24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

ERDOĞAN’IN PUTİN’E MESAJI: İLERİ ADIM MI, KURNAZLIK MI?

Hakan Aksay

16 Haziran 2016 Perşembe 08:48

Türkiye ile Rusya arasındaki kriz gelecek hafta yedinci ayını doldurmuş olacak.

Bu süre içinde taraflar arasında herhangi bir yakınlaşma sağlanamadı.

Ancak son haftalarda konu, birçok farklı yoruma kapı aralayabilecek bazı gelişmelerle daha sık gündeme gelmeye başladı.

Ne oldu son haftalarda?

24 Mayıs’ta Türkiye’de yeni hükümet kuruldu. Ankara’nın, Rus uçağının düşürülmesindeki sorumluluğu, eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun üzerine atarak Moskova’yla ilişkileri düzeltme yolunda girişimlerde bulunabileceği beklentisi doğdu.

27-28 Mayıs’taki Yunanistan ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in – her ne kadar Türkiye ve uçak krizi ile ilgili daha önce söylediklerini bir kez daha tekrarlasa da – eskisine göre daha sakin ve yapıcı bir vurgu kullanması dikkat çekti.

Daha sonraki günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dâhil bazı üst düzey yöneticilerden Rusya ile ilişkilerin iyileştirilmesi isteğini vurgulayan çeşitli açıklamalar geldi.

Bu arada yaşanan bir dizi gelişmeyle Türkiye ile Avrupa Birliği’nin, özellikle de “geleneksel müttefik” Almanya’nın ilişkileri çıkmaza girdi.

Ve nihayet önceki gün, 12 Haziran Rusya Günü (Egemenlik Bayramı) nedeniyle Erdoğan’ın Putin’e, Başbakan Binali Yıldırım’ın ise mevkidaşı Dmitriy Medvedev’e kutlama mesajı gönderdikleri ortaya çıktı. Erdoğan’ın mesajında özellikle Rusya ile ilişkilerin “yeniden hak ettiği düzeye çıkması” temennisinin altı çizildi.

Özür dilemeden ‘diplomatik atak’

Erdoğan’a yakın gazeteler, söz konusu mesajları “Diplomatik atak”, “İlişkilerde yeni başlangıç”, “Rusya ile ilk temas” gibi başlıklarla abartarak sunmakta geç kalmadılar.

Rusya medyasının bir bölümünde ise “Erdoğan’ın aklındaki Batı, yazdığı mektubun adresi Moskova”, “Özür dilemeden olmaz”“Zor durumda kalan Erdoğan tavrını değiştirdi” türü yorumlar göze çarpıyordu.

Pusulaları ters yönleri gösterse de, bence bu iki grubun ortak bir özelliği var: Sonuna kadar liderlerinin (Erdoğan’ın ve Putin’in) arkasında olmak. Hal böyle olunca üzerinde konuşulduğu izlenimi oluşan Türkiye-Rusya ilişkileri doğal olarak geri planda kalıyor. Bir başka deyişle, tek bir tarafı yüzde yüz haklı göstererek krizden çıkış yolu gösterenlerin iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi yolunda ciddi bir kaygı taşıdıklarından pek emin değilim.

Şu ana kadar Moskova’dan gelen tek resmî tepki olan Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov’un açıklamasında da, Rusya’nın Türkiye’yle ilişkilerin düzeltilmesini istediği, ancak bunun yolunun özür ve tazminattan geçtiği, Erdoğan’ın 12 Haziran mesajının “maalesef protokol ötesi içerik taşımadığı” değerlendirmesi vardı.

Erdoğan ve Yıldırım’ın birdenbire Rusya Günü’yle ilgili olarak büyük bir coşku hissederek protokol mesajları yazmaya girişmedikleri ortada. Onlar, kendi düşüncelerine göre “çok etkili bir siyasi adım” atıyorlar. Ancak adımın ne kadar etkili olup olmadığını zaman gösterecek.

Bu noktada yazının başlığına yerleştirdiğim iki soruya kendi cevaplarımı vereyim:

Erdoğan’ın Putin’e mesajı, ikili ilişkiler açısından ileri bir adım mıdır? Yoksa bir kurnazlık hamlesi midir?

Ben her iki soruya da “evet” cevabını veriyorum. Erdoğan böylelikle Putin’e “Haydi gel barışalım” mesajını aracı kullanmadan, doğrudan yazdığı mektupla vererek “stratejik bir jest” yaptığı kanısında. Mesajın onun düşündüğü kadar önemli olduğunu düşünmesem de, hiç değer taşımadığını savunacak değilim.

Erdoğan’ın mesajı, 24 Kasım 2015’ten sonra, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la 3 Aralık'taki görüşmesinde dile getirdiği “ortak komisyon kurarak krizi çözmeye çalışma” önerisinden başlayarak Ankara’nın bugüne kadar attığı adımlar arasında en önemlisi olarak görünüyor. Bu açıdan Kremlin’in mesajı es geçeceğini sanmıyorum.

Ancak Ankara, Moskova’yı anlamamakta ısrar ediyor. Daha önce “uçak olayının büyütülmesi”, “iki pilot için Türkiye’nin feda edilmesi”, “bir pilot hatası yüzünden ilişkilerden vazgeçilmesi” gibi son derece isabetsiz yorumlarla Rusya’ya seslenen Erdoğan, şimdi de “Gel, geçmişin üzerine bir sünger çekerek eski güzel günlerimize dönelim” çağrısında bulunuyor. Ve bu çağrının başarılı olabileceğini sanıyor.

