ERMENİ APO’DAN ERMENİ GÜLEN’E DEVLETTE DEVAMLILIK
Mücahit Bilici-
19 Nisan 2014 Cumartesi 09:10
Birkaç ay önce şu notu düşmüştüm: “Parti hızla cemaatleşiyor. Cemaat artık örgüt sayılıyor, örgüt ise partileşiyor.” Bu aktörlerin statülerindeki değişimin temelinde devletle ilişkileri yatıyor. Devletle ilişkinin mahiyetine göre aktörler hain veya kahraman oluyor. Mesela yıllarca PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘örgüt elebaşısı’, ‘bebek katili’, ‘terörist’, ‘hain’ ve ‘Ermeni’ dendi. Ermeniliğine delil olarak da sünnetsiz olduğu iddiası dile getirildi. Yalanın tutarsız olması gerekmiyor. Doğru olmadığı hâlde akla yatan, hesaba gelen nice tutarlı söz vardır ki, yalandır.
Ermeni’nin bir küfür sayılması meselesi bir yana, acaba neden Öcalan’a Ermeni deme ihtiyacı hissediliyordu? Çünkü Öcalan’a yönelik nefretin meşru hâle gelebilmesi için Öcalan’ın “bizden çıkmış” biri olmaktan çıkartılıp “bizden çık”mış biri hâline getirilmesi gerekiyordu. Yani bir şekilde meşru bir tepkinin kaynağı değil de bir ihanetin öznesi olması lazımdı. Türk’lüğün dışına çıkması yetmiyordu. Zira Kürt de Müslüman’dı. O hâlde Müslümanlığın dışına çıkması gerekiyordu. Hem “sünnetsiz Ermeni’nin hainliği”nden daha makul ne olabilirdi?
Bugün Öcalan kendisine Ermeni diyen devletle bir barış süreci yönetiyor. Devlet kendisine “sayın” denmesine tahammül etmezken, devletle muvafık hâle gelir gelmez, tedrici olarak kahraman hâline getirilmeye başlandı. (Üniversite yıllarından bir arkadaşının hatıraları üzerinden Risale-i Nur sohbetine gitmesine ramak kalmış bir Nurcu bile yapılıyordu.) Bugün itibariyle Öcalan biz’e dâhil olmuş gerçek bir halk önderi olarak devletin kutsallık panteon’una bir aziz olarak girmiş bulunuyor. Bu yerin şimdilik İmralı gibi bir ada olması bu gerçeği değiştirmiyor.
İlginçtir, Öcalan yıllarca AK Parti’yi hakiki bir muhatap olarak göremedi. Çünkü devletin terörize ettiği çoğu Kürt gibi devlete karşı gizli bir hayranlık duyuyordu ve devletçe muhatap alınmayı önemsiyordu. Ama dindarlar onun gözünde kendi gibi garibanlardı, devletin kendisi olamazlardı. Onlarla mı tarih yazacaktı? (Türkçe bilmeyen hastasına Kürtçe konuştu diye, ‘beni hakiki bir doktora götürün bu adam Kürtçe konuşuyor, doktor olamaz’ diyen bilinci yaralı Kürt hasta gibi) Öcalan da uzun süre dindarların devletin sahibi olma ihtimaline inanamadı, onları devlete yakıştıramadı. Halen de MİT’e gösterilen saygının temelinde devletin bir Kürt açısından büyüsü kaçmamış kısmına duyulan korkuyla karışık hürmet duygusu var diyebiliriz.
Eski bir örgüt lideri aziz hâline gelirken, eskiden devletin çok hürmet ettiği bir cemaat lideri Hocaefendi de hazmı güç haşin bir profanasyon’la azizlikten azledildi. Herhalde propaganda ekipleri yakında Gülen için “örgüt elebaşısı” tabirini de kullanırlar. Zira Gülen için şunlar söyleniyor: “Gülen gizli bir Ermeni, gizli bir Hıristiyan ve gizli bir kardinaldir. Papa tarafından Türkiye’nin gizli kardinali seçilmiştir.”
Devlete hürmet boşuna değilmiş. İstediğini aziz, istediğini hain edebiliyor. Gülen’in de üreticileri arasında olduğu Türk muhafazakârlığının devleti kutsayan ne kadar kirli efsaneleri ve kullanışlı yalanları varsa (devlete itaat, dış düşmanlar, Yahudi ve Hıristiyan düşmanlığı, vatana ihanet vs. vs.) hepsi bugün dönüp Gülen ve cemaatinin üzerine çamur gibi atıldı ve üstüne milliyetçi duygular zamkıyla yapıştı. Cemaat’in bugün bu tutarlı muhafazakâr yalanlardan ne kadar tiksindiğini tahmin etmek zor değil. Demek ki anlaşılması için bazı şeylerin başa gelmesi gerekiyormuş. AK Parti’nin Cemaat’le birlikte PKK için dün söylediklerinin neredeyse aynısı bugünAK Parti ve PKK tarafından Cemaat için söyleniyor. Bu bir tesadüf değil: Devlette devamlılık esastır!
Bir süredir, çeşitli Nurcu gruplardan Gülen Cemaati’ne büyük bir tepki var: Devlete karşı gelinmez, hükümetle çatışılmaz diye. Devlete hürmetleri hükümetçe başarılı bir şekilde istismar edilen bu ortodoks Nurcuların aksine Gülen grubundakiler devletin aslında tabir caizse kıçıkırık bir organizasyon olduğunu biliyorlar. Çünkü yakın zamana kadar devletin sahiplerinden biriydiler. Diğerleri ise kendilerine sempatiyle yaklaşma nezaketi gösteren bir devlete ilişkin mistifikasyonu aşamamanın tatlı heyecanı içindeler. Bazıları devleti aşarken, bazıları daha yeni devlete varıyor. Muhafazakârlığa taze kan sevkiyatı ise devam ediyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.