22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

GEZİ PARKI’NIN HİKMETİ NE OLA Kİ?

Hüseyin Gülerce

14 Haziran 2013 Cuma 08:38

Müminler olaylara, inançlarının gereği bir de; “her işte hikmeti vardır, abes fiil işlemez Allah” mülâhazasını, bir an hatırdan çıkarmadan bakarlar. Taksim Meydanı’nda bir park düzenleme çalışmasına tepki ile başlayan olaylara da, bu açıdan bakabiliriz. 

Ülke gündemi; çözüm süreci, anayasa çalışmaları ve Suriye ile süren gerginlik ile meşgul iken, hepsini unutturan, ikinci plana atan bu Gezi Parkı olayının bir hikmeti yok mudur? Hükümetin, emniyet güçlerinin boyutunu tahmin etmediği/edemediği, önceden çevre ile ilgili gelir-geçer bir tepki zannettikleri, fakat bir anda alevleri neredeyse bütün illeri saran bu yangın, derununda acaba ne dersler, ikazlar barındırıyor?

Hikmet ile alakalı olarak Sızıntı dergisinin bir başyazısında okuduğum şu satırlar dikkatimi çekti: “Hikmet; ilim, irfan, fıkıh, felsefe, sebeplerin ruhunu kavrama, eşyanın perde önü ve perde arkasına ıttıla, kâinat kitabı ve dinin özündeki fayda, maslahat ve gayelere vukuf gibi pek çok mânâlara gelir. Hakikat ulemâsınca, daha çok faydalı ilim ve salih amel beraberliği şeklinde yorumlanmıştır. Hikmeti, yerli yerince davranma ve her şeyi yerli yerince kullanma şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Bu tespit, mûtedil ve müstakim olma mânâlarına da gelir. İfrat ve tefrite girmeden her şeyin hakkını verip itidali korumak, sorumluluklarımızı yerine getirmek, sebeplere riayette kusur etmemek, iyiliklerde dahi olsa aşırılığa girmemek… Hikmet; bir düşünce, tasavvur ve davranış bütünlüğüdür. Evet, düşüncede isabet, ifadede gereklilik ve ölçü, sonra da o çizgide hareket…”

İkinci yorumun ışığında, iktidarıyla-muhalefetiyle, medyasıyla-fikir adamlarıyla, sorumluluk taşıyan herkese sormalıyız; acaba olaylar sırasında hikmete uygun bir yol takip edilebildi mi? Yani, “düşüncede isabet, ifadede gereklilik ve ölçü” oldu mu? Ve “sonra da o çizgide hareket…” edebildik mi?

Yazının başlığındaki soru tabii ki, “Yaşanan olaylar, bilemediğimiz ne gibi sırlar taşıyor, neleri ihtar ediyor? Bu olaylardan hangi dersleri çıkarmak lazım?” anlamındadır. Doğrusunu tabii ki Allah bilir. Biz, üzerinde düşünür, tefekkür eder, hayırlara yorar, hayır murat edebiliriz. Şahsen benim kanaatim şudur. Türkiye, son iki asrın en hayati döneminin içinden geçiyor. 12 Eylül 2010 referandumundaki yüzde 58 evet, son iki yüzyılın en önemli halk kararıydı. O referandum 20 seçime bedeldi. İlk defa milli irade, demokrasi ile ilgili mührü kendisi bastı. Daha iki yıl önce kapatılmak istenen iktidar partisinin üzerinde sallanan Demokles Kılıcı yere çakıldı. Bu “evet”in değeri, demokratikleşmenin önündeki engellerin kaldırılmasının kıymeti, acaba tam bilindi mi? Bu yolda devam etmesi gereken iradede bir gevşeme oldu mu?

Güçlenen Türkiye bu en hayati dönemde, küresel odaklar ve hasım komşuları tarafından kendisine bırakılamazdı. Mesele işte tam bu yüzden Gezi Parkı ve ağaçlar değildir. Sadece bir örnek vereyim: ABD’de 2008’in Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Arizona Senatörü John McCain, geçen hafta bir düşünce kuruluşundaki konferansta, “Şurası muhakkak ki, Gezi Parkı olayları, Erdoğan’ın Türk halkını İslami yöne doğru zorlamasına bir başkaldırıydı.” dedi. Dün Avrupa Parlamentosu’nun aldığı -Sayın Başbakan’ın ‘tanımıyoruz’ dediği- kararda da, AK Parti hükümeti “İslamcı bir gündem uygulama ve sürdürme”ye çalışmakla suçlanarak yerden yere vuruldu. Evet, Gezi Parkı’nın daha derinlerde, “asıl nerede yanlış yapıyoruz?” sorusuna cevap arayan ve içe dönük bir durum muhakemesini gerekli kılan hikmetleri olması lazım…