ERDOĞAN NE YAPIYOR?
Etyen Mahçupyan
12 Ocak 2018 Cuma 13:00
Bahçeli’nin aday olmama ve Erdoğan’ı sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde değil, sonraki beş yıl boyunca da ‘bila bedel’ destekleme vaadi, beklendiği üzere hemen karşılığını buldu. İki liderin dili o denli benzeşikti ki, bunun müşterek bir hamle mi olduğu, yoksa zaman içinde Erdoğan ve Bahçeli’nin gerçekten birer ruh ikizine mi dönüştüğünü irdelemekte zorlanabilirsiniz.
Erdoğan’ın da temel hedefi “Geçmişte partimiz çatısı altında olup da bugün dışarıda başka havalarda gezen” diye tanımladığı kişilerdi. Bunların AK Parti ile ilgili söz söyleme hakkının olmadığını öne sürdükten sonra şöyle devam etti: “Bunlar AK Parti olarak milletimizle birlikte verdiğimiz hayati mücadelede en küçük desteklerini görmediğimiz, karşı saflarda silüetleri beliren kişilerdir… Bu birlikteliği, beraberliği, dayanışmayı zedeleyenler bilsinler ki artık bu kervanın samimi yolcuları değildir. Biz bu yola çıkarken ahdederek çıktık. Bu ahitle çıkarken de sadakatin aslolan bir kavram olduğunu bilerek çıktık. Bu trenden düşenler, düştükleri yerde kalırlar… Siz hiç merak etmeyin. Türkiye’nin istiklali için hayatını ortaya koyarak çalışanlarla dikensiz bahçelerde kendi ikbali için yollara düşenlerin farkını milletimiz çok iyi biliyor.”
***
Bunlar gerçekten de ağır sözler. Karşıda bir muhatabın olmaması, belirsiz bir hedefe doğru kör ateş yapılmasının siyasi anlamı da ağır: Erdoğan, AK Parti tabanına hitap edebilecek bir adayın çıkmasından bariz şekilde çekiniyor. Öyle ki partiyi kontrol altında tutarken, kendi tercihleriyle uyuşmayan herkesin partiden uzak kalmasını istiyor ve sadakati de bu çerçevede tanımlıyor. Diğer deyişle muhafazakar kesimde ‘kaçak’ olmasın diye uğraşıyor. Ama kullanılan dil o denli orantısız ki, dinleyenler böyle bir kaçağın ‘yakın ve açık’ bir tehlike teşkil ettiğini hemen anlıyorlar.
Söz konusu tedirginlik ve tepkisel duruşun dayandığı gerçek, saha çalışmalarında kendisini göstermeye başlamış durumda. Parlamento için sorulduğunda, toplumun yüzde 25-30 oranının kararsız olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanlığı alternatiflerinde de aynı oranda kişi ‘mevcut hiçbir lideri’ beğenmediğini söylüyor.
Diğer değişle şu anki kararsızlar ve mevcut liderleri beğenmeyenler sandığa gitmezler ise, iktidar cenahı için sorun yok. AK Parti artı MHP oyların yüzde ellisini aldığı gibi, Erdoğan da en az yüzde altmışla ilk turda seçilebiliyor. Ama ya mevcut cumhurbaşkanı adaylarının dışından, ‘hiçbir lideri beğenmeyen’ kesimin oyunu alabilecek bir muhafazakar aday çıkarsa? Böyle birinin parlamento seçimlerinin yönünü de etkileme şansı olması bir yana, Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engelleyebilir ve hatta ikinci turda seçimi de kazanabilir…
Şu an için böyle bir adayın çıkma ihtimali yüksek değil. Ama anlaşılan o ki iktidar açısından riskler o denli yüksek ki bu yönde en ufak bir ihtimal bile şimdiden, seçime neredeyse iki yıl varken engellenmek isteniyor. Bu denklemdeki kritik veri, mevcut liderleri beğenmeyenlerin içinden hiçbir seçimde oy vermeyen veya kronik reddiyeci olan vatandaşları bir kenara bıraktığımızda, geriye kalan ‘siyaset küskünlerinin’ önemli oranda AK Partili olması…
***
Bu veriler ışığında Erdoğan da kendi hedefleri açısından belki de en akıllıca olanı yapıyor. Bir yandan MHP’nin yüzde beş oyunu yanında tutarak siyaseti domine ediyor, diğer yandan da muhafazakar bir adayın çıkma şansını bloke etmek üzere, siyaset alanını tümüyle ideolojik hale getirmekten ‘uyarı’ salvoları atmaya her türlü aracı kullanıyor.
Bu tehdit algısı iki partiyi ve iki lideri kısa zamanda toplum nezdinde tekleştirecektir. Kendilerini ‘yerli ve milli’ diye adlandırmanın, tüm rakipleri ‘gayrı’ yerli ve milli yapacağını umma üzerine kurulu bir stratejinin iki yıl daha sürdürülmesinin maliyeti ise şimdilik gündemde gözükmüyor. Çünkü alternatif aday çıkmazsa maliyet de yok diye düşünülüyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.