23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır18°C
  • Ankara18°C
  • İzmir15°C
  • Berlin4°C

GERİYE BAKTIĞIMDA

Nabi Yağcı

12 Eylül 2011 Pazartesi 08:59

Geriye çekilip o günleri bir film şeridi gibi yeniden seyretmeye çalıştım. Otuz yıl öncesine, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin yapıldığı güne, günlere gittim. Düşüncelerimi bağlayıp zihnimi serbest bıraktım, gözümün önüne gelecek ilk film karesinin hangisi olacağını merak ederek gözlerimi yumdum.

12 Eylül filmi o kadar uzundur ki her bir karesi ayrı bir senaryonun konusu olabilir. O nedenle üstüne çok şey yazıldı ve daha da yazılacak. Özellikle insani boyuttan bakarak yazılmalı. En az üç kuşak bu darbeden doğrudan etkilendi zira. Demir pençenin hedeflediği insanlar, o günün gençleri ve onların ana-babaları ve çocukları olmak üzere üç kuşak doğrudan etkilendi. Acılı binlerce ayrı yaşam öyküsü, cezaevlerinde, sürgünde geçen binlerce ayrı serüven doğdu. Bunlar daha da yazılmalı.

İçimdeki seçici binlerce film karesinden acaba hangisini seçecek diye gözümü yumup bekledim. Eşimle birlikte elimizde küçük bir valizle evimizin kapısını kimseler duymasın diye usulca kapatıp merdivenlerden bilinmeyene doğru süzülüşümüz canlandı hafızamda. Bu sessizce süzülüşten sonra kendi evimize bir daha dönmeyecektik. İçimiz buruk, anılarla dolu eşyalarımızı da bırakarak, geriye bakmadan kapıyı çekip çıkmıştık. Kendi topraklarımızda kimliklerimizi gizlemeksizin serbestçe yaşayabileceğimiz günlerin geri gelmesi için uzun yılların geçmesi gerekecekti.

Hafızamda canlanan o kare büyüdü büyüdü bütün bir Türkiye oldu. Elinde küçücük valizler, çantalar veya eli boş bir sürü insan, çoğu da genç insan evlerinden çıkıp ya da alınıp bilinmeye doğru gidiyorlar. Sağa sola, yukarı aşağı doğru kaçışan insanlar. Tepede ise onları avlamaya çalışan şahinler, akbabalar. 2011 yılının eylülünde 1980 yılının 12 Eylül’ünü düşündüğümde kafamda canlanan film karesi bu oldu. 

Belirsizliğe doğru koşuşan insanlar

İçimdeki seçici binlerce farklı film kareleri içinden acaba bu kareyi neden seçmişti? Ardından bu soru düştü aklıma, bunu düşünmeye başladım. Galiba buradaki psikolojik faktörü “belirsizlik” ögesi oluşturuyor.

Hayatın kendi doğal akışı içindeki belirsizlikler güzeldir aslında. Geleceğin nasıl olacağını bilebilmek hayatımızı ilginç kılmaz, tersine monoton yapar. Beni rahatsız eden şey bu değil, tepede birilerinin, binlerce insanın geleceğini belirsizliğe sürükleyen belirlemeciliğidir. Beş general oturup darbe yapmaya karar vermişler, sonra da darbenin koşullarını hazırlamış, sayısız insanın ölümüne neden olmuş sonra da darbeyle iktidara el koymuşlar; ardından demir pençelerini ülkenin boğazına geçirmişler, genç, yaşlı, çoluk çocuk binlerce insanın bugününü karanlığa boğup geleceklerini ise belirsizliğe sürüklemişler...

İşledikleri cinayetlerin hesabını sorabilmek için önce asıl sorulması gerekeni sorabilmek lâzım. Asıl sorulması gerekeni soramadığımız sürece 12 Eylül’ün hesabını soramayız. Asıl soru ne? 

Bu hakkı nereden alıyorsunuz?

Milyonlarca insanın geleceklerini belirsizliklere itme hakkını bu beş general nereden aldı? Bu nasıl olabilir? Nasıl kabul edilebilir? Bugün hâlâ “35. Madde olsun olmasın bu hak bizim” diyebilen generallerin olduğu yerde 12 Eylül ruhu henüz söndürülememiş demektir. Fakat asıl mesele Ergenekon-Balyoz davalarını küçümseyen veya kerhen onaylayan sivillerin varlığıdır. Onların olduğu yerde 12 Eylülcü ruh her zaman kendini besleyecek kan damarları bulur kendine.

Zaten sözüm yalnız askeriyeye değil, asker olsun sivil olsun milyonlarca insanın geleceğini belirleme hakkını ister din, ister devlet, millet, ister zenginlik, refah, sosyalizm ve hatta isterse insancıllık adına olsun belirleme hakkını kendinde bulan seçkin azınlıklaradır.

Her birimiz geçmişimizden ve topumuz 12 Eylül’den ders çıkarmakla sorumlu isek, kendi adıma çıkardığım ders kendi geleceğimi hiç kimseye emanet etmemektir. Ne bir iktidara, ne bir partiye veya gruba, ne de bir inanca, ideolojiye, ne de çoğunluklara. Bunun adı özgürlükçü demokrasidir. Bu yaklaşım, özgür bir seçmeyle bir inancı, bir ideolojiyi, bir siyasi partiyi, bir grubu seçmeme engel değil kuşkusuz.

Kanımca, 12 Eylül’den de geçmişten de çıkarılacak en önemli ders mükemmel gelecek için bugünün iyisini feda etmemektir. Feda etmeye hazır olduğumuz anda mükemmeli temsil iddiasında olan birilerine geleceğimizi teslim etmiş oluyoruz.

İyi arayışı içindeki hayatın belirsizlikleri güzeldir. Bunun koşulu ise halkların, toplulukların, bireylerin kendi geleceklerini belirleme hakkına koşulsuz sahip olmasıdır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.