22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

GEÇİŞ ANAYASASINA DOĞRU

Orhan Miroğlu

12 Mart 2012 Pazartesi 08:09

Sona söylemeyi bırakmadan, baştan söyleyeyim. Abant Platformu’nun üç gün süren toplantısından çıkardığım sonuç bu oldu benim. Türkiye geçiş anayasasına doğru gidiyor.

Üç gün sürmüş bir toplantıda, “geçiş anayasası” sadece bir defa söylenmiş olmasına ve kimsenin bu konuda herhangi bir görüş belirtmemesine rağmen, Abant’ın ruhuna yansıyan görüşün, bir geçiş anayasasına işaret ettiğini düşünüyorum.

Abant Platformu’nun salt bir entelektüel tartışma platformu olmadığını, toplumun belli bir kesimini ve belli bir çoğulculuğu temsil ettiğini düşünürsek, anayasa süreciyle ilgili olarak başlayan tartışmaların bundan sonra geçiş anayasasını da kapsayacağını varsayabiliriz.

Prof. Levent Köker’in kapanış konuşmasında ve sadece bir kez geçti, “geçiş anayasası”.

Fakat toplantının vatandaşlık, kimlikler, anadille eğitim, desantralizasyon politikaları ve uygulamaları, dinî inanç ve özgürlükler başlıklı oturumlarda konuşulanlar, Türkiye’nin önündeki sürecin, yeni bir anayasa süreci değil, bu yeni anayasaya bizi taşıyacak olan bir geçiş anayasası süreci olduğunu gösteriyordu. Ya da kendi payıma benim vardığım sonuç bu.

Sebeplerine gelince. Abant Platformu toplumun hissiyatını az çok yansıtan bir platform.

Bu yıl ayrıca CHP adına katılımın olması da önemliydi. Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek bu yasama döneminde anayasa yapılamazsa, Türkiye yeni anayasa yapmak için otuz yıl daha bekleyebilir dedi. Meclis Başkanı’nın anayasa çalışmalarında gösterdiği performansın bir sebebi de belki budur ve endişelerinde haklıdır. Bir yıl sonra Türkiye seçim sath-ı mailine giriyor. 2014’te, Yerel Yönetimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bir yıl sonra da, Genel Seçimler.

Bu önümüzdeki üç yılın soluk soluğa yaşanacak bir üç yıl olması demek. 2012 veya en geç 2013’te anayasa yapılamazsa, iş başka bahara kalır.

Anayasanın en zayıf karnı
, her tartışmada görüyoruz ki, Kürt sorunu.

Kürt sorunu demek PKK’nin silahsızlandırılması, şiddetin sona ermesi, anadille eğitim ve Kürt siyasi hareketinin bir talebi olarak demokratik özerklik talebinin karşılanması demek.

Bu talepler aslında ulus-devletin, ulusal egemenliğini başkalarıyla paylaşması demek.

Seksen yıllık tekçi bir siyasi modelden, çoğulcuğa ve paylaşılan bir modele geçmek demek.

Bir konuşmacının ifade ettiği gibi, “Kemalistan”dan, yani Kemalist paradigmalardan kurtuluş demek. Bu hiç kolay değil. Paranoyalar, endişeler, korkular giderilebilmiş değil.

Kabul etmek lazım ki, Türkler Kürtlerden, Kürtler Türklerden korkuyor. Müslüman olmayan halk muhtemelen her ikisinden de korkuyor.

Azınlık haklarının kullanılması önündeki engeller, Türkiye Lozan’ı ihlalden vazgeçerse, büyük oranda ortadan kalkar. Ama Kürt sorununda durum böyle değil. Kürtlerin gönlü, açıkça ve yüksek sesle dilendirmeseler de, yeni anayasada, bir asli ulus, ya da bir asli unsur olarak yer almaktır. Kürtçenin seçmeli ders olması, Türkiye’nin desantralizasyon politikalarını, “Kürt meselsinin siyasi boyutunu” hesaba katmadan hayata geçirecek ve bunu anayaysa koyacak olması, egemen Kürt siyaseti açısından çok da makbul bir sonuç olarak görülmüyor.

Türkiye’nin demokratik ilerlemesinin sorunun çözümünü kolaylaştıracağı ve demokratik her ilerlemenin, Kürtlerin yararına olduğu yadsınamaz.

Ama PKK-BDP hattının anayasa referandumunda ortaya koyduğu siyasi tavır hatırlandığında, Kürt siyasetinin demokratikleşme adı altında toplanabilecek ilerlemelerin peşinde olmaktan ziyade, Kürtlere anayasada özel statü peşinde olduğunu görmek çok zor olmaz.

Kürt siyasetinin gündeminde yeni bir anayasa değil, Ortadoğu’daki jeopolitik değişim süreci, bahar aylarıyla başlayacağı öngörülen yeni bir silahlı mücadele hamlesi, ve bu siyasi gündemin arkasında duracak bir ‘Kürt Ulusal Birliği’ yer alıyor.

Diyarbakır’da gerçekleşen toplantı bu amaca yöneliktir. PKK başka Kürt siyasi gruplarıyla olan kadim kavgalarını, çatışmalarını geride bırakmak istiyor. (Suriye’de ise Kürtlerle çatışıyor, Güney Kürdistan Yönetimiyle de çok barışık olduğu söylenemez.)

CHP’nin gündemi de bence yeni bir anayasa filan değil.
Yeni anayasa olduğunda, CHP’nin temel paradigmalarından geriye bir şey kalmaz. CHP’nin iç gündemi, bu partiyle ilgili dışarıdan gündemi olanlarla çatışmıyor aslında. CHP giderek toplumsal bir tabana oturan ulusalcıların (İttihatçıların da diyebilirsiniz) kitle partisi haline geliyor. Dolayısıyla bu gündemin gidişatını belirleyecek olan da Ergenekon dava sürecidir.

Yeni bir anayasa bu siyasi güvensizlik ortamında gerçekleşebilir mi?

Abant toplantısında bu siyasi tablo içinde, dile gelen bazı görüşler güven sorunu aşılmadan, yeni bir anayasa yapımının çok zor olduğunu açıkça gösteriyordu.

Anadil eğitimini bir hak olarak görenler olduğu gibi, bu hakkın hayata geçmesi halinde, bir süre sonra Türkçenin yasaklanabileceğini düşünenler de vardı.

Bunun yanlış bir düşünce olduğunu söyleyip geçemezsiniz. Toplum içinde böyle bir endişe ve yeni haklar kullanacak olanlara karşı belli bir güvensizlik varsa, bu güvensizliği gidermek gerekir.

Herkesin herkesten şüphe duyduğu bir Türkiye’de nasıl olacak da yeni bir anayasa yapılacak?

Bardağın boş tarafını yazdığımın farkındayım. Dolu tarafı da yok değil elbet. Türk halkı belki seksen yıldır kendisine yalan söylendiğini, bu ülkede başka kültürlerin ve başka dillerin olduğunu da görüyor ve anlıyor. Ama bu yeni bir anayasa yapmaya yeter mi?

Yeni bir anayasa yerine asgari müştereklere toplumu davet etmek daha doğru bir seçenek olabilir mi?
Mardinliler ışveyyê ışveyye, yani yavaş yavaş derler, yani alıştıra alıştıra. Bir geçiş anayasasını tartışmak sonra da böyle bir anayasa yapmak, belki de bizi, ulus-devlet egemenliğinden kurtarmaya ve ulusal egemenlik dediğimiz şeyi paylaşmaya giden yolu açacaktır.

Bir çeşit anayasa antrenmanı yani. Hadi kolay gelsin.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.