23 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin3°C

EŞKIYA, ÖRGÜT, DEVLET

Ali Bayramoğlu

30 Temmuz 2011 Cumartesi 10:56

Türk kamuoyu uzun yıllar resmi otoriteden hep aynı açıklamayı duydu, basından hep aynı yorumları izledi: 

"Güneydoğu'da üç beş eşkıya ayaklanmıştır, Kürtler üzerine baskı kurmuş, dış destekle terör faaliyetine girişmiştir. Dış destek çekilirse devletin bu eşkıyayı bitirmesi ve Kürtlerin PKK'ya mecbur kalarak verdikleri desteğin sona ermesi an meselesidir..." 

Gün geldi; Öcalan Suriye'yi terk etmek zorunda kaldı, yakalanarak Türkiye'ye teslim edildi, yargılandı ve mahkûm oldu. PKK ortadan kalkmamakla birlikte çatışmalar en aza indi. 

Yaygın kanaate göre devlet haklı çıkmıştı. Türk kamuoyu için Kürt sorunu tartışmaları Öcalan ismi etrafında devam etti. 

Oysa çatışmaların dinmesi, bir isyanın bastırılmasından çok, Öcalan'ın hapiste ve rehin olmasıyla yakından ilgiliydi. Bu durum PKK'nın faaliyetlerinin önemli ray değişikliklerine neden oldu. 

Irak'ta Kürtler açısından yeni cazibe merkezinin oluşması, ayrıca Öcalan'ın hapiste bulunması bir yandan örgüt içi çekişmelere, iktidar kavgalarına "Kürt politik alanının daha çok kendi iç meselelerine yönelmesi"ne yol açtı. 

Diğer yandan Öcalan'ın kendi koşullarıyla bağlantılı olarak İmralı'dan ortaya attığı demokratik cumhuriyet, ekolojik demokrasi gibi "yeni politik formüller Kürtleri silahın ve silah fikrinin dışında tuttu". 

Bu durumun bir sonucu olarak Öcalan'ın ve örgütün kontrolünde olsa da, ortaya atılan bu formüllerin taşıyıcısı örgütten çok mitinglerle, bildirilerle, üniversite ve sokaktaki eylemlerle bölgenin siyasi partileri, sivil örgütleri, aydınları ve toplumsal kesimleri oldu. 

Bu gelişme AB hattında yapılan reformlardan da güç aldı, onlarla üst üste oturdu, hatta pekişti. 

Ancak kritik nokta şu: 

Bu pekişme, siyaseti, devleti, aydınıyla Türk aktörlerden, Türkiye'den haklı olarak demokrasi talebinde bulunan Kürt siyasetinin ne yazık ki kendi içinde çoğulculaşmasına, demokratikleşmesine kapı açmadı. 

Tersine, dışa dönük talepler artan oranda demokrasiye vurgu yaparken, iç siyasi doku da artan oranda demokrasi fikrinden uzaklaştı. Adeta çatışma sonrası bir "iktidar restorasyonu" aşaması yaşandı ve bu aşamada Kürt siyasi alanı kendi içinde daha monolitik, daha korporatist ve daha otoriter bir yapı üretti. 

Bölgede herhangi bir kişinin siyasi varoluşu ve siyasi hareket alanına sahip olması bu yapıya biat etmesiyle mümkün hale geldi. 

Özgürlükler alanının genişlemesi, kimlik taleplerinin tatmininin önünün açılması, "bu otoriter baskı" sonucu Kürtlerin beklentileri açısından bir entegrasyon kapısını da aralayamadı. 

"Toplum tarafından taşınmaları ve ifade edilmelerine rağmen toplum tarafından üretilmediği oranda", çözüm formüllerinin daha siyasi nitelik kazanmasına, taleplerin tepeden şekillenmesine, kültürel hakların azımsanmasına, Kürt politikasının Türkiye politikasından ayrışmasına yol açtı. 

Kürt politikacıları sıkça yeni formüller ortaya atarlar. Bir dönem konfederasyon vurgulanırdı, bugün özerklik ilan ediliyor. 

İmkan dahilinde olandan bilinçli olarak uzaklaşmayı, üstü örtülü ama sert bir çatışma fikrini barındıran işleyişi ve sonuçları açısından içe kapanma ve kendi içinde otoriterleşme sürecinin manivelası haline gelmiştir. 

Kabaca aktarmaya çalıştığımız bu gelişmelerin iki önemli sonucu var. 

İlki: Türk kamuoyunun devletin yıllarca yaptığı propagandanın hilafına, örgütten sonra ortak siyasi talepleri, toplumsal bir grubu farketmesi ve bunun yarattığı siyasi ve tepkisel milliyetçi dalgalanmalardır. 

İkincisi: Kürtlerin, verili bir formülü siyasileştirirken, toplumsal talepleri tekilleştiren, otoriter siyasi yapıyı yeniden üreten ve Kürtlük üzerine kurulu bir tarih inşasını besleyen modern milliyetçi bir dalga tarafından kuşatılmalarıdır. 

Gelinen noktanın bir açıdan özeti de bu...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.