GERÇEKÇİ OLMANIN ZAMANI
Etyen Mahçupyan
26 Nisan 2012 Perşembe 06:57
Kürt meselesinin çözümünde hayat yeni imkânlar sunuyor.
Dünyanın karmaşık yapısı üretilen her acının paralelinde olumlu yönde kapıların açılmasına neden olabiliyor. Suriye'de Esed'den sonraki muhtemel siyasî yapının belirsizliği bölgede Şiilik üzerinden bir güç hattının oluşmasını sağladı. Rusya, Çin ve İran'ın destekleri, buna karşın ABD ve İsrail'in duruma razı gelen yaklaşımları bu hattın uzun vadeli olabileceğini söylüyor. Bu durum Irak'ın Şii Başbakanı Maliki'nin güç alanını genişletmesiyle sonuçlandı. Böylece Irak'ın iç siyasetindeki başlangıç dengesi bozulurken, Kürdistan'ın daha özerk bir siyaset izlemesi de meşru hale geldi. Deneyimli bir siyasetçi olan Barzani'nin bu fırsatı kaçırmayacağı ve Kürt dünyasında kendisini temsilî liderliğe taşıyacak adımları atmak isteyeceği açıktı. Öte yandan Kürdistan son dönemdeki sosyal ve ekonomik alandaki yeniden yapılanmasını siyasetteki kısmî liberalizmle de destekleyerek, bölgede 'örnek' bir konuma doğru evrilmekte. Dolayısıyla Barzani'nin Kürdistanı geleceğin Ortadoğu'su açısından Batı'nın istikrar ve özgürlükler adına güvenebileceği bir coğrafya. Ayrıca Suriye'deki gelişmelerin oradaki Kürtleri de aktörleştireceği ve bunun Batı açısından bir 'denetim ihtiyacı' yaratacağı hesaba katılırsa, Barzani'nin etkisinin artmasının Batı tarafından destekleneceğini öngörmek zor değil.
Diğer taraftan Barzani'nin bu yeni role soyunabilmesi, hem Kürdistan siyasetini demokrasi içinde tutabilmesini, hem de Suriye Kürtleri üzerinde etkili olabilmesini gerektiriyor. Genel açıdan bakıldığında Barzani'nin yeni kariyerinin barış ve istikrarın bölgeye doğru yayılmasının sözcülüğünü yapmak olduğu söylenebilir. Ne var ki bu yolun üzerinde ciddi bir engel bulunuyor: PKK'nın silahlı mücadeleye devam etmesi ve en azından bir kanadıyla Esed'e destek vermesi... Bu noktada Barzani'nin gücü yetersiz kalıyor, çünkü PKK ile kimliksel bağ olsa da örgüt Barzani'nin ideolojik hükümranlığının parçası değil. Diğer bir deyişle Barzani açısından 'çözüm' PKK'nın Türkiye ile olan ilişkisi çerçevesinde silah bırakmayı kabul etmesinden geçiyor ki bu da Türkiye'nin Kürt meselesinde yeni bir adım atmasını ima ediyor. Nihayet böyle bir gelişme Batının ve özellikle ABD'nin de işine geliyor. Çünkü İsrail engeline takılmadan bölgeyi yeni bir dengeye getirmenin yolu, Kürt meselesinin çözümüyle ve böylece Suriye'ye tahammül edilebilen bir Ortadoğu üretilmesiyle sağlanabilir.
İşin kritik yanı şu ki, bu tablo aynı zamanda Türkiye'nin de istediği doğrultuda... Suriye konusunda giderek yalnızlaşan ve duruma razı olmak zorunda bırakılan Türkiye, bu istikrarsızlık haliyle yaşamanın nasıl olabileceğini hesaplamak zorunda... Dostane olmayan bir Suriye komşuluğu ile birlikte sürdürülecek bir PKK mücadelesinin vahim sonuçları olabilir. Özellikle Esed yerini sağlamlaştırıp nisbi bir düzen sağladığı andan itibaren, Kürt siyasetinin en azından bir bölümünün daha 'derin' kanallara gireceğini tahmin edebiliriz. Bu aktörlerin, tüm yargı süreçlerine karşın ve belki de o sayede, ayakta kalan Türkiye'deki ulusalcı siyasetle ilişki kurmamasını ise hayal bile etmemek gerek...
Türkiye'nin bu açmazdan hızla çıkmasının yolu Kürt meselesinde çözüme doğru ilerlenmesidir. PKK'nın buna yanaşmayacağı, sorun çıkartacağı, çıtayı sürekli yükselterek süreci çıkmaza sürükleyeceği öne sürülebilir. Ama hükümetin çözüme doğru ilerleme iradesini açıkça göstermesi halinde, PKK'nın Kürtler nezdindeki etkisi ve prestiji de giderek örgütün çözüme ne denli katkıda bulunacağına bağlı hale gelecektir. Eğer hükümet samimiyetini ortaya koyabilirse, PKK'nın bu riski taşımakta zorlanacağını öngörebiliriz. Hele Barzani ve ABD'nin de aynı yönde tavır koymaları durumunda, PKK'nın siyaseti çok daha 'gerçekçi' bir konuma kayacaktır.
Ne var ki bu 'gerçekçilik' PKK'nın üzerindeki baskıya teslim olacağını ima etmiyor. Aksine 'gerçekçilik' böyle bir durumda PKK'nın daha da sertleşmesine neden olabilir. Unutmamak gerek ki, bir aktörün gerçekçi davranabilmesi, hemen her zaman gücü ellerinde tutanların önerdiği çözümün ne denli gerçekçi olduğuyla da bağlantılıdır. Bu açıdan bakıldığında Erdoğan'ın "PKK silah bıraksın, operasyonlar durur" beyanı yeterince gerçekçi gözükmüyor. Çünkü bunun anlamı "Sen silah bırak, ben silahımı susturayım" demektir ve PKK'nın silah susturması halinde ne yapılacağı konusunu boş bırakmaktadır.
Devlet silah bırakamayacağına ve çözüm için PKK'nın silah bırakmasının şart olduğuna göre, bunu sağlamanın yolu devlet ile PKK arasındaki asimetriyi kapatacak bir adımın atılmasıdır. Yani PKK'lıları sadece basit vatandaş kılmak değil, onları doğrudan siyasetin öznelerinden biri yapacak kapsamlı bir af... Başbakan'ın beyanı çözüm için yola çıkıldığını söylüyor. Eğer PKK tarafından da bir niyet beyanı gelirse, sonraki adım gerçekçi bir sürecin başlamasını sağlayabilir.
Ortadoğu'nun çalkantılı ve istikrarsız hali, istikrarı özleyen herkesi işbirliğine davet ediyor. Yeter ki dar bakışlar ve kimliksel kibir gerçekçiliği engellemesin.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.