22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

GİRDAPTAN ÇIKIŞ İÇİN (1)

Bayram Bozyel

16 Eylül 2015 Çarşamba 19:15

24 Temmuz’dan bu yana Türkiye’nin içine girdiği çatışma girdabı, ülkeyi apak ve dipsiz bir kuyudaki ölümcül bir noktaya doğru hızla çekiyor. Karşılıklı olarak tırmandırılan gerilim ve çatışma, gelinen aşamada onu başlatanların da kontrolünden çıkacakmış gibi bir çizgide ilerliyor.

Devlet/hükümet yetkilileri, PKK’ye karşı operasyonları başlattıklarında acaba işlerin bu noktaya geleceğini öngörmüş müydü? Önce bir hava operasyonu ile başlayan çatışmalı süreç zincirleme reaksiyonlarla iki aylık zaman dilimi içinde ülkeyi bir iç savaşın eşiğine getirdi. Söz konusu süreçte sonuç almak için hükümetin başvurduğu her güvenlikçi adım başka adımları, alınan her önlem başka önlemleri beraberinde getiriyor. Bir girdap gibi, savaş herkesi kendisine çektikçe çekiyor. Bir aşamadan sonra ise yönetilen bir süreç olmaktan çıkarak onu başlatanları yönetir noktaya ulaşıyor.

Kürdistan coğrafyası daha şimdiden girişe yasak bölgelerden dolayı yaşanmaz bir yere dönüştü. Günlerdir birçok il ve ilçede sokağa çıkma yasağı devrede. Batı illerinde konuşlanmış komando ve özel savaş birlikleri cephede yerlerini almak üzere bölgeye sevk ediliyor. Daha önce askerin operasyon yapmasını valiliklerin iznine bağlayan hükümet, şimdi bu yetkiyi tekrar askere devrederek makarayı başa sarmış durumda.

Elbette hükümet, 1990’lı yılların Kürtlere topyekûn savaş çizgisinde değil henüz. Ancak bu çatışmalı durumun devam etmesi halinde, sürecin 90’ları da aşan daha kötü bir yöne doğru gitmeyeceğinin garantisi yok. Birincisi, savaşın mantığı daha çok şiddet, daha çok yıkım ve daha çok ölümü öngörür. Ayrıca savaşın olduğu yerde silahı elinde bulunduranın borusu öter. Süreç sonuçta inisiyatifin askere terk edilmesiyle sonuçlanır. Böyle bir durum ise Türkiye’nin son 10-15 yılda sivilleşme yolunda elde ettiği kazanımların sıfırlanması demek. İkinci tehlike ise ülkenin bir iç savaş cinnetinin içine hızla sürüklenmesi. Böyle bir tehlike hiç de hafife alınır türden değil. Dağlıca ve Iğdır olaylarından sonra yaşananlar bu açıdan öğretici uyarılarla dolu.

Tarihten ders almak

Hegel’in, ‘Tecrübe ve tarih öğretir ki, insanlar ve devletler asla tarihten ders almazlar’ biçimindeki bilgece deyişi Türkiye’nin Kürt sorunundaki geleneksel tutumunu oldukça iyi açıklıyor. Geçmiş bir yana, son otuz yıllık bütün deneyimler Kürt sorununun silahla çözülemeyeceğini, PKK’nin operasyonlarla bitirilemeyeceğini ortaya koydu. Aksine bu yöndeki her ısrar yeni ölüm ve acıların yaşanmasına, bunlar ise yeni hınç ve intikam duygularının birikmesine ve bilenmesine yol açtı. Sorunu çözeyim derken, çözümden daha da uzaklaşıldı.

Tarihten ders almayan sadece devlet mi?

Son yıllarda PKK yetkilileri sıklıkla sorunları silahla çözme anlayışlarını terk ettiklerini kamuoyuna deklere etti, ediyor. PKK lideri Öcalan ise önce 21 Mart 2013 tarihli çağrısında ve sonraki açıklamalarında silahlı mücadele devrinin bittiğini, mücadelenin siyasal yöntemlerle sürdürülmesi gerektiğini stratejik bir rota olarak benimsediklerini dile getirdi. Öyle ki iş PKK açısından (Mayıs 2015’te) bir olağanüstü kongre toplayıp silahlı mücadeleyi sonlandırma noktasına kadar geldi. Peki, Kürt sorunundaki konumunu bu şekilde ortaya koyan PKK’nin, söz konusu tutumla hiçbir biçimde uyuşmayan pratiğine ne demeli?

