24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir6°C
  • Berlin5°C

FANTEZİ

Ahmet Altan-

08 Ekim 2009 Perşembe 22:01

Önceki gün yazıyı yazmadan önce bizim çocuklara, “liderlerin birlikte Ceylan’ın evine gidip başsağlığı dilemesi” konusunda ne düşündüklerini sordum.

Hepsi, “bunun harikulade bir jest olacağını, böyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin çok rahatlayacağını” söylediler.

Ama bunu söylerken “umutsuz” bir tını vardı seslerinde.

Aralarından biri asıl düşüncelerini açıkladı.

Bu, bir fantezi” dedi.

Niye?”

Çünkü asla böyle bir şey yapmazlar.”

Büyük bir ihtimalle onlar haklıydılar ve hâlâ da haklılar.

Ülkenin siyasetine baktığınızda, bu siyasetin “çerçevesini” gerçekçi bir bakışla değerlendirdiğinizde, bizim siyasetçilerin böyle bir jesti yapmaları fikri “fantezi” olarak gözüküyor.

Gençliğimde bir zekâ testine rastlamıştım.

Birbirine paralel üçer üçer yerleştirilmiş dokuz noktayı elinizi kaldırmadan çizeceğiniz dört çizgiyle birleştirmenizi istiyordu.

Ne kadar denerseniz deneyin o dokuz noktayı elinizi kaldırmadan dört çizgiyle birleştiremiyordunuz.

Birleştirmenin tek bir yolu vardı.

Çizdiğiniz çizgi, bir noktada “çerçevenin” dışına çıkarsa dokuz noktayı birleştirebiliyordunuz.

Testte, “çerçevenin dışına çıkılamaz” diye bir kural yoktu.

Ama o çerçevenin varlığı, insanlarda “bunun dışına çıkmamalıyım” düşüncesi uyandırıyordu.

Halbuki çözüm çerçevenin dışındaydı.

Eğer bugün Türkiye’deki sorunların çözümlerini, devletin ve bizim siyasetçilerin çizdiği “çerçevenin” içinde ararsanız, çözümü bulamazsınız.

Çünkü o çerçeve “sorunların çözülmemesi” için çizilmiş.

Bizim siyasetçiler de genellikle “çerçeveyi” aşabilecek düzeyde değiller.

Başbakan Erdoğan’ın, geçen gün yaptığı konuşmada sadece “çerçevenin” dışında kalmış insanların isimlerini söylemesi bile büyük yankı ve hayranlık uyandırdı.

Çerçevenin dışına çıkılması alıştığımız bir davranış ve konuşma biçimi değil çünkü.

Ünlü “gordion” düğümünü bilirsiniz.

Bu “düğümü” çözenin dünyanın hâkimi olacağı söylenirdi.

Ama kimse düğümü çözemezdi, çözülebilecek bir düğüm değildi.

Büyük İskender geldi, düğüme baktı, kılıcını çekip düğümü kesti.

Efsaneyi de doğrulayıp dünyanın önemli bir kısmını fethetti.

Karşılaştığı sorunu, herkesin bildiğinden değişik bir yöntemle çözebildiği için “büyük” lakabını almıştı zaten.

Kristof Kolomb da, asla dik durmayan yuvarlak kıçlı yumurtayı kırıp masanın üstüne dimdik koymuştu.

Onun çözümü de unutulmadı.

Alışılmışın çözemediği sorunları, alışılmamış davranışlarla çözebilirsiniz ancak.

Kılıcı çekip düğümü keser, yumurtayı kırıp kıçının üstüne oturtursunuz.

Tabii, bunu yapabilmek için cesaret ve zekâ gerekiyor.

Ceylan’ın ailesini ziyaret edip başsağlığı dilemek, belki “çerçevenin” dışında bir davranış ama büyük bir zekâ ve cesaret de gerektirmiyor.

O, bu ülkenin bir kızı.

Bir mermiyle öldürülmüş.

Bu ölümden devletin sorumlu olma ihtimali çok yüksek.

Neden bir başbakan, kendi ülkesinin öldürülmüş bir çocuğuna sahip çıkamaz, neden onun ailesine başsağlığına gidemez?

Bu kız, bir çatışmada ölmedi, ağaçtan yaprak keserken karnından vuruldu.

Ailesine başsağlığı dilemenin nasıl bir tehlikesi var?

Bir başbakan, böyle bir durumda bu başsağlığını dilemekten niye korkar?

Kongrede o muhteşem konuşmayı yapan cesur adamla, Ceylan’ın ailesini ziyaret etmekten, ziyaret etmeyi bırakın ailesine bir telefon edip başsağlığı dilemekten korkan adam aynı adam mı?

O kongre konuşması “çerçevenin” dışına çıkmıştı.

Diğer liderleri arayıp böyle bir başsağlığı ziyaretine davet etmek de, “çerçevenin” dışına çıkmaktır.

Ama çerçevenin dışına çıkmadan, çözümsüzlük için çizilmiş o çerçevenin içinde kalarak sorunları nasıl çözeceksiniz?

Ben, Kürt meselesini çözeceğim” diyen cesaretle, “ben Ceylan’ın ailesine başsağlığı dilemekten korkarım” diyen ürkekliğin yarattığı tezat, tarihî bir açılımın ihtiyaç duyduğu o “güvenin” pek bulunmadığını göstermez mi?

Bir ülke, üç siyasetçinin, öldürülmüş bir kız çocuğunun ailesine ortaklaşa başsağlığı dilemesini “fantezi” olarak görecek bir zavallılığın içine hapsolmuşsa, bu ülke sorunlarını nasıl çözüme kavuşturur?

İnsani jestleri, “fantezi” olmaktan çıkarmak gerekmez mi?

Bana sorarsanız, bu ülkedeki bütün sorunların temelinde, en insani davranışları bile “fantezi” gören bu dar çerçevenin içine hapsolmuşluk var.

Biri bu çerçevenin dışına çıkmalı, biri kılıcını çekip “gordionu” kesmeli.

Büyüklük” ancak böyle mümkün ve “küçük” olarak da düğümler çözülmüyor.

Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.