20 Mayıs 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara19°C
  • İzmir25°C
  • Berlin16°C

GENÇLİĞİN DE BİR SONU VARDIR!

Ersin Tek

29 Kasım 2014 Cumartesi 18:18

‘‘Genç yaşamımın da bir sonu var
Mutluluğumun ve acılarımın da
Şu zavallı ruhum çabucak
Ayrılmadı bedenimden
Yaşamım daha sürmez artık
Çok zayıf ve sönmek zorunda
Ölüm çırpınışları ve kavgalarla’’

(James Joyce)

Hiç söylenmemiş bir aşk şiiridir, gençlik; yaşamın bir aşamasına veda ediştir.

İnkıtaya uğramış görüntülerin içinde bir zamanların ateşli sarhoşluğudur. Fırtınaya tutulmuş gibi sallanır, yabancılaşır, tutkuların elinde devinir durur ve söner…

Gençlik, kafasına günlerce takılmış her şeyi abartılı duygularla ve sözcüklerle dile getirir, kendi göğünde coşkuyla uçar; düş dünyasının yeni bir biçiminin keşfedilişini anlatır bize.

Gençlik bir hiçlikten fırlayıp kendine geldiğinde ‘kimim ben?’ sorusunu sorar. Bu soruyu sorduğu andan sonra ıraktır, soluktur, kavranamazdır; doğal ayrıcalığıyla, hesaba gelmez ve hakkından gelinemez dinamizmiyle kendine uzaklaşır. Artık hayat onun için pusludur, bulutludur, dumanlıdır, kendilerini her düzeyde gösteren varoluşun hayaletleriyle çevrilidir.

Genç olmayan hayat genci avucunun içine alır ve doyumsuz aşkların ve bilinmezliklerin kıyısına sürükler. Acımasız bir alaycılıkla yanıltır, gerer, acıtır, kanatır ve geri çekilir. Uğursuz ve bencil bir varoluşun adımlarını/anlarını sayar durur..

Bütün bunlar içerisinde; ergenlik ile ergenimsilik arasındaki acemi benzerlikler aklını/ruhunu kurcalamaya devam eder. Gençliğin ürkek kararlılığını, tasarlanmamış ani kaçışlarını, iç bayıltıcı çıtkırıldığımlığı, bitmeyen aydınlanma tutkusu, istenirliği, başarısızlıklarını biriktirir.

Gençlik bazen iyice kuruntusallaşır; düşsel imgeliğin yoğunluğu içinde kaybolup gider. Artık kimdir, nedir, belli olmaz, bakışları birbirine karışır. Onu uyandıran çevresinin bile gerçekliğe yakışır bir tarafı yoktur. Öylesine ailesine ve ulusuna özgü olmaktan uzak, öylesine kırılabilirliğine açık, toy kopuşlar yaşar ve kişisel olmaktan kurtulmayı beceremez.

Ki, gençlik esprisi artık bulanıktır.

Gençlik böylesine bulanık bir yanılsamayı/yalanlanmayı kabul edemez, sözcüklerini tartışmayı gereksinme bile duymaz, ruh durumu değişir. Kim sorusunu kavramaz, kavrayamaz. Aynı anda yaşanan kimsesizliğin ve pişmanlığın şeytanımsı bir girdapla belirlediği fantezi dolu bir doruğa uçar tüm bilinçsizliğiyle…

Gençlik küçük kırılgan ve geçici mükemmeliyetini yine küçük kırılgan ama kalıcı imtihan(ütopya) mükemmeliyetiyle biçime sokmaya çalışır. Sayısız hayalkırıklıklarıyla döner gittiği o uzak ufuklardan ve yine de uslanmaz, durulmaz.

Yuvarlatılmış ve olgunlaştırılmış; evliliğin/sürekliliğin tornasında, toplumunun asırlardır ördüğü çaresizlik dairesinde olgunlaştırılır, aşk ve arzu dolu kanatları sökülür, ayakları/kalbi yere basar, üşür, çürür. Böylece bitkin düşmüş bir gençlik kendi çölününün dışına taşar, ulusal kurtuluş aldatmalarına, kirli ve acımasız gerçeklere ve ölüme gözlerini açar..

‘‘Genç yüreklerin ağlayışını duydum
Göz süzen küreğin üstünde aşk nöbeti
Ve kırlardaki çimenlerin yakarışını duydum!
Yok artık, dönüşü yok
Ah yürekler, ah çimenler
Nafile, aşkın dalgalandırdığı sancaklarınızın yası!
Yok artık o geçen rüzgârın
Dönüşü, artık dönüşü yok’’

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.