FETO’YA DAİR BİR SKALA (III)
Abdullah Can
14 Nisan 2017 Cuma 19:27
Tarih 2013, Temmuz’un 27’siydi. İlkehaber’de “Risale-i Nur’ların tahrifatı-10(Tevhid’den Şirke bir evrilme seansı) başlığıyla bir yazım yayınlandı. Bu yazıda, “Belli çevrelerce ‘hocalar hocası’ ve ‘efendiler efendisi’ olarak bilinen bir kanaat önderi” vurgusuyla, Feto mimarına dikkat çekmiş, 12 Eylül Cuntasına dair sitayişkâr ifadelerini gündeme taşımıştım. Benimle aynı kurumda çalışan bir militan Fetocu, telefonumdan, “Hocam, yazılarınızı izliyoruz; haberiniz olsun!” diyerek üstü kapalı tehditte bulunmuştu. Bu fanatik hemşerime, “Yazdıklarımın arkasındayım! Çünkü ne polemiktir, ne de müfteriyattır; tamamı delilli ve belgelidir.” diyerek bu kabil tehditlerin umurumda olmadığını ifade etmiştim.
Aradan dört yıl geçti; köprüler altından nice sular aktı. Dönüp baktığımda, nice can-ciğerlerin düşman, nice kankaların kanlı-bıçaklı olduğuna şahit olduk; olmaktayız. İnanın 1990’larda görüşüm ne idiyse, bu gün de aynıdır; benim nazarımda bu günün Feto’su o günkünden farklı değildir. Çünkü fikir-aksiyon, teori-pratik ikilisi, bir sürecin unvanlarıdır; biri ötekine delalet etmektedir. Feto’nun fikir ve teoriği belliydi, öyleyken, neden aksiyon ve pratiğinden gaflet edeyim ki?! Amma edenler oldu... Hem de çokça.
Gayem, “Ali’ye sığınarak Ömer’i vurmak” değildir; tersine, ikisini vurdurmaya çalışan zihniyeti vurmaktır. Çünkü Ali ve Ömer, bir bütünün iki uyumlu unsurudurlar. Önemli olan, Ali adına Ömer’i, Ömer adına Ali’yi vuranlara “dur” demektir. Bu hususta –bir nebze de olsa– muvaffak olursak, ne mutlu! İşte Feto dediğimiz ideoloji, Ali-Ömer çelişkisini ihdas eden ve bu strateji üzerinden yol almaya çalışan sinsi bir zihniyetin şahs-ı manevisidir. Bu şahs-ı manevinin temsilcisi ve baş ideoloğu ise, hiç şüphesiz ki F.G.’dir. F.G., din perdesi altında, dine dair bütün müktesebatını batıla alet eden, hak ve hakikati çiğneyerek batılda yükselmeye çalışan en sefil ve esfel zihniyetlerin prototipidir.
Feto’ya dair skalamızın bu bölümünde, Feto mimarının M. Kemal’e dair söylediklerini masaya yatıracağız. Denilebilir ki, “Feto’nun M. Kemal düşkünlüğü ya da Kemalizm sempatizanlığı o kadar da mühim mi ki?!” Olabilir, biriler önemli görmeyebilir, ancak hakikat başkadır. Zira bu herif “Hoca” ve “Din adamı” kisvesiyle zuhur etmiştir; bu unvanla sahneye çıkmıştır. Dolayısıyla, yaptığı tahribatlar, din ve dindarlık adına yıkım, aldanmış-aldatılmış mensuplarına moral-çöküntü, din düşmanlarına ise malzeme olmuştur. Bu tahribatın daha ne kadar süreceği de meçhul...
Her ne ise, yorumumuzu sonraya bırakıp önce belgemizi arz edelim:
Belgeyi okudunuz, zannedersem...
