22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir17°C
  • Berlin1°C

GEZİ DİRENİŞİ VE KÜRT MESELESİ

Günay Aslan

19 Haziran 2013 Çarşamba 08:39

Geçen hafta sonu Amed Kürtlerin tarihinde önemli bir yer tutacak olan Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’na ev sahipliği yaptı.

Kuzey Kürtlerinin demokratik iradesini yansıtan,Kürt ve Kürdistan sorununun çözümü konusunda tarihi kararlar alan bu konferans maalesef Gezi Parkı eylemlerinin gölgesinde kaldı.

Gezi’nin pöpülerleşmesiyle birlikte çözüm süreciyle ilgili tartışmalar gündemden kalktığı için konferanstan -birkaç istisna dışında- söz eden olmadı.

Gezi Direnişi Kürtlerin ve elbette Türkiye’nin tarihinde ilk defa yapılan bu konferansın ortaya çıkardığı sonuçların kamuoyuna ulaşmasına ve tartışılmasına fırsat tanımadı.

Konferans tarihi önemdeydi ve halklarımızın geleceğine dair işaretler de oradaydı ancak, olmadı; konferans gibi, sonuçları da doğru dürüst yankılanmadı.

Oysa Kürt halkı içinden geçmekte olduğumuz ‘demokratik çözüm’ sürecine hayati değer biçiyor.

Binbir bedel ödeyerek bugünlere taşıdığı sürecin bozulmasını istemiyor. Konferanslara da buna uygun politika ve araçlarının yaratılması misyonunu biçiyor. Bu anlamda çok da önemsiyor.

Gezi Parkı eylemlerineyse sürece zarar vereceği endişesiyle temkinli yaklaşıyor. Kürt halkı sürecin darbelenmesi bir yana, gölgelenmesini dahi istemiyor.

Bu yüzden temkinli yaklaşıyor. Ayrıca tarihi tecrübesi sayesinde ‘oyun içindeki oyundan’ eninde sonunda kendisinin zarar göreceğini de biliyor.

Dolayısıyla gidişattan haklı olarak kuşkulanan Kürt halkının sağduyusuna güvenmek ve onun durduğu noktada durmaya devam etmek gerekiyor.

Evet, ortada haklı ve meşru bir direniş var ancak, bu direnişin üzerine bina edilmiş siyasal hesaplar da var. Bu siyasi hesapların çoğu da ister kabul edelim, ister etmeyelim ‘çözüm karşıtlığına’ dayanıyor.

Gezi eylemlerinin 3 haftalık gidişatı içeride ve dışarıdaki güç odaklarının İmralı’da başlatılan ‘demokratik çözüm’ sürecine karşı harekete geçtiklerine işaret ediyor.

Bu size bir ‘komplo teorisi’ ya da ‘fantezi’ gibi gelebilir fakat, gidişat bunu gösteriyor.

Gezi üzerinden içerideki ve dışarıdaki güçler arasında Kürtler ve Kürdistan çatışması yaşanıyor. Çatışmanın derinleşeceği; Türkiye gibi Kürdistan’ın da zor günler geçireceği de anlaşılıyor.

Elbette çözümün kolay olmayacağı, zorlukların yaşanacağı ve sabotajların yapılacağı bekleniyordu.

Türkiye’de bu amaçla yakın zamanda bir ‘Milli Merkez’in kurulduğu da biliniyordu!

Irkçı ve imhacı Ergenokoncu çevrelerin kurduğu bu merkez başından beri süreci sabote etmeye çalışıyor. Gezi eylemlerini de bu amacı doğrultusunda kullanıyor.

AKP Hükümeti’nin hegemonik baskısına, polisin şiddetine; devlet ve hükümet terörüne evet, itiraz etmek ve direnmek gerekiyor ancak, bunun tam da çözüm sürecinin birinci aşamasının tamamlandığı, gözlerin hükümete çevrildiği ,yasal ve anayasal düzenlemelerin beklendiği bir dönemde başlaması ve yayılması tesadüf gibi de görünmüyor.

Açın bakın, ‘Milli Merkeze’ ait yayın organları süreç hakkında neler yazıyor? İçeride ve dışarıda çözüm süreci hakkında neler yazılıp, çiziliyor? Bunlara bakmak, süreci iyi okumak gerekiyor.

Açık ki süreci Kürt ve çözüm karşıtlığı motive ediyor.

Buna rağmen bazı kesimler başından beri Kürtleri bu işin içine çekmeye çalışıyor. Bunun için her türlü yol ve yöntemi de deniyor.

Yeri gelmişken Kürtlerin kimseden demokrasi ve direniş dersi alma ihtiyacı bulunmuyor.

Kürtlerin 40 yıllık mücadele geçmişleri anlayana çok şey anlatıyor.

Gezi’nin öncüsüz ve biraz da başıboş gibi görünen eylemlerini kullanmak isteyen ‘Milli Merkez’ sürecin duruyor ve Kürt halkı bu merkezi iyi tanıyor.

Bunlarla geçmişte nasıl bir savaş yürüttüğü ve ne tür bedeller ödediği de iyi biliniyor.

Ne ki denklem artık değişmiştir.

Ulusalcı-Kemalist kesim Kürtler karşısında yenildiği için bir kenara itilmiş, iktidar da siyasal İslamın eline geçmiştir.

Bu arada Kürt siyaseti de ödediği bedel sayesinde merkeze yükselmiştir. Kürt siyaseti Kemalistleri ya da siyasi İslamcıları; bu güçlerden birini tercih etmek zorunda değildir.

Onun görevi bu çelişki ve çatışmaları Türkiye’yi demokratikleştirmek, Kürdistan’ı da özgürleştirmek amacıyla iyi değerlendirmektir.

Gelinen aşamada bunun da yolu kaosun ve krizin derinleşmesinden değil, nisbi istikrarın devam etmesinden ve Kürt sorununun demokratik çözümünden geçmektedir.

Kürt siyaseti buna öncülük etmektedir.

Kaosun ve kargaşanın sadece kuzeyde değil, güney ve batı Kürdistan’da da Kürt halkının elde ettiği kazanımlara zarar vereceği endişesinden hareketle temkinli ve isabetli bir siyaset izlemektedir.

Ancak bundan sonra ne olacağı, ne tür hesapların yapılacağı ve ne tür oyunların oynanacağı da bilinmemektedir.

Burada da asıl sorumluluk AKP Hükümeti’ndedir.

Hükümet bir demokrasi ve özgürlükler hamlesi başlatabilir ve huzuru bu sayede sağlayabilir.

Aksi durumda; krizin derinleşecek ve başta hükümet, herkes bundan zarar görecektir...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.