Hatırlamaya çalışalım, sadece şu son 2-3 yıllık çözüm sürecinde abartısız hiçbir PKK yetkilisi yoktur ki herhangi bir açıklamasına; ‘çatışmasızlık süreci bitti’, ‘savaş daha da derinleşecek’, ‘çatışmalar daha da büyüyecek’ biçiminde gerilimi tırmandıran ifadelerle başlamasın. Bir kere bu savaş diliyle siyasal mücadele yürütülemez.

İkincisi, son çatışmalar öncesinden başlayarak PKK’nin başvurduğu ve son dönemde daha da artırdığı yol kesme, araç yakma, adam kaçırma gibi yöntemlerin siyasal mücadele ile ne ilgisi var? Yolunu kestiğin senin insanın… Aracını yaktığın (ister Türk ister Kürt olsun ki çoğunlukla Kürt) emekçi, zavallı, büyük çoğunlukla sana yakın partiye oy vermiş insanlar. Peki, kendi insanına eziyet etmenin, onu maddi ve manevi olarak cezalandırmanın Kürtlere ve Kürt davasına ne yararı var?

Son dönemde başvurulan ‘özyönetim’  ilanları ve hendek kazma vb. adımlara gelince… Bir kere Kürt sorunu bir ulusal sorun, aynı zamanda bir ülke sorunu. Çözüm de ulusal ve ülkesel zeminde ve siyasal içerikli olmak zorunda. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebini ya da Kürdistan’a her hangi bir statü talebini ilçe ya da mahalle düzeyindeki katılım taleplerine indirgemek, Kürt ve Kürdistan davasının içini boşaltmaktır.

İkincisi, bu türden sürece uygun düşmeyen yöntemler; bir bütünlük, perspektif ve ciddiyetten yoksun girişimler, Kürt yurtsever hareketinin kaleleri durumundaki ilçeleri birer savaş alanına dönüştürdü. Yüksekova, Varto, Lice, Cizre’de olup bitenler Kürt hareketine bir şey kazandırmadı, aksine bu merkezleri birer viraneye çevirdi. Bu durum Kürdistan’ı yakıp yıkmak isteyenlerin işini kolaylaştırdı. Daha şimdiden on binlerce insan yerlerini terk etti. Ölenlerin, sakat kalanların, maddi ve manevi mağduriyetlerin ise haddi hesabı yok.

Deneyimler devletin PKK ve Kürtleri savaşla bitiremeyeceğini gösterdiği gibi, PKK’nin de asker ve polis vurarak bir yere ulaşmasının mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Ne yapılırsa yapılsın toplumsal karakterli sorunların çözüleceği yer görüşme masasıdır. Savaş ne kadar devam ederse etsin dönüp dolaşılacağı yer bu noktadır. Sorun şu ki, bu arada bir sürü insan gereksiz yere ölmüş oluyor.

Öncelik çatışmaların durması

Bu girdaptan çıkışın ilk koşulu mevcut çatışma ortamına bir an önce son vermektir. Bütün sorunların konuşulması, görüşme masasına dönülmesi, Çözüm sürecinin (her nasıl devam edecekse) yeniden başlaması için bu gerekli. Çünkü çatışmaların devam ettiği bir ortamda taraflar arasında sağlıklı bir diyalog kurulamaz, bunun için gerekli kamuoyu desteği sağlanamaz.

Bu tablo içinde yapılması gereken acil şey, PKK’nin tek yanlı bir ateşkes ilan etmesidir. PKK’nin tek yanlı olarak bir ateşkes ilan etmesi halinde devletin hiçbir şey olmamış gibi operasyonları sürdürmesi mümkün değil. İç ve dış kamuoyunun savaş karşıtı tutumu ve barış yönündeki yoğun isteği karşısında devlet operasyonları durdurmak ve bu yöndeki duruşunu gözden geçirmek zorunda. PKK’nin yurtdışına çekilmesi ve Çözüm sürecinin hangi ilkeler ışığında başlaması gerektiği vb. konulara ilişkin ortak akla varmak ise böyle bir ortamda,  kamuoyunun özgür ve barışçıl bir ortamda tartışmalara etkin katılımı ile daha mümkün. 

Devam edeceğim…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.