ERDOĞAN’I ŞİMDİ DESTEKLEYİN
Ahmet Altan-
14 Eylül 2011 Çarşamba 12:00
Başbakan Erdoğan, Ortadoğu’da çok başarılı bir geziyi sürdürürken gündeme “PKK-MİT görüşmelerinin” bantları düştü.
Arap “sokaklarının” Arap “saraylarını” yıktığı bir dönemde Erdoğan “sokakların” liderliğine oynayarak Ortadoğu’da kendisine büyük bir destek ve prestij yarattı.
Her politika gibi bu politikanın da artıları ve eksileri var elbet.
Ortadoğu’nun liderliğini üstlenip Batı’yla ilişkilerinde büyük bir pazarlık gücü kazanırken, henüz “içerdeki” sorunlarını çözememiş bir ülke olarak çok da fazla düşman yaratıyor “sokakların” sevdiği sert çıkışları ve girdiği liderlik mücadelesiyle.
Sağlam bir ekonomi “en güçlü” yanı Erdoğan’ın, Kürt meselesi de “en zayıf” yanı.
Erdoğan başladığı işi bitirebilse ve Kürt sorununu bir çözüme kavuşturabilseydi, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın Ortadoğu’daki liderliği “demokrasi” çimentosuyla tahkim edilmiş olacaktı.
Bunun eksikliği şimdi ciddi bir zaaf yaratıyor.
Doğru, Erdoğan bu sorunu çözemedi, girişimlerini bir sonuca eriştiremedi ama gündeme düşen “PKK-MİT” görüşmeleri, Başbakan’ın bu konuda “gerçek bir lider” vizyonuna sahip olduğunu ortaya koydu.
Haber sitelerine düşen bu kayıtlardaki konuşmalar, sanırım “ucuz bir muhalefet” anlayışı tarafından kıyasıya eleştirilecektir.
Hâlbuki, bu konuşmalar Erdoğan’ın gerçekten büyük bir alkışı hak ettiğini gösteriyor.
Hem kendisi hem de ülkesi için arzuladığı “liderlik” için Kürt sorununun önemini kavradığı ve bu konuda “milliyetçi önyargılardan” sıyrılabildiğini PKK’ya temsilci göndermesinden anlıyoruz.
Üstelik bu temsilciler, sorunun çözümü için pazarlık alanını çok geniş tutuyorlar.
Eğitimi belirleme hakkının belediye başkanlarına tanınmasından Öcalan’ın serbest kalmasına kadar her konuyu masaya koyuyor Erdoğan.
Kürtlerin “hayati” gördüğü her konunun, anadilde eğitimin, Öcalan’ın serbest kalmasının, özerkliğin, PKK’nın siyasete katılmasının rahatça konuşulduğu ve bunların kabul edilebileceğinin açıkça söylendiği bir “müzakere” sürecinin neden ve nasıl sona erdirildiğini bütün Türklerle Kürtlerin birlikte sorması gerekiyor bence.
Bu konular pazarlık masasının üstündeyken neden görüşmeler yerine savaşın şiddetlenmesi tercih edildi?
Kandil’den İmralı’ya, İmralı’dan Kandil’e gönderilen mektupları bizzat MİT Müsteşarı götürüyor “güven ortamını” ve barışı sağlayabilmek için.
Üstelik bu görüşmeler daha geçen yıl yapılıyor.
Ben, Kürt siyasetçilerinin bu müzakerelerden, hangi konuların nasıl masaya konduğundan haberleri var mıydı çok merak ediyorum.
Müzakere yolu böylesine açıkken neden savaş yoluna sapıldığını da pek anlayamıyorum.
Görüşmelerde, “silahla ve şiddetle” açılması gereken bir tıkanma, bir inatlaşma, bir hak inkârı görülmüyor, öyleyse neden silahlar bu kadar çok patlıyor?
Niye insanlar ölüp duruyor?
“Şiddet tabii olacak, şiddetten başka yol yok ki” diyen Kürt ve Türk aydınları, bilmiyorum bu konuşma metinlerini okuduktan sonra da “şiddetten başka yol olmadığına” ve şiddeti desteklemek gerektiğine olan inançlarını sürdürecekler mi?
MİT Müsteşarı’nın da söylediği gibi Başbakan Erdoğan bu müzakereleri sürdürürken “büyük” ve saygı duyulacak bir risk alıyor.
Türk ulusalcıları, bu “riski” ona ödetmek için ellerinden geleni yapacaklardır.
Karşılaşacağı bu saldırıda kim onu destekleyecek?
“Apo’nun serbest kalmasının ve PKK’nın siyasete katılmasının” konuşulduğu müzakereleri sürdüren AKP’yi her nedense “barışın önündeki tek engel” olarak tanımlayan Kürt politikacılarının, bu konuşmaları okuduğumuzda barışı en çok isteyen “Türk politikacısı” olduğunu gördüğümüz Erdoğan’a destek olacaklarını sanmam.
Destek olacak olsalardı, bu müzakerelerin devamını sağlayacak politikalar izlerlerdi.
Ben, içlerinde derin bir “milliyetçi” damar taşıyan AKP tabanının, bu olayda Erdoğan’ı sonuna kadar desteklemeleri ve onu yalnız bırakmamaları gerektiğine inanıyorum.
Çok istedikleri o “bölge liderliğine” giden yolun demokrasiden ve barıştan geçtiğini gören Erdoğan’a sahip çıkarlar, desteklerler ve alkışlarlarsa, Erdoğan PKK’nın sertliğine cevap verirken barış çalışmalarını da sürdürebilir.
Kürtler ve Türkler için en hayırlı sonuç da böyle müzakerelerle alınır.
Başkasını bilmem ama ben Erdoğan’ın bu müthiş girişimini, olağanüstü cesur liderliğini, vizyonunu hayranlıkla selamlayıp bütün gücümle destekliyorum.
Dilerim bu barış yolundan her şeye rağmen vazgeçmez.
Savaşla değil barışla “liderliğini” mühürler ve Kürt’üyle Türk’üyle bütün toplumun yolunu açar.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.