23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır18°C
  • Ankara18°C
  • İzmir15°C
  • Berlin4°C

GERÇEKÇİ POLİTİKAYA YAKLAŞIYORUZ

Etyen Mahçupyan

23 Haziran 2017 Cuma 16:46

Suriye’nin kuzeyinde kurulan PYD kantonlarının birleşmesine Türkiye karşı çıktı ve şu an itibariyle bunu engelledi. Nitekim PKK yanlısı muhtemel bir siyasi ve özerk oluşumun ortaya çıkması, halen Türkiye’nin Suriye stratejisinin ilk sırasında yer alıyor ve bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bugüne dek hükümet tarafından verilen mesajlar böyle bir gelişmeye hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini söylüyordu. Ancak görünen o ki Türkiye bu ilkeyi korumakla birlikte, bir miktar tutum değiştiriyor ve Suriye gerçekliğini daha fazla dikkate almaya başlıyor.

***

Bu değişimin temelinde ABD’nin Rakka operasyonunu Türkiye yanlısı muhalefetle değil, PYD uzantısı Suriye Demokratik Güçleri ile gerçekleştirme tercihi yatıyor. Hükümet uzun süre ABD’yi ikna edebileceğini sandı ama bu maalesef gerçekçi bir talep değildi. Çünkü ABD, Türkiye yanlısı muhalefetin askeri açıdan PYD kadar ne güçlü, ne de güvenilir olduğunu düşünüyor. Sahadaki verileri dikkate aldığınızda haksız oldukları söylenemez… Belki ABD’yi Rakka konusunda ikna ederek PYD’nin ortadan kalkacağı bir Suriye’ye doğru gidilebileceği hayal edilmişti ama bu hiçbir zaman gerçekçi bir alternatif olmadı.

Dolayısıyla şimdi yeni bir söyleme geçiliyor. Haziran başında muhtarlarla yaptığı toplantıda Erdoğan “Bizden sınırlarımız boyunca, gözümüz göre göre bir terör devleti kurulmasına sessiz kalmamızı bekleyenler kusura bakmasınlar. Bizi hiç tanımamışlar demektir... Bundan sonra da topraklarımıza Suriye tarafından en ufak bir saldırı olursa sağa sola bakmadan gereğini yaparız, kimse endişe etmesin” demişti.

Birinci cümle geçmişten bu yana gelen kırmızı çizginin bir kez daha vurgulanmasıydı. Yani bir PKK/PYD devletine hiçbir şekilde izin verilmeyeceğinin altını çiziyordu. Ancak sonraki cümle karşı taraftan bir saldırı olduğu takdirde müsamaha gösterilmeyeceğine işaret etmekle yetinmekteydi. Ne var ki eğer birinci cümle geçerli ise, ikinci cümleye ne gerek vardı? PYD devletinin varlığına bile karşı isek, oradan gelecek saldırıya razı olmayacağımızı niye söyleriz? İkinci cümlenin ima ettiği durum zaten birinci cümlenin bağlamına mündemiçtir. Diğer taraftan eğer sadece ‘saldırı’ durumunda karşı koyacaksak, saldırıyı yapanın ‘varlığına’ karşı değiliz anlamı çıkmaz mı? Velhasıl soru şu: Acaba Türkiye’nin yeni pozisyonu muhtemel bir PYD devletine razı gelmek, ancak aradaki sınırı kimseye bağlı ve bağımlı olmadan korumak şeklinde değişiyor mu?   

Geçen Cuma ise bir soruya karşılık Erdoğan şöyle dedi: “Geçen ayki ziyaretimde Başkan Donald Trump’a yaptığım uyarılara rağmen, ABD Rakka operasyonunu PYD/PKK ile gerçekleştirmekte ısrar etti… Ama şunu da söyledik: Eğer ülkemize en ufak bir taciz olacak olursa biz kimseyle bunu danışmayız, konuşmayız, gereğini de yaparız.”

***

Yani haziran başında kullandığı cümleye yer vermedi. ‘Bir terör devleti kurulmasına sessiz kalmamızı bekleyenler kusura bakmasınlar’ türünden kategorik bir uyarı seslendirmedi. Onun yerine Rakka operasyonunda ABD’nin tercihini, doğrudan sınırda olası bir tacize bağladı. Diğer deyişle ABD’ye ‘sen kimle istersen ortak ol ama dikkat et ortakların doğru davransın mesajı verildi’. Bunun Suriye’de oluşacak yeni yapılanma açısından anlamı, ‘doğru davrandığı takdirde’ bir PYD oluşumuna ‘hayır’ denmeyebileceğidir.

Anlaşılan büyük partnerlerle ilerlemede sınırlarla karşılaştıkça, Türkiye Suriye’ye daha gerçekçi yaklaşma yoluna gidiyor. Bunu bir ‘gerileme’ ya da ‘taviz’ olarak yorumlamak yanlış olur. Aksine bu strateji ile Türkiye’nin hareket potansiyeli çok daha genişleyecektir. Ama bu potansiyel nasıl kullanılabilir ve nasıl kullanılacak, ayrı konu…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.