‘GENÇ CEMAATÇİLER RAHATSIZ’
Amberin Zaman
13 Aralık 2013 Cuma 08:48
Milliyet yazarı Kadri Gürsel 9 Aralık’ta yayımlanan köşesinde Oda TV davasını bir “operasyon” ve “fason bir Cemaat prodüksiyonu” olarak tarif etmiş “Cemaati hedef almak, birbirine benzemez bu sanıkların aralarındaki tek ortak hususiyet idi ” tespitinde bulunmuştu. Oda TV sanıklarından Ahmet Şık tutuklanırken “dokunan yanar” haykırışıyla durumu zaten gayet güzel özetlemişti. Hanefi Avcı, Nedim Şener ve daha niceleri, Fethullah Gülen Cemaati’ne “dokunan” bir şekilde “yanıyordu”.
Benzer görüşlere özellikle yabancı yayınlarda yer verdiğim için Cemaat’e yakın medyada sanki birileri düğmeye basmışçasına aleyhimde peş peşe yazılar çıkmaya başladı. Maksat sanki beni itibarsızlaştırarak, görüşlerimi değersiz kılmaktı.
Kırgınlığımı yakın bildiğim Cemaat üyeleriyle paylaşmıştım. Ancak o günlerde özellikle medyada görev alan Hareket’e yakın bazı isimler burunlarından kıl aldırmıyordu. Kibirlerinden geçilmiyordu. “Bizim kendimizi hiç kimseye anlatmaya ihtiyacımız yok” diyorlardı.
Hükümet ve kendi deyişleriyle “Hizmet hareketi” arasındaki kavganın gittikçe alevlendiği bugünlerde bakıyorum Hizmet mensupları kendilerini anlatma ihtiyacını yeniden duymaya başladılar.
Genç kuşak isimlerinden bazılarıyla görüşme fırsatım oldu. Şu kadarını söyleyebilirim; varılan noktadan son derece rahatsızlar. 99 yılından beri aşina olduğum Hareket’te ilk kez bu kadar açık ve samimi bir özeleştiriye, sorgulamaya tanık oldum. Oda TV davasının Cemaat’in imajına indirdiği darbeyi rahatlıkla itiraf edebiliyorlar.
“7 Şubat krizine, yani Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılmasından sorumlu savcının bizimle alakası olduğunu kim nereden bilebilir, öyle olduğunu varsayalım, bu Hizmet hareketinin tüm bireylerini bağlamaz ki ” diyor birisi. Ve ekliyor: “Yüzbinlerin gönül verdiği bir Hareket’ten söz ediyoruz. Arada çürük elma çıkması kaçınılmaz.”
“Erdoğan’a asla bir daha” oy vermeyeceklerini belirten bazı genç kuşak isimler AK Parti’yle birlikte artık anılmamanın Hizmet için çok ta faydalı olacağını savunuyorlar. İçlerinden birinin ifadesiyle “2010 yılından sonra AK Parti’nin otoriterliğe doğru savruluşları, dış siyasetteki vahim hataları bir şekilde bizlere de mal oluyordu ”. Bana en ilginç gelen cümlelerden biri şu oldu: “Biz AK Parti’yi koşulsuz destekleme gafletinde bulunduk şimdi de yüce Allah bize bunun cezasını çektiriyor.”
Sonuçta Hizmet’in mümkün mertebe siyasetten uzaklaşıp iyi bildiği ve gerçek manada “hizmet” sunabildikleri alanlara, eğitime, yardıma yönelmeleri gerektiğine inanıyorlar. Zira Hizmet artık global ölçekte bir hareket.
Yüzde yüz katılıyorum. Gençlerin sesine mutlaka kulak verilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü kavgalardan uzak gerçekten hizmet veren binlerce fedakâr Hizmet gönüllülerine yazık ve günah oluyor. Afrika’dan Asya’ya birçok okul gezdim. 2005 yılında Pakistan’da meydana gelen korkunç deprem esnasında hareketin olağanüstü profesyonelliğine ve çabalarına tanık oldum. Amerika’da Türkiye’nin tanıtımından öte 11 Eylül’den şeytanlaştırılan İslam’ın müşfik ve rasyonel yüzünü gösterme gayretlerini izledim. İyi ve hayırlı işler yapıyorlar. İnsanlara dokunuyorlar. Allah razı olsun hiçbir zaman unutamayacağım, Bangladeş’te babam öldüğünde Cemaat’e bağlı okuldan öğretmenler beni kırmadılar kaynar sıcakta mezarının başında dua ettiler. Böylece annemin “Türkçe de dua olsun” arzusu yerine getirilmiş oldu.
Ama siyasi güç Hizmet’in kimyasını bozdu. Ve evet hiçbir hükümet devlet bünyesinde paralel bir gücün varlığına göz yumamaz. Hele 7 Şubat vakasından sonra. Kimin fikriydiyse berbat bir fikirdi.
Başbakan ve iktidara gelince... Gazetemizi, arkadaşlarımızı sindirme çabalarını bütün dünya görüyor ve kınıyor. Hizmet’teki bazı arkadaşlar en azından bir vicdan muhasebesine girdiler. Darısı Gezi’de hayatlarını kaybeden gençler için henüz bir tek kelam etmeyen, Roboski’de henüz adaleti tecelli ettirmeyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başına.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.