yi sorumlu tutuyor. Ama Kürtler arasında asıl öfke AKP’ye yönelik;“müzakere masasını devirdi” diye. Parti yönetiminin (bu Cumhurbaşkanı demek) bunu milliyetçi oyları kendine çekmek için yaptığına inanıyorlar.

- AKP içinde bölgeyi temsil eden Kürt vekillerin sayısının az olmasından şikayet eden PKK karşıtı Kürtler, seçim barajı düşmüş olsaydı HDP bu kadar yüksek oy almazdı, Erdoğan nefretiyle HDP’ye oy verenler, başka tercihlerde bulunurdu diye düşünüyorlar.

- Batıda yaşayan Kürtler, HDP’ye oy verirsem, ‘hem Erdoğan başkan hem AKP tek başına iktidar olmaz hem de barış süreci devam eder’ diye düşündüler. Böyle düşünenler savaş ortamında safları sıklaştırabilirler ve Erdoğan karşıtlarıyla yine iş birliği yapabilirler.

Batıda yaşayan Kürtler’in bir bölümünün oyu bu sefer HDP'ye gelmeyebilir. Çünkü onlar kendilerini tehdit altında hissediyorlar. “Ben batıda yaşıyorum; benim HDP’ye verdiğim oy, komşumla çatışmama neden olabilir” diye düşünebilirler. Ama diğer partilerin Kürt alerjisine AKP’nin şiddet dili eklenince, daha önce oy verdikleri AKP yerine bölge halkı ister istemez HDP’ye oy verebilir.

- Bu eğilimi güçlendiren bir değerlendirme de şöyle: AKP oylarını artırsa bile, bu zayıf bir iktidar olacak, üstelik milliyetçi desteğe dayanacak. Bu da “çözüm sürecinin” sonu demek. O zaman bölge fiili olarak silahlı örgütün etkisine açık olacak. Bu durumda neden kendimi riske atıp başka partiye oy vereyim?

Sağlıklı seçim yapılabileceği kuşkulu

Bütün bu değerlendirmeler üst üste konduğunda ortaya çıkan sonuç şu:“HDP bölgede bir miktar oy kaybedebilir ama baraj altında kalmaz.”

- Seçim güvenliği başlı başına bir sorun. Doktorların çoğunun güvenlik nedeniyle istifa ettiği, başlayacak eğitim yılında öğretmenlerin ne kadarının iş başı yapacağı belli olmayan bir ortamda sağlıklı seçimlerin yapılabileceği kuşkulu. Yapılsa bile sonuçlarına toplum ne kadar güvenecek?

Hem AKP'ye hem HDP üzerinden örgüte olan kızgınlıkları nedeniyle bir bölüm seçmenin sandığa gitmeme veya geçersiz oy kullanma eğilimi var.

Özetle herkes beklenti içinde. En makul çare olarak Öcalan’ın devreye girmesi veya sokulması dile getiriliyor.

Bu olasılığın analizi de pazara.

* Salı günkü yazım gibi bugün de Ayşe Karabat’ın 12 Eylül Al Jazeera web sitesinde yayımlanan görüşlerinden yararlandım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.