ERTUĞRUL KÜRKÇÜ DE KERVANA KATILDI
Kemal Burkay
27 Ağustos 2012 Pazartesi 08:56
S.S. Önder’den sonra Ertuğrul Kürkçü de bana yönelik karalama kampanyası yürütenler kervanına, geç de olsa katıldı. Radikal Gazetesi’nin 26 Ağustos tarihli sayısında yayınlanan kendisiyle yapılmış bir söyleşide şöyle diyor:
“Toplumsal hafıza adına konuşan, yazan bunu aklında tutacak. Akyol ve benzerlerinin bunları yazıyor olması Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kendini solda tanımlamasıyla ilgili. Yoksa çok övdükleri Kemal Burkay federasyonu savunuyor. PKK ’ye göre daha ayrılıkçı. İbrahim Güçlü gibi tamamen ayrılmayı savunanlar var ve hükümet onları çok seviyor. Hükümet şu an kim PKK ’ye küfrediyorsa onu seviyor. Bizi de aynı yere itmek istiyorlar. Sistematik olarak Sırrı ve benle uğraşılmasının sebebi de bu.”
Bay Kürkçü’nün benimle ilgili sözlerinde bir doğru ve birçok yanlış var. Doğru şudur: Evet, ben PKK’nin ve onu gözü kapalı izleyenlerin Kürt halkı için bugün talep ettiğinden çok daha fazlasını istiyorum.
Onlar “demokratik özerlik” diye ne idüğü belirsiz bir şey istiyorlar. “Toprak istemez, sınır istemez, bayrak istemez, resmi dil de yine Türkçe olsun” diyorlar. Dünyada böylesi içi boş bir “özerklik” görülmemiştir. Her özerk, ya da uluslararası tabirle “otonom” bölgenin sınırları, yani toprağı olur, bayrak diye nitelenen bir simgesi olur. Otonom bölgede yaşayan halkın konuştuğu dil eğer farklı ise, elbet o dil de aynı zamanda resmi dil olur.
Elbet PKK’nin başından beri talebi bu değildi. En başta bağımsız, hem de birleşik Kürdistan talebiyle yola çıkmıştı, en azından öyle görünüyordu. Sonra sonra federasyona da olur dedi. Ama Öcalan yakalanınca tüm bunları (bağımsızlık, federasyon, otonomi) “ilkellik ve modası geçmiş” sayıp “demokratik cumhuriyet”te karar kıldı. Sonra ise bu garip “demokratik özerklik” denen şeyi piyasaya sürdü. Öcalan dedi, PKK ve legal plandaki izleyicileri de olur dedi.
Ben ise başından, yani 40 yıldan beri bağımsızlığın Kürt halkının da hakkı olduğunu belirtmeme rağmen, Federasyonu Türkiye ve bölge gerçeklerine uygun buldum, ona vurgu yaptım. Bugün de federasyonu savunuyorum.
Federasyon eşitlik temelinde bir çözümdür ve elbet, PKK-BDP kesiminin “bölgesel özerklik” denen içi boş talebinden ileri bir şeydir.
Bu, Bay Kürkçü’nün dediğinin doğru tarafı. Yanlışlarına gelince:
Birincisi şu: Ne PKK’nin içi boş “demokratik özerklik” talebi, ne de benim federasyon talebim “ayrılıkçı” veya “daha ayrılıkçı” değil. Bazıları öyle niteleyebilir, ama yanlıştır. Özerklik, birlik içinde bir alt statüdür. Eğer Kürtler bunu kabul ediyorlarsa Türk devleti öpüp başına koysun. Federasyon ise birlikte yaşamanın eşitlikçi biçimidir. İsviçre’de olduğu gibi, Belçika’da olduğu gibi ve dünyanın daha onlarca ülkesinde olduğu gibi…
İkinci yanlış şu: Ben federasyon istiyorum ama elimde silah yok. Ben mücadelemi başından beri barışçı, siyasal yöntemlerle yürütüyorum. İnsanlar bunu görüyor ve anlıyorlar. Bu nedenle Türk tarafında da -hükümet dahil- siyasiler, medya ve kamuoyu, bu talebe katılmasalar bile saygıyla karşılıyorlar.
Sorun da burada zaten: PKK özerklik gibi, AB normlarına da uygun düşen bir eyalet veya ademi merkeziyetçi bir yapılanmaya benzer bir talep ileri sürdüğü halde, neden savaşıyor, neden bunca Kürt gencini ölüme gönderiyor, kan döküyor; hatta masum sivillere, çocuk ve kadınlara bile zarar veren, onları hayattan koparan böylesine acımasızca eylemler yapıyor? Neden mücadelesini BDP gibi legal örgütler eliyle ve barışçı biçimde sürdürmüyor?
Dağdaki PKK’li gençler bile artık bunun farkındayken, “demokratik özerlik için savaşa gerek yok” derken, PKK’yi yöneten ve artık sakal ağartmış siyasetçiler ve komutanlar bunun farkında değiller mi?
Ve bu durumda BDP neden PKK’ye dönüp de “silahları artık sustur” demiyor?
Ve BDP sahnesinde siyaset yapan sen, Sayın Kürkçü, neden demiyorsun?
Diyenlerin, Osman Baydemir’in, Leyla Zana’nın neden lafları ağızlarına tıkıldı?
Üçüncü yanlış ise şu: Ben ve adını verdiğin İbrahim Güçlü, vermediğin bazı saygın Kürt aydınları (Ümit Fırat, Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya vb) PKK’ye küfretmiyoruz, onu eleştiriyoruz, yanlışlarını söylüyoruz.
Üstelik bu yanlışlar, öyle sıradan ve masum değildir. PKK’nin ortaya çıkar çıkmaz devrimci ve yurtsever örgütlere yönelik saldırıları, nice siyasi cinayet; bizzat kendi tabanında eleştiri getirenlere, ayrılanlara yönelik infazlar; masum insanlara, sivil halka yönelik katliam derecesindeki şiddet eylemleri, bütün bunlar eleştiriyi hak etmiyor mu? Yoksa “devrimciler” bu tür eleştirilerden muaf mıdır?
Aksine, bize küfreden, kendisine her eleştiri yönelteni, hatta kendisine tabi olmayanı “işbirlikçi, hain, ajan” diye suçlayıp itibarsızlaştırmak isteyen, onlara ağız dolusu küfreden PKK’dir; bunun farkında değil misiniz?
Şunu anlamanız gerekiyor: Bunu yapanlar ve bunun karşısında susanlar, üstelik destek verenler devrimci değildir, ayrıca dürüst de değildir. Devrime ve bir halkın haklı mücadelesine bu yöntemlerden daha fazla zarar veren bir şey yoktur.
Bay Kürkçü, dediğine göre bazıları hep sen ve Sırrı ile uğraşmakta imişler. Olabilir. Peki, senle Sırrı neden benimle uğraşıyorsunuz? Sizi parlamentoya taşıyanlara minnet borcunuzu ödemek için mi?
Efendim, “Kürt Özgürlük Hareketi” (!) soldaymış, tüm bu saldırılar onun içinmiş… Daha neler!.. Anlaşılan, Bay Kürkçü vitrin süslemeciliğine soyunmuş, ayıplı mal pazarlamayı ne kadar da iyi beceriyor…
Bu yaşta ve 1970’li yıllardaki tüm o devrimcilik hikâyelerinden sonra, ayıptır ayıp!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.