21 Kasım 2024
  • İstanbul19°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Berlin0°C

FIRAT’IN DOĞUSU SORUNU ASKERİ HAREKÂTSIZ DA ÇÖZÜMLENEBİLİR Mİ?

Yaşar Yakış

29 Aralık 2018 Cumartesi 21:30

ABD Başkanı Donald Trump’ın adeta ayaküstü aldığı Suriye’den askerlerini çekme kararının uygulamaya nasıl yansıyacağı henüz belli değil. Belki bunu ABD’nin kendisi de bilmiyor.

Çekilmenin 60-100 gün içinde olacağı açıklanmıştır. Bu süre içinde yeni istifalar olmayacağını varsaysak bile, Suriye işlerinden sorumlu çok sayıda başka Amerikalı üst düzey görevli, çekilme kararının uygulanmasını, kendi anlayışı doğrultusunda şekillendirmeye çalışacaktır.

Türkiye de ihtiyatlı davranmakta ve bu konudaki hareket tarzını o gelişmelere göre belirlemeyi öngörmektedir. Menbiç’deki YPG güçlerini şehirden çıkarmak için, büyük zahmetlerle hazırlanan yol haritasının uygulanmasında ABD’nin halen ayak sürtmekte olduğunu görüyoruz.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu örnekleri de göz önünde bulundurarak, isabetli bir karar almış ve birkaç gün içinde başlatacağını ilan ettiği harekât için, durum açıklığa kavuşuncaya kadar, bekleyeceğini söylemiştir.

Çekilmenin tamamlanması için verilen 100 günlük süre Türkiye’ye her şeyi yeniden düşünme imkânı sunmaktadır.

Türkiye için en önemli husus, YPG’nin Türk askerine karşı nasıl direneceğidir. YPG, PKK ile iç içe olduğuna göre davalarını nasıl savunacakları da muhtemelen üç aşağı beş yukarı aynıdır. Türk ordusunun, PKK güçleriyle nasıl savaşılacağı konusunda büyük bir birikimi var.

Bu güçlerin, kendi davaları için, nasıl inatla savaştıklarını 30 küsur yıldır takip ediyoruz. YPG’lilerin de benzer bir davranış içinde olacaklarını farz etmek durumundayız.

Ancak şimdi önemli iki fark var: Birincisi, ABD YPG’ye 20 bin TIR dolusu donanım ve mühimmat verdi. İkincisi, savaş alanı farklı. Türk ordusu PKK ile savaşırken çatışma Türk topraklarında cereyan ediyordu. Bazen, sivil halk arasından da onlara yardım edenler çıkabiliyordu, ama esas itibariyle ordu dost bir ortamda savaşıyordu.

Türk ordusu Suriye’ye girdiği zaman ise durum farklı olacaktır. Orada çatışma, düşman bir ortamda cereyan edecektir. Türk askeri, tanımadığı şehir ve kasabalarda, dilini bilmediği insanların arasında bir sokak savaşı yürütecektir.

YPG yerel sivil halkı canlı kalkan olarak kullanacaktır. Türk ordusu ise savaş hukuku konusundaki Cenevre sözleşmelerinde yer alan kurallara uymak durumundadır.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen NATO’nun ikinci büyük ordusu olan ve terörle mücadele konusunda belli bir tecrübesi olan Türk ordusunun, bir terörist grupla çatıştığı zaman yenik düşmesi pek tabii ki düşünülemez. Burada Türkiye’yi düşündüren şey, Türk ordusunun bu işi en az zayiatla nasıl gerçekleştirebileceğidir.

YPG’nin 60-70 bin kişilik bir savaşçı potansiyeli olduğu söyleniyor. Bunun 20-30 bininin iyi eğitilmiş olduğu tahmin ediliyor. Liselerdeki askerlik derslerinde, savunma halindeki bir askeri birliğe saldırmak için, en az, onun iki katı askere ihtiyaç olduğu öğretilirdi. Yani Türkiye’nin Suriye’ye YPG’ninkinden daha büyük bir güçle girmesi gerekiyor. Kaldı ki şimdi Türkiye, bir de, sınırlarımızdan uzak bölgelerdeki IŞİD’li teröristleri temizleme görevini üstlendi.

ABD’nin bu konuda Türkiye’ye ne kadar lojistik destek vereceği henüz belli değil. Gerçi Türkiye’nin hava kuvvetlerinden kaynaklanan bir üstünlüğü olacaktır, ama ABD’nin YPG’ye verdiği silahlar arasında herhalde uçaksavar silahlar da vardır ve YPG de o silahları kullanacaktır.

YPG kendi gücünden çok, uluslararası camianın Türkiye üzerinde yapacağı baskıya güvenmektedir. YPG heyetleri çoktan, Avrupa başkentlerinde temaslara başladılar ve askeri harekâttan vazgeçirmek için Türkiye üzerinde baskı yapmalarını istiyorlar.

Suriye’de birçok konuda işbirliği yaptığımız Rusya ve İran’ın dahi, her alanda Türkiye’ye destek vereceğini bekleyemeyiz. Türkiye’ye ne kadar destek olacağını, her ülke, kendi ulusal çıkarlarına göre belirleyecektir.

Türkiye’nin yaptığı açıklamalara göre YPG konusunda yapmak istediği şudur: 2015 yılında Haseke ve Rakka kentleri IŞİD’in elinden kurtarıldığı zaman orayı ele geçiren YPG’liler IŞİD istilasında şehirden kaçmış olan Arapların ve Türkmenlerin kendi evlerine geri dönmelerine engel olmuş, onların evlerini ve tarlalarındaki ürünleri yakmış ve oralara başka bölgelerden getirdiği Kürtleri yerleştirmişti.

Hatta sadece Arapların, Türkmenlerin, Süryanilerin ve öteki azınlıkların kendi evlerine dönmelerine engel olmakla kalmamış, YPG’yi desteklemeyen Kürtlerin de kendi evlerine dönmelerine engel olmuştu. Bu husus 2015 yılı sonunda yayımlanan Uluslararası Af Örgütünün raporlarına da yansımıştı.

Bazı ülkeler, etnik yapısı YPG tarafından değiştirilen yerleşim merkezlerinin, bu kez, Türkiye tarafından yeniden değiştirileceğinden endişe ediyorlar.

Türkiye şimdi, böyle bir niyeti olmadığını, tek amacının YPG’nin 2015 yılında Kürtleştirdiği yerleşim alanlarını eski sahiplerine geri vermek olduğunu açıklasa, bu mükemmel bir barış planı olur. Türkiye, bu barış planında belirttiği hususlar gerçekleştiği takdirde askeri müdahaleye gerek kalmayacağını uluslararası camiaya ilan edebilir.

Böyle bir plan uluslararası camiaya iyi izah edildiği takdirde, YPG dışında kimsenin buna karşı çıkması beklenmez. Böylelikle YPG uluslararası camiada yalnızlaştırılmış olur.

Türkiye de, savaşa gerek kalmadan, amacını gerçekleştirmiş olur. Bu yol hem Türkiye’yi askeri çatışmanın zayiatından kurtaracaktır hem de ona itibar kazandıracaktır. Bu itibar Türkiye’nin Orta Doğu’da daha önemli roller oynamasının kapısını da açabilir. (Ahval)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.