Feto mimarının, M. Kemal’in İslâm’a bakışına, yaklaşımına ve dindarlığına ilişkin söylediklerini hangi şablona dökerseniz dökünüz, aklamaya-paklamaya çalıştığı M. Kemal’in, söz konusu anlatımlardan beri ve münezzeh olduğu kesindir. Başta yapıp-ettikleri olmak üzere, belge niteliğinde bıraktığı el yazıları,1 onun İslâm’a karşı tavrını, duruşunu ve konumunu net olarak ortaya koymaktadır.
O halde sormalı değil mi? Feto takiyye mi yapıyor, yoksa sahiden de öyle mi inanıyor? Diyelim ki takiyye yapıyor; ama kendisi değil mi ki “Hayatımda her zaman, olduğum gibi görünmeye ve göründüğüm gibi olmaya çalıştım. Bunun tersi demek olan takıyyeye hiç tenezzül etmedim.”2 Ve hatta “Takiyye meselesine gelince; takiyye meselesi, Farslıların icat ettikleri Alevilik içinde bir prensiptir… Hele Sünnilerde takiyye mevzubahis hiç değildir. Bana takiyye isnadı, nifak isnadı, küfür isnadı gibi bir şey gelir.”3 demekteydi. Demek oluyor ki, sahiden de öyle inanıyor. Ne diyelim, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.”4
Feto da çok iyi biliyor ki, bu ülkenin geçmişinde bir Ayasofya gerçeği vardır; puthaneye çevrilmiştir –ki halen öyledir. Meşihat dairesi, kızların lisesi yapılmıştır. İskilipli Atıf Hoca ve Şeyh Esad Erbilli gibi ve daha niceleri ipe çekilmişlerdir. Medreseler, irtica yuvasıdır denilerek kapatılmışlardır. Onlarca cami, kışla ve tavlalara dönüştürülmüştür. Detaylara girmiyorum, sadece diyorum ki, bu işi yapanlar uzaylılar değildir; yerlilerdir. Onlar da meçhul değillerdir.
(15 Temmuz sonrasında, Fetoculuk üzerinden Said-i Nursî Hazretlerini vurmaya kalkışanlara ithaf olunur.)
İşte Feto’nun zihniyet dünyası: Bir bakarsınız Kemalizm’i vaftiz etmiş, anasından yeni doğmuşçasına temize çıkarmaktadır. Bir bakarsınız papaz ve hahamları endülüjansa tabi tutmuş, onlara bol keseden cennet anahtarları dağıtmaktadır. Bir bakarsınız “hoşgörü” diniyle Evangelistlere, Moonlara, Budistlere, Şamanistlere, Siyonistlere kucağını sonuna kadar açmış, Müslüman cemaat ve tarikatlere ise, “benden uzak durun!” demiştir. Bir bakarsınız en katışıksız bir dindar kesilmiş, Asr-ı Saadet’ten gelmişçesine pozlar vermektedir. Bir bakarsınız en radikal bir Makyavelist oluvermiş, oportünizmde tavan yapmıştır; menfaati için dinini de, cemaatini de, ülkesini de satıvermiştir...
Hâsılı, Fetoculuk çözülmesi zor bir muammadır. Meşhur ifadesiyle, “Binbir Surat”... Çünkü o bir üst aklın projesidir. Amma bütün akılların fevkinde bir akıl, bütün oyunların ötesinde bir oyun bozucu vardır, o da, Rabbimiz Celle Celaluhu’dur. Onun içindir ki, takke düşmüş, kel ortaya çıkmıştır. Ve Allah, bizi “şahitler”den kılmıştır...
Akıbet, Feto’ya aldanmışların üstüne!
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir
1 http://osmanlldevleti.blogspot.com.tr/2014/02/ataturkun-sansurlenen-mektubu.html
2 Aksiyon, 6 / 12 Haziran 1998
3 Reha Muhtar’la, Ateş Hattı, TRT 1, 03.07.1995, Röportaj
4 Buhârî, Edeb, 96
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.