ESAD’IN ELİNİ KİM SIKACAK?
Kadri Gürsel
21 Ağustos 2014 Perşembe 08:10
The Washington Post’ta 12 Ağustos’ta yayımlanan ve bazı gazeteler tarafından da iktibas edilen haberin başlığı “Türkiye’de İslamcı savaşçılara karşı gecikmiş önlemler” idi...
“İslamcı savaşçılar”dan kastedilen IŞİD. Irak Şam İslam Devleti... Doğrusu aslında sadece “İslam Devleti”. Çünkü onlar kendilerine öyle diyor. Bunun kısaltması da “İD” olur.
Washington Post muhabirleri Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde İslam Devleti’nin üst düzeydeki komutanlarından olduğunu belirttikleri “Ebu Yusuf” kod adlı bir kişiyle görüşmüşler. 27 yaşında ve Avrupa doğumlu; İD’ye 2,5 yıl önce katılmış. Washington Post’la görüşmek için Suriye’den Türkiye’ye geçen bu Ebu Yusuf, “Türkiye’ye (Suriye’den) girmek artık kolay değil. Ben buraya kaçakçılarla girmek zorunda kaldım; gördüğünüz gibi (Türkiye’ye girmek için) hala yol ve yöntemler var” demiş.
Ebu Yusuf, İD’nin mevcut başarısı için Türklere teşekkür etmesi gerektiğini söylemiş.
Yakın geçmişe dair şu anlattıkları ise artık sağır sultanın bile duyduğu durumlar: “Aralarında İslam Devleti’nin üst düzey üyeleri de bulunan bazı savaşçılarımız Türk hastanelerinde tedavi edildiler. Ve dahası, savaşın ilk safhalarında bize katılan savaşçıların çoğu Türkiye üzerinden geldi, ikmal ve teçhizatımız da öyle...”
Muhabirlerin görüştüğü bir Türk yetkili de Musul’un geçen haziranda düşmesinden bu yana Türkiye’nin bu “yabancı savaşçıları” tutuklayıp sınır dışı etmeye hız verdiğini söylemiş ama rakam vermekten kaçınmış.
“Ebu Yusuf” ile “Türk yetkili”nin ifadeleri birbirlerini doğruluyor.
Türkiye nihayet ve neden sonra doğru olanı yapmaya başlamış ama haberin başlığında tespit edildiği gibi “geç kalmış”.
Doğru olanı yapmak tek başına yetmiyor; doğrunun doğru zamanda yapılması lazım.
Türkiye-Suriye sınırının iki yönlü işleyen bir “cihatçı güzergahı”na dönüşmesi, zamanında yanlış tasarlanıp uygulanan Suriye politikasının bir veçhesiydi.
“İD” Suriye’de bu denli güçlenebilmesini Türkiye kaynaklı söz konusu lojistik avantajına da borçludur. Dahası, İD Suriye’de bu kadar güç ve zemin kazanmasaydı komşu Irak’taki Musul’u ele geçirme imkanını bulamazdı; Musul Başkonsolosluğu’ndaki 49 Türk de rehin alınamazdı.
Ve bakın, İD Musul’u düşürdüğü için bölgedeki kartlar yeniden nasıl dağıldı, yeni ittifaklar nasıl oluştu?
PKK ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasındaki ilişkiler yakın zamana kadar kötüydü ve Ankara bundan memnundu.
Şimdi PKK ve Kürt hükümeti İD’ye karşı bir “ulusal askeri ittifak” oluşturdular.
Bu günlerde aralarında bir “ortak komutanlık” kurulması bile tartışma konusu.
Ve Irak’a geri dönmek zorunda kalan ABD’nin ortak düşman İD’ye (İslam Devleti) karşı bölgedeki yeni “müttefiki” PKK’dır.
ABD, terörist örgütler listesinde olduğu için PKK’ya resmen ve doğrudan silah yardımı yapamaz ve operasyon sahasında onunla yan yana resim vermek de istemez...
Ama bu çekinceler PKK ile ABD’nin reel müttefik oldukları gerçeğini de değiştirmez.
Ankara’dakiler İD’yi “anlamaya” ve rasyonelleştirmeye çalışa dursunlar, ABD’nin sınırlı hava operasyonundan alınan ilk sonuçlar gayet başarılı.
Ve 49 vatandaşı rehin olan Türkiye bu ortamda eli kolu bağlı “pasif aktör” durumunda.
Suriye’de ise Esad rejimine karşı silahlı isyan hareketi askeri yenilgiye uğruyor. Son savaş Halep’te olacak. Muhalefet bu savaşı kaybeder ve Halep’ten tamamen çıkarılırsa bir siyasi çözümün tarafı olma iddiasını yitirip marjinalleşecek. Bu durumda Suriye’de belli başlı iki güç kalacak geriye: Esad rejimi ve “İD”...
Bu durumda dünya kimi tercih eder dersiniz?
Ve Ankara, Suriye ile sınır kapılarını kim kontrol etsin ister? Esad’ın El Muhaberat ajanları mı, İD mi?
Acaba hangi tercih benimsenirse, Türkiye halkı Ankara’dakilerin yanlış Suriye politikası nedeniyle daha az bedel ödemiş olur?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun aralık 2012’de Fas’ta verdiği demeci hatırlayalım:
“Velev ki biz yanlış çıktık, çok yanlış hesap yaptık; Esed birkaç yıl daha orada. Durum bu değil ama velev ki öyle. (...) Ben şahsen bu noktadan sonra Esed kalacak olsa bile elini sıkmaktansa istifa etmeyi tercih ederim.”
Sayın Dışişleri Bakanı hakkında istifa dışında bir yol daha var: Başbakanlığa yükseltilmek.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.