ESAD REJİMİ HEMEN BUGÜN DEVRİLSE...
Gönül Tol
21 Ocak 2015 Çarşamba 01:38
Charlie Hebdo saldırısıyla birlikte gözler yeniden Suriye’ye çevrildi.
Washington’da Obama’nın Suriye’de izlediği pasif politikayı eleştirenler, Suriye’de çatışma devam ettikçe Charlie Hebdo gibi saldırıların sıklığının artacağını ve nihayet bir gün Amerika’yı da kendi topraklarında vuracağını söylüyor ve Obama’yı Esad rejimini devirmek için daha aktif bir politika izlemeye çağırıyor.
Rejim devrilirse Suriye’de kısa vadede istikrarın sağlanacağını ve radikal İslamcı grupları besleyen bataklığın kuruyacağını düşünüyor.
Türkiye de bu kampla aynı görüşte.
Oysa Esad sonrası Suriye’nin istikrara kavuşması, işleyen, meşru bir devlet yapısı kurması ve sorun üreten bir ülke olmaktan çıkması uzun yıllar alacağa benziyor.
Esad’ın gitmesi belki birkaç yıl evvel istenilen sonucu verebilirdi ama dördüncü yılına giren iç savaşta artık mesele rejimin devrilmesinden çok daha büyük ve karmaşık.
Hemen bugün rejim devrilse, taraflar arasında ateşkes imzalansa, devlet kurumlarının yeniden inşasına başlansa ve radikal İslamcı terör grupları pasifize edilse bile Suriye onlarca yıl istikrarsızlık ve toplumsal çatışma üretmeye devam edecek. Çünkü ortak bir kimlik ve ulus bilinci için gerekli toplumsal güveni inşa etmek akşamdan sabaha olacak iş değil.
Toplumların geçmişi nasıl hatırladığı bugünü ve yarını belirleyen önemli bir faktör.
Geçmişte olanların etnik ya da mezhepsel bir grubun kolektif hafızasında yorumlanma şekli o grubun hem kendisiyle hem de diğer gruplarla gelecekteki ilişkisini belirliyor. Bu yüzden uzun süren etnik ya da mezhepsel çatışmaların çözümü ateşkes anlaşmalarından çok daha fazlasını gerektiriyor.
Halepçe katliamının, Dersim’in, Srebrenitsa’nın, Yahudi soykırımının, Ermeni soykırımının bu gruplar için yarattığı travmayı, ortak acıların yarattığı kimlikleri, bu kimliklerin ürettiği ve gelecek nesillerin kaderini belirleyen politikaları bir düşünün.
Suriye’de olanlara bu çerçeveden bakalım.
Hem Alevilerin hem Sünnilerin ortak hafızalarında iç savaşta yapılan katliamlar var ve bu katliamların hatırası gelecek nesillere miras kalacak.
Bir Alevi’nin ve Sünni’nin yeniden birbirine güvenmesi, korkusuzca yan yana yaşaması uzun yıllar alacak.
Bugüne dek konuştuğum pek çok Suriyeli, Alevilerin ve Sünnilerin yeniden aynı ülke çatısı altında yaşamalarının mümkün olmadığını, çok fazla acının biriktiğini, her iki tarafın da köprüleri yaktığını söylüyor.
Ülke topraklarının da bu zihinsel ve duygusal ayrışmayı yansıtan bölünmüşlüğü, sivil savaştan sonra yeniden birleşmeyi, ortak bir ‘Suriyelilik’ kimliği inşa etmeyi daha da güçleştiriyor.
Suriye fiili olarak beşe bölünmüş durumda. Rejim Suriye topraklarının yüzde 45’ini kontrol ediyor. IŞİD ülkenin yüzde 35’ini, Kürtler yüzde 9’unu, Nusra yüzde 5’ini, diğer milis gruplar da geriye kalanı.
Bu farklı bölgelerde farklı kurumsal yapılar, yasal sistemler geliştirilmiş.
Muhaliflerin kontrolü altındaki bölgeler şeriat kanunlarınca yönetiliyor. Halep’te farklı İslamcı grupların kontrol ettiği şer’i mahkemeler var. Bu sistem İslamcı grupların silahlı birliklerince kontrol ediliyor ve korunuyor.
Rejimin kontrolü altındaki bölgelerde ise hâlâ Esad döneminin yasal uygulamaları hüküm sürüyor.
Kürtler ise kendi yönettikleri bölgede kendi kurumlarını ve idari yapılarını oluşturmaya devam ediyor. Bu kopuş ekonomik alanda da kendini gösteriyor.
Çatışmadan önce tamamen devlet tarafından kontrol edilen ekonomik faaliyetler şimdi yerel silahlı güçlerin elinde. Ticaret yapan, kaynakları ve üretimi kontrol eden eli silahlı yeni bir elit ortaya çıkmış durumda.
Tüm bu bölünmüşlük ve onun yarattığı yeni liderler, yeni çıkar grupları sadece çatışmanın çözümünü güçleştirmiyor.
Aynı zamanda çatışma sona erse dahi yeniden merkezi bir devlet yapısına dönmenin ve bu yapıya meşruiyet sağlayacak ortak bir ulusal kimlik inşa etmenin güçlüğüne işaret ediyor.
David Fromkin Makedonya üzerine yazdığı bir makalede, etnik ve mezhepsel çatışmaların sonunda ortaya çıkan devletleri anlamak için o ülkenin kanlı tarihine bakmak gerektiğini fakat barışı ve demokrasiyi tesis edip birlikte yaşayabilmek için bu kanlı tarihi unutmanın şart olduğunu söylüyor.
Fakat Suriye’de çatışma uzadıkça ortak hafızaya unutması güç yeni acılar, yeni katliamlar ekleniyor ve kim bilir daha kaç neslin geleceği ellerinden alınıyor.
Bu sarmaldan çıkmak artık sadece rejim değişikliği ile mümkün değil.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.