ESKİ İSLAMCILAR / YENİ GENÇLER
Ayşe Böhürler
04 Mayıs 2013 Cumartesi 08:34
'Eski Marksist, Maocu, Ülkücü, İslamcı…' Bir zamanlar ideolojik çatışma zeminlerinde tutunan şimdikilerin çocuk sayıldığı yaşlarda yetişkin olan bu 'eski'lerin geçmişe duydukları özlem hiç bitmez.
Her ne yaşanırsa yaşansın o günler bir başkadır.
Etrafımda bu türün her çeşidinden fazlasıyla bulunması bir yana kendimi de onlardan birisi olarak gördüğüm için bu 'dava' ile yaşanmış geçmişe özlemin sonuçlarına ilişkin arazları sadece sol kesimde değil bizim kesimde de gözlemliyorum. Geçmişten bugüne gelemeyen, sürekli eskide yaşayan 'ah biz neydik' diyenler; eskilerde yaşanmış ve bitmiş her şeyi abartıp olduğundan fazla değer biçiyorlar. Biz eskilere göre biz; daha iyi, daha ahlaklı, daha mücadeleci, daha ilkeli ve daha temiz idik… Daha manalı hedefler için mücadele ettik, hayat tarzımızı bu çerçevede oluşturduk. Birbirimizi ve hatta kendi benliğimizi yok etme pahasına bunlara değer verdik. Ve hatta hiç yanılmadık! (Galiba o yıllarda da şimdi de kendimizi fazlasıyla kandırmışız)
Her şeye, her türlü ezbere, kutsamaya karşı çıkıp dahil olduğumuz örgütleri kutsuyor ulvi amaçlar için kendimizden fedakarlık yapıyorduk.
Oysa şimdi öyle mi? Her şey daha sufli, tüketim odaklı, ideolojik bakıştan yoksun, mücadele azmi yok, daha bireysel. Etrafımızdaki gençlere buna benzer eleştirileri bin kez boca etmişizdir. Herhalde her birimiz böyle yüzlerce söylev çekmiştir. O günleri anlatırken hangi tarafın eskisi olursanız olun gözleriniz parlar, başka bir atmosfere girersiniz. En hüzünlü öykülerde bile bu özlem hep hissedilir. Bir dava uğruna fedakârlıklar yapılmıştır, eylem adına her şeye razı olunmuştur. Ya şimdiki gençler!
Etrafımızdaki gençler biz bunları anlatırken ne düşünüyor bilmiyorum. Ancak şimdi o eski günlerin gençliğine benzer yeni bir kuşak her tarafta ortaya çıkmaya başladı.
Bu kuşak tüketim ideolojisini reddederek farklı, daha idealist, muhalif ve eleştirel düşünmeye başladı.
Eski İslamcıların çocukları içinde de bu gençleri görüyorum. Bu kuşağın gençleri anne babalarına rağmen ya da onların hak ve adalet vurgulu eğitimlerinin sonucu olarak sol örgütleri kendilerine yakın bularak onların yanında yer aldılar. Kiminde anne babalarının 'eski günler'ine öykünmek ağır bastı, kiminde mana, kiminde de hak-adalet arayışları. Bu gençler hak-özgürlük-adalet mücadelesini sağ zeminlerde güçlü bulamayınca sol zeminlerin oluşturduğu muhalefet damarında yürümeye başladılar.
Anne babalarının idealist anlayışlarıyla büyüyen bu gençler için Kürt hareketi içinde var olmak (Kürt milliyetçiliğine rağmen) zor olmadı. İslam'ın temelindeki eşitlik prensibini Kürt hareketi içinde bulduklarını düşündüler.
Skolâstik din-devlet-millet anlayışlarından kaçarak özgür düşünceli dindar çocuklar yetiştireyim derken içimizden çocukların Kürt hareketine katılması, bu konuyu tartışmamızı zorunlu kılıyor.
1 Mayıs meydanlarında yıllardır diğer örgütlerden gençlerin yanında onların da yer almaları üzerine gaz dumanının ardından düşünmek lazım.
Bugünkü İslamcılık, AVM'ler, kalkınma, büyüme, liberal ekonomi, muhafazakâr siyaset bileşkesinde tüketim odaklı dindar bir hayat tarzı dışında gençlere ne vaat ediyor.
1 Mayıs meydanlarına çıkan, eylemlere katılan, Kürt hareketine katılan İslamcı gençler meselesini çok önemsiyorum. Üstelik bu gençler iyi eğitimli, İslam'ı bilen, dünyayı tanıyan çocuklar olunca vaat ettiklerimiz ve edemediklerimiz; özellikle de demokrasi ve eşitlik bakışımız üzerine bir kez daha kafa yormalıyız. Buradaki en önemli soru; İslami camia içinde bu gençlerin arayıp da bulamadıkları ne oldu da Kürt hareketine yönlendiler.
Bu gerçekle yüzleşmek bir tarafa bu yeni durumun Türkiye'nin barış sürecinde neye tekabül edeceği önemli bir soru işareti.
Ne yazık ki demiyorum çünkü diğer İslami hareketlerin kendilerini fikren geliştiremedikleri ortada. Bir rehavet ortamı içinde statükocu tutumları yinelemek dışında yeni bir bakış göremiyoruz. Ayrıca ana akım İslami kesimde (genelleme yapmıyorum elbette tam tersi gruplar da vardır) hiç bir derinliğe sahip olmayan, Körfez'in sonradan olma zengin devletlerindeki İslam anlayışının etkisi gibi birçok faktörün bunda elbette etkisi var.
Bunları elbette durup dururken yazmadım. Kürt hareketi içinde her grup, Apo'nun sözü ile hareket ederken buna direnen bir kesim var. Ve bu direnen kesim içinde her türlü provokasyona açık İslamcı gençler de var. Bir taraftan statüko ile uyumlu Müslümanlık yükselirken bir taraftan da derinden onlar geliyor. Biz eskiler İslami hareketin bu yeni jenerasyonunun taleplerine hazır mıyız bilmiyorum.
...
Yakın dostlarım içinde sözüne itibar ettiğim ve her seferinde sohbetlerinden çok faydalandığım dostlarım var. Son sohbetlerdeki tartışma konularından birisinin ana teması şu oldu: 'İslam'ın asıl meselesi 'tevhid' kadar 'eşitliktir' ama Muaviye ekolünden gelen İslami devletler bunu perdelemiştir, 'eşitlik' teması üzerinde 'tevhid' kadar durmamıştır.'
Farklı zeminde bir başka sohbetin aklımda kalan cümlesi ise şöyle oldu: 'İtikadi olarak Maturidiyiz diyoruz ancak tarih boyunca bu coğrafyadaki devlet geleneği Eşariliği teşvik etmiş ve etmeye devam ediyor. Hakim din anlayışı ibadetlerinizi yapın ama sosyal meselelere ve hayatın gidişine kafa yormayın diyor.'
Derin arka planı olan sohbetlerden halimizi pek güzel anlattığını düşündüğüm iki tema aktardım sadece. Bu konular başkanlık sisteminden kırmızı ruja, alışveriş merkezlerine kadar her şeyi kapsıyor aslında.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.