23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara16°C
  • İzmir14°C
  • Berlin4°C

'ESAD'I SONUNDA ÖLDÜREN SURİYELİ BİR ALEVİ (NUSAYRİ) OLACAK!'

Ceren Kenar

11 Şubat 2014 Salı 05:22

Bu provokatif ve epey ilginç iddia bana değil, Humuslu bir Suriyeliye ait. Abud Dandaşi, Suriye'de barışçı gösterilerde yer almış, daha sonra rejimin vahşeti yüzünden evini terk ederek İstanbul'a taşınmış bir yazar.

Dandaşi'ye başlıkta yer alan iddiasını söyleten gelişme bu hafta sonu yaşandı. Cenevre 2 toplantısının amacı Suriye'deki mevcut krize sürdürülebilir bir çözüm bulmak değildi. Daha doğrusu, toplantıya katılan, bu süreci destekleyen hiçbir aktör, bu toplantı sonucunda krizin nihai çözümüne ilişkin bir karar çıkmasını beklemiyordu.

Peki, Suriye krizine bir çözüm olamayacağı, akan kanı durdurmayacağı bilinen Cenevre toplantısı neden yapıldı o halde? Her aktörün motivasyonu farklıydı. Batı kamuoyu açısından varolan müdahilsizlik durumlarını meşrulaştıran bir erteleme girişimiydi. Siyasi çözüm arayışı (slogan kulağa epey hoş da gelse), pratikte devam eden insani trajediyi sonlandıracak bir politika geliştirmemek ve dengeleri değiştirmemek için zaman kazanmanın eş adı oldu. Cenevre 2 toplantısı da bu anlamda, özellikle Amerika için, dostlar alışverişte görsüncülük oynamaktan fazlasını ifade etmiyordu.

Lakin, Birleşmiş Milletler tarafından bu krizi çözmek için görevlendirilen ve yaklaşık 1.5 senedir bu konuda aktif çalışan El Ahdar İbrahimi'nin, Cenevre'ye ilişkin beklentisi farklıydı. İbrahimi de bu toplantının kalıcı ve kapsamlı bir çözüm sunamayacağının pekâlâ farkındaydı. Ancak muhalefet ile rejimi aynı masada oturtmak, en azından belli bazı konular üzerinde anlaşmalarını sağlamak bundan sonra gerçekleşebilecek daha kapsamlı barış görüşmeleri için ilham kaynağı ve model teşkil edebilirdi. Rejim ile muhalefet arasından kısıtlı bir iş birliği bile bu anlamda bir başarı sayılabilirdi.

Bu iş birliğinin örnek uygulaması olarak Humus ve Şam'ın bazı bölgeleri seçildi. Geçici bir ateşkes sağlanarak, sivillerin bölgeden tahliye edilmesi ve insani yardımın ulaşmasının sağlanması, insanlık için küçük ancak 3 senedir hiçbir soruna derman olamamış uluslararası diploması için büyük bir adım olacaktı.

Birleşmiş Milletlere bağlı yardım birlikleri ve Suriye Kızılhaç örgütü bu amaçla 7 Şubat'ta Humus'a girdi. Bir gün sonra bu yardım ekibi havan topu ve sniper saldırısına uğradı. Saldırının rejime bağlı birlikler tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Peki, neden rejim kendisinin de rıza gösterdiği bir iş birliğini sabote etmek istesin? Esad rejimi, sponsorları İran ve Rusya'nın baskısının da etkisi ile, masada belli tavizler vermek zorunda olduğunun farkında. Krizin başından beri 'terörist' olarak tanımladıkları muhaliflerle, Cenevre'de aynı masaya oturmuş olmaları bu tavizin verildiğini gösteriyor. Yine kimyasal silahların yok edilmesini kabul etmiş olmaları da buna bir örnek. Göstermelik ve kozmetik de olsa, rejim uluslararası kamuoyuna 'çözüm için bir şeyler yapıyoruz' mesajını vermek istiyor. Peki, bu mesajı vermeye çalışırken neden rejim kendini ayağından vursun?

Cevap, başlıkta alıntı yaptığım Dandaşi'nin analizinde saklı. Dandaşi, Suriye'de muhalifler için sorulan bir sorunun rejim için de sorulması gerektiğini düşünüyor. Muhalefetin siyasi temsilcileri sahada ne kadar etkin, sahada savaşan militanlar üzerinde ne kadar gücü var sorusunun rejim için de sorulma vakti geldi. Esad'ın kendi adına sahada savaşan unsurlar üzerinde ne kadar etkisi var? Ne kadar kontrol edebiliyor kendi adına savaşan Şebbiha adlı paramiliter grupları Esad? Rejimin ne kadar sözü geçiyor kendi destekçileri ve tabanı arasında?

Humus'a insani yardımın ulaştırıldığı gün, Suriye'de Aleviler'in (Nusayriler) yoğunlaştığı bölge olan Lazkiye'de bunu protesto eden gösteriler düzenlendi. Rejim tarafından hapiste tutulan, insani yardım amacıyla Suriye'ye gitmiş İngiltere vatandaşı doktor Abbas Han, yetkililerin serbest bırakılacağını açıklamış olmasına rağmen, rejime bağlı askerler tarafından öldürüldü.

Esad'ın en küçük tavizlerine bile direnen bir istihbarat servisi ve savaşçı kadrosu var artık. Rejim kendi icraatları ve ideolojisinin hapsinde. Bir yandan taviz vermek zorunda ama diğer yandan krizin başından beri radikalleştirdiği kendi tabanı bu tavizlere uymuyor.

Krizin başından beri muhalefeti Aleviler için varoluşsal bir tehdit unsuru olarak sunan rejim bu indoktrinasyonunda epey başarılı oldu. Lakin bu indoktrinasyonun günün birinde rejimin manevra alanını kısıtlayacak ve nefes almasına bile izin vermeyecek bir radikallik üreteceğini kim öngörebilirdi ki? Rejimin öngöremediği kesin...

Şu an rejim için savaşan unsurların derdi Esad'ın uluslararası imajı değil. Muhalifleri ve hatta tüm Sünnileri öldürmek dışında bir çıkış stratejisi yok bu militanların.

Esad muhaliflere karşı savaşını kazanıp, kendi tabanına 'temiz' ve 'net' bir zafer veremedi. Bu anlamda başarısız oldu. Şimdi tavizler ile rejimin ömrünü uzatmayı hedefliyor. Ancak rejimin bizzat üzerine inşa edildiği taban, bu tavizleri varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Esad'ın bu zor ikilemi, kendisini kendi tabanı için bir tehdit unsuru haline getiriyor. Savaşı kazanamayan, tavizler ile süreci götürmek isteyen Esad, kendi birlikleri için bir yük olarak görülüyor.

Esad'ın her tavizi, kendisini kendi tabanı açısından sona yaklaştırıyor.

Suriye'de Esad'ın tavizleri üzerinden bir çözüm olabileceğine inananların görmedikleri (veya görmek istemedikleri) resim bu.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.