ESKİ VE YENİ
Ahmet Altan-
02 Haziran 2011 Perşembe 11:04
Her şey geliyor, geliyor aynı soruya takılıyor.
Yeni bir devlet kurmayı başarabilecek miyiz?
Eskisinin pek bir işe yaramadığı artık açıkça görülüyor.
Değişmesi gerektiği konusunda neredeyse bütün siyasi partiler hemfikir.
Ancak ciddi bir meselemiz var.
Bütün partilerin bir ayağı gelecekte, bir ayağı da geçmişte duruyor.
Eski ve yeni değerleri birarada savunuyorlar.
Bir yandan halkın değişim isteklerini görüyorlar, o halkın temsilciliğini üstlenmek istiyorlar, bir yandan da eski tür devletin biçimlendirdiği hayatın siyasete getirdiği ranttan vazgeçmekte zorlanıyorlar.
AKP, aralarında en “ilerici” parti gibi gözüküyor.
Ama Başbakan Erdoğan’ın gözü de “kendi değerlerini” mutlak değerler olarak halka kabul ettirmeye ve “başkanlık” sisteminin mutlak iktidarına sahip olmaya takılıyor.
Partisinin temelini oluşturan “muhafazakârların”, ilericilikle muhafazakârlık arasında hangisini seçeceğine karar veremiyor.
Heykelleri yıkmanın, içkiyi lanetlemenin, dizileri eleştirmenin, “eşe sadakati” en önemli ahlak kuralı olarak vazetmenin ve bütün bu değerleri herkese kabul ettirecek bir zorlamanın öncülüğünü yapmanın “muhafazakârları” ikna etmeye yetip yetmeyeceğini bilemiyor.
Bu anlayış, “modernliği” tek hayat biçimi, Atatürkçülüğü tek ideoloji olarak gören “eski devletin” yöntemini aynen devam ettirmeyi ama “modernliğin” yerine “muhafazakârlığı” koymayı öngören bir tür “Kemalist muhafazakârlık” anlayışı olduğundan aslında “eskiyi” yeni bir kisve altında sunmak anlamına geliyor.
Kemalizm’in toplumu bölmesini, kendisine benzemeyeni ezmesini aynen devam ettirmenin getireceği çatışmalar da elbette sürecek böyle bir anlayışta.
Muhafazakâr kesim bunu ister mi?
Bence istemez.
Çatışmanın sürmesi, onların huzurunu ve zenginleşmesini engeller çünkü.
Benimkim tahmin tabii, bu tahminin doğru olup olmadığı Erdoğan’ın bu yönteme kendini kaptırması ve kendi değerlerini kabul ettirmeye çalışması halinde anlaşılır.
CHP de aynı ikilemde.
Bir yandan eski değerlere sahip çıkarak oy kazanamıyor, onun için ileri hamleler yapmak istiyor ama bir yandan da “eski devletin bin yıl sürmesini isteyen” Ergenekon sanıklarıyla ilişki kurarak geçmişle bağlarını koruyor.
Olduğu yerde bir ileri bir geri sallanıyor.
BDP’nin de benzer sorunları var.
Kürtler adına büyük bir değişim istiyor ama bu değişimi eski usul “tehditlerle” ve eski usul metotlarla gerçekleştirmeye çabalıyor.
Üstelik Kürtler için talep ettiği değişiklik, Kürt siyasetçilerin “eski devlet anlayışını” Güneydoğu’da işlerine Türkleri karıştırmadan sürdürmesi anlamına geliyor.
Taleplerinin çoğu, Kürt halkının özgür, mutlu, zengin yaşamasından ziyade Kürt siyasetçilerin “özgürce” yönetme hakkına odaklanıyor.
Zaten bu üç partiyi de aralarındaki bütün husumete ve çekişmeye rağmen “benzer” ve “eski” kılan da “siyasetçilerin” haklarını çok önemsemeleri.
Erdoğan, istediğinde bir heykeli yıktırabileceği bir iktidardan vazgeçemiyor, CHP “bürokrasinin faşizmini” savunan Ergenekon anlayışından kopamıyor, BDP de “özgürlüğü” hep “Kürt siyasetçilerin” özgürlüğü olarak ortaya koyuyor.
Eski anlayış, hep “yöneticileri” halkın önünde görüyor.
Yeni hayat, yeni çağ, yeni dünya ve yeni devlet böyle bir şey değil.
Değişen zaman, bırakın kendi çıkarlarını “kutsal” gören siyasetçileri, “halkı” bile aşıyor, insanı, bireyi en öne koyuyor ve bu “insanı” en iyi yaşatacak devlet biçimi “nedir” sorusunun cevabını arıyor.
Kimsenin ırkından, dininden, dilinden dolayı bir “avantaja” sahip olmadığı ama herkesin ırkını, dinini, dilini özgürce yaşadığı ve herkesin bir diğerinin özgürlüğünün aslında kendi özgürlüğünün garantisi olduğunu gördüğü bir hayat bu.
Herkes ne olmak istiyorsa o olacak ve bunun güvencesini de devlet sağlayacak.
“Ben Kürt’üm” diyen Şerafettin Elçi’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin cumhurbaşkanı olabileceği, başörtülü dindar bir kadının savunma bakanlığı yapabileceği, bir Ermeni’nin kuvvet komutanlığına gelebileceği bir devlet.
Bütün insanların istedikleri gibi yaşayacağı, istedikleri gibi düşüneceği, istedikleri gibi ibadet edebileceği, herkesin eşit ve özgür olduğu bir ülke.
Bu partiler, böyle bir ülkeyi ve devleti yaratabilir mi?
Eğer geçmiş değerlerden kopup, yeninin değer yargılarını benimseyebilirlerse, bunun gerekliliğini anlarlarsa, halkın da desteğiyle yaratabilirler.
Ya da bu devletin yaratılmasına yardımcı olacak yeni partiler oluşana kadar çalkalanırız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.