Burada kuşkusuz Erdoğan’ın Putin’in kendisinden beklediği üç talebe (özür, suçluların cezalandırılması, tazminat) hiç değinmeden meseleyi parlak bir “bayram mesajı” ambalajında çözmeye çalışması, altı özellikle çizilmesi gereken bir “kurnazlık” girişimidir.

İyi güzel de, sen neden Rus askerî uçağını vurdun? Amacın neydi? Ve sonuçta eline ne geçti (siyasi ve ekonomik sıkıntılardan başka)? Artık uluslararası siyasette kimseyi etkilemeyen “angajman masalı”na başvurmadan bunu bir açıklayamaz mısın?

Erdoğan bu tür sıkıcı konulara girmek ve iç politikadaki “tanrısal imajı”na zarar vermek istemiyor. O hiç yanılmaz, hata yapmaz. Dolayısıyla Rusya’ya “ilişkileri düzeltelim” diyorsa karşı taraftan beklediği sadece ilişkilerin düzeltilmesidir, “Sultan’dan hesap sorulmaya kalkışılması” değil.

Rusya’nın ve Türkiye’nin sorumluluğu

Bu köşede 24 Kasım’dan itibaren Türk-Rus krizi üzerine birçok yazı yazdım. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Rus uçağının düşürülmesindeki büyük hatasını tekrar tekrar eleştirdim. Bununla birlikte krizin dallanıp budaklanmasında, ekonominin birçok alanına yayılmasında, kültür, eğitim, spor, insani ilişkiler gibi boyutlara kadar büyütülerek tablonun iyice karartılmasında, medyanın düşmanlaştırma aracı olarak kullanılmasında Rusya’nın sorumluluğu olduğunu da defalarca vurguladım.

Son aylarda yaptığım Moskova ziyaretlerinde görüştüğüm önemli bazı Rus otoritelerden “Türkiye ile ilişkiler eski haline dönmese bile, en azından daha normal bir düzeye getirilmeli, siyasi-askerî gerginlik ortadan kaldırılmalı” analizini çok kez duydum. Ama bunlar genellikle – Putin’i kızdırmamak adına – yüksek sesle dillendirilmeyen görüşlerdi.

Ancak sanırım seyrek de olsa medyada bu tür yaklaşımların en azından bir bölümü görülmeye başlandı. Örneğin, son dönemde Rusya Dışişleri’nin en önemli danışmanlarından biri olan, politolog ve Global Politikada Rusya Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Fyodor Lukyanov, dün Erdoğan’ın mesajını yorumlarken, özür dilenmesi talebiyle ilgili olarak “özür dileyenin kendini küçük düşürülmüş hissetmeyeceği bir formülasyon” gerektiğinin altını özellikle çiziyordu.  

Moskova’da kimileri açısından geçen yılın sonlarındaki beklentiler, Türkiye’ye yönelik yaptırımların Erdoğan’ı iktidardan düşüreceği hayalleriyle birbirine karışmıştı. Şimdi böyle bir mekanizmayla iktidar değişikliğinin olmayacağı görüldü, ancak bazıları için hâlâ “Erdoğan’ın diz çökerek özür dilemeye zorlanması” gibi bir hedef varlığını koruyor. Bu hedef doğrultusundaki diretme çabaları ise, ikili ilişkilerin iyileştirilmesinin önündeki engellerden biri durumunda.

Türkiye özür dilemeli. Ama bunun farklı yolları olabilir. Cumhurbaşkanı değil, Başbakan veya bakan ya da askerî yönetici düzeyinde bir inisiyatif gerçekleşebilir. Sorumluların cezalandırılması ve tazminat konusunda adımlar atılabilir. En azından bir süreç başlatılabilir. Bu konularda Kazakistan, Azerbaycan, Belarus ve/veya başka devletlerin arabuluculuğu gündeme gelebilir; şimdiye kadar arabulucu kabul etmeyen Rusya’nın tavrını yumuşatması gerekir.

Ben artık ikili ilişkilerin kolay kolay 24 Kasım öncesine dönemeyeceğini düşünenlerdenim. En azından yakın yıllarda ve liderlerin değişmemesi halinde bu konuda iyimserlik için bir neden göremiyorum. Ancak en azından yedi aylık tehlikeli gerginliğin ortadan kalkmasının, sıradan insanların, ailelerin, iş dünyasının, aydınların, kültür ve bilim insanlarının, öğrencilerin bu işten gördüğü zararın kısa sürede ortadan kaldırılmaya başlanmasının mümkün olduğunu savunuyorum.

Bunun için öyle bir veya birkaç girişim falan değil, onlarca, belki yüzlerce adım gerekiyor. Ve bu adımlar karşılıklı olarak atılmalı.

Bu arada “kurnazlık” konusunda son bir ek yapayım. Eğer Ankara, Moskova ile ilişkilerin düzeltilmesini gerçekten istiyorsa bir dizi siyasetini acilen gözden geçirmek zorunda. Mesela, son dönemde Kafkasya, Orta Asya, Ukrayna-Kırım, Karadeniz gibi bölgelerde başlattığı “Rusya’yı rahatsız etme potansiyelinin sergilenmesi girişimlerini”. Ve hiç kuşkusuz, en başta ve her şeyden önemlisi, 5 yıldır herkese felâket getiren Suriye politikasını.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.