23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

EVETÇİ BOYKOTÇULAR YA DA BOYKOTÇULAR SAMİMİ Mİ

Hilal Kaplan

24 Ağustos 2010 Salı 19:29

Referandumu boykot etmeyi düşünen tanıdıklarıma sandıktan “Hayır” çıkarsa tepkilerinin ne olacağını soruyorum. Aldığım cevap istisnasız bu sonuca üzülecekleri ve hem öngörülerinin hem de temennilerinin “Evet”ten yana olduğu yönünde.

Peki ya olmazsa? Malum Türkiye siyaset tarihi sürprizlerle dolu bir tarih. “Allah muhafaza” diyerek tekrar sorayım: Ya sandıktan “Hayır” çıkarsa? O zaman “Evet de aynı, Hayır da” vurdumduymazlığını sergileyebilecek kaç boykotçu var?

Sandıktan “Hayır” çıkmasının AKP için büyük bir darbe olacağı kesin. Dahası %55 “Evet” çıksa bile ertesi gün “%45 Hayır dedi” minvalinden medya propagandası başlayacağı da kesin. Hatta malum yazar tayfasının bu %45’i “Korku imparatorluğuna başkaldırı” olarak yansıttığı akla ziyan yazılar okuyacağımız da kesin.

O yüzden gelin kendimizi kandırmayalım. Boykotçular da Evetçiler de aşağı yukarı aynı türden bir memleket ve sivil anayasa özlemi taşıyorlar. Dolayısıyla Boykotçular bu kararlarında ısrar ederek sadece Hayırcıların değirmenine su taşıyorlar ve aslında hem kendilerinin hem de Evetçilerin ayağına sıkmış oluyorlar.

Bu gerçeğin başından beri farkında olan Kürt siyaseti, Abdullah Öcalan’ın da yönlendirmesiyle yavaş yavaş boykot kararından “Evet”e doğru dümeni kırmış gibi görünüyor. PKK’nın referandumdan bir hafta sonraya kadar uzanan eylemsizlik kararı da aslında “Hele şu referandum bitsin, bakalım nasıl bir hükümetle karşılaşacağız” tereddüdünü taşıdıklarını gösteriyor. Öcalan’ın bu haftaki görüşme notları ve eylemsizlik sürecinde nasıl bir siyaset inşa edileceğinin tartışılması için olağanüstü toplanacak Demokratik Toplum Kongresi’nin 21 Ağustos’taki istişaresinden çıkacak kararlar da hayatî öneme sahip. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginde nasıl bir söylemle halkın karşısına çıkacağı da aynı derecede önemli.

Biraz da Hayırcı cepheden MHP’nin söylemlerine göz atalım. Bakın MHP’nin “Neden Hayır?” açıklamasının ilk maddesi ne diyor:

“Senin ödediğin vergilerle maaş alan milletvekili, bölücülük yaptığında yargı denetiminden uzak olacaksa, PKK ile işbirliği yaptığı için milletvekilliği düşürülenler, yeniden milletvekilliğine iade edilecekse…”

Nasıl, hâlâ bu değişikliklerin Kürtlere ne yararı var diyor musunuz? Her şey bir yana, referandumu boykot etmek bu zihniyeti de cevapsız bırakmak anlamına gelmiyor mu?

BDP hâlen –çok şükür ki- meclisteyse PKK sempatizanı Kürtlerin de sivil siyasetten umudu var demektir. Öyleyse, ortada sadece iki seçeneğin olduğu bir oylamada boykotun ‘devrimci’ bir tavır olduğuna inanmak mümkün mü? “Ben küstüm, oynamıyorum” demekten nasıl bir siyaset hasıl olabilir? Küstüyseniz mecliste mücadelenin anlamı nedir? Üstelik bölgedeki illerden ezici çoğunlukla “Evet” oyunun çıkması, BDP’nin siyasal çizgisinin “Fırat’ın batısında” da sempati kazanması için bir fırsattır. Böylesi bir sonuç, ortaklaşabilinecek hedefler olduğunu göstermesi bakımından önemli bir “halkla ilişkiler” değeri taşıyacaktır.

Gelelim malum soruya: AKP samimi mi? Temmuz 2007 seçimlerinde yüzde 47 oy oranıyla başa gelen AKP’nin seçim öncesi açıkladığı parti programındaki ilk madde sivil anayasa vaadiydi. Her şey planlandığı gibi gitseydi 1 Nisan 2008’de AKP sivil anayasa önerisini basına duyuracaktı. Ancak her şey planlandığı gibi gitmedi. Mart 2008’de, yani sivil anayasa tasarısının basına duyurulmasına günler kala, Cumhuriyet Başsavcısı AKP’ye kapatma davası açıldığını duyurdu. Böylelikle AKP de çoklu cephelerde savaşmayı göze alamadığından sivil anayasa meselesini rafa kaldırdı. İyi yaptı demek imkânsız ama bu ülkede birkaç yıldır siyaseti takip eden birisinin bile çok şaşırmayacağı türden bir geri adım olduğunu kabul etmek gerek.

Kapatma davasıyla AKP’nin ‘suç’unu tasdik eden ve sivil iktidarı bir nevî askıya alan AYM ile ‘esas’lı kavgalar bundan sonra da devam etti. En son örneğini referandum paketine esastan müdahalede gördüğümüz gibi bu ülke hâlen demokrasiyle yönetilmiyor zira her esaslı yasa değişikliğinde AYM esasa giriyor ve 70 küsur milyona da 11 kişinin ağzına bakmak düşüyor. Ben özellikle artık böyle bir ülkede yaşamak istemediğim için 12 Eylül günü “Evet” oyu vereceğim.

AKP’nin referandum broşüründe de bu analize paralel olarak şöyle deniyor: “82 Anayasası sorun çözmez, çünkü kendisi bir sorundur. (…) Ancak, anayasanın bütünüyle değiştirilmesi için uygun bir altyapı olmadığından hem anayasanın bütün olarak değişmesinin yolunu açmak hem de doğru bir şekilde yorumlanmasını sağlamak için bazı acil reformları içeren bir değişiklik gerekmektedir”.

AKP demokratikleşme hususunda ne kadar samimidir, bunu referandumdan sonraki süreçte daha net göreceğiz. Ancak anayasayı toptan değiştirmek bir yana kısmen değiştirirken bile halkın çoğunluğunu arkasında hissetmeyen bir iktidar partisinden daha uzunca bir süre sivil anayasa sözü duymayacağımızı biliyorum.

Bu yüzden sevgili Boykotçu kardeşim, önce gel sen kendine karşı samimi ol ve gönlünden geçen oyu sandıkta ver; ondan sonra AKP’yi el birliğiyle samimiyet testine tâbi tutarız zaten. 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.