22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır4°C
  • Ankara7°C
  • İzmir13°C
  • Berlin5°C

ERDOĞAN GELMEDEN WASHİNGTON

Aslı Aydıntaşbaş

31 Ocak 2013 Perşembe 07:30

Birkaç gündür Washington’dayım. ABD başkenti, ”İkinci Obama dönemine” hazırlanıyor; aynı bizde kabine değişikliği öncesinde olduğu gibi her köşede ”Kim gider, kim kalır?” kulisleri var. Aslında geliş sebebim, Center for American Progress isimli bir düşünce kuruluşunda Türkiye konulu bir toplantı. Ama gelmişken, yönetimden düşünce kuruluşlarına kadar şehrin havasını da koklamaya çalıştım.

Bakın gördüklerim...

SURİYE’YE BULAŞMA NİYETLERİ YOK: Başbakan Erdoğan, aslında kasımda yeniden seçildiği günden itibaren Obama’dan randevu bekliyor, Amerikalılar ”daha hükümet yeni kuruluyor” diyerek hafif ağırdan alıyorlar. Ama ağırdan almalarının asıl nedeni, Suriye. Başbakan doğal olarak buraya geldiğinde, ”Suriye böyle gitmez. Bir şeyler yapmanız lazım” diyecek. 60 bin ölüm, günlük katliamlar ve sınırımıza yığılan mültecilerle Suriye’deki iç savaş, Türkiye için büyük bir sıkıntı. Obama yönetiminde ise Suriye konusunda elini taşın altına koyup herhangi bir alanda “bir şeyler yapma” eğilimi yok. Dışarıdan seyretmekle yetiniyorlar. Bu şehirdeki atmosfer, ”Ya çok yazık ama bu kanlı iç savaşa bulaşamayız.” Amerikalılar, şu ana kadar, insani yardım ve yurtdışındaki muhaliflerle birkaç toplantı dışında Suriye’deki savaşın gidişatını değiştirecek herhangi bir adım atmadılar. Peki, Erdoğan Obama’yı daha aktif olmaya ikna edebilecek mi? Emin değilim.

CHP’DEN ÜMİT KESİLMİŞ: Daha yakın zamana kadar bu şehirde Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiği ”Yeni CHP’ye” yönelik bir ümit vardı. Gördüm ki Washington ahalisi CHP’den tamamen ümidini kesmiş. Bu aralar BDP, CHP’den daha fazla ilgi çekiyor. CHP’de Faruk Loğoğlu, Rıza Türmen, Şafak Pavey, Binnaz Toprak gibi yeni isimlerin gelmesiyle açılan kredi, yerini bir ‘CHP’yle olmuyor’ havasına bırakmış. Anladığım kadarıyla bardağı taşıran damla CHP’de yükselen ulusalcılık ve Amerikan karşıtlığı olmuş. CHP’nin sürekli ‘şikâyet eden’ görüntüsü, Türkiye’nin kendi güvenliği için talep ettiği Patriotlarla ilgili ortaya attığı komplolar (‘İsrail için’) bu kentte ciddiye alınmasına engel hale gelmiş.

ERDOĞAN DEYİNCE GÜLÜMSEME AMA...: Tayyip Erdoğan, Obama yönetimi için hâlâ Ortadoğu’daki en yakın müttefik, Türkiye’deki tek muhatap. Tabii burada herkes Erdoğan’ın ‘otoriterleşme’ sinyali taşıdığını teslim ediyor. Ak Parti ve Erdoğan’la ilgili eski ‘romantizm’ yok. Başbakan’ın Muhteşem Yüzyıl’dan, Şanghay Beşlisi’ne kadar yaptığı açıklamalar, müstehzi bir gülümsemeyle karşılanıyor. Ama günün sonunda Obama yönetimi, Erdoğan’ı bölgenin en istikrarlı ve en Batılı ülkesindeki en güçlü lider olarak, yani ‘doğal partner’ olarak görülüyor .

MALİKİ’DEN VAZGEÇMİYORLAR: Ankara açısından, sadece Suriye değil Irak konusunda da Washington’la görüş ayrılığı var. Erdoğan geçmişte Obama ile telefon görüşmelerinde, Davutoğlu da ikili toplantılarda Irak Başbakanı Nuri el Maliki’den yakınarak Maliki’nin ‘tek adam liderlik tarzının’ Irak’ta istikrarsızlık ve kaos yaratacağı uyarısı yapmıştı. Amerikalılar hiç üstüne alınmıyor. ”Ne yapalım alternatifi yok” diyorlar. Irak’ın yeniden manşetlerde olmasını, Bağdat’taki yapının parçalanmasını istemiyorlar. İç savaş gibi olağanüstü bir durum olmadıkça, Obama’nın ikinci döneminde de Maliki’den kolay vazgeçeceğini sanmam.

OBAMA’NIN İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ YOK: Aynen Avrupa’da olduğu gibi, bu şehirde de Türkiye artık ”eksik-demokrasi” olarak görülüyor. Özellikle ifade özgürlüğü ve cezaevindeki gazeteciler konusu, çoktan karara bağlanmış: Türkiye’de demokratik muhalefet alanının daraldığı ve otoriterleşme eğilimi olduğunu, burada bir önkabul. Ancak bu durum, Obama yönetimi açısından öncelikler listesinin alt sıralarında. Ara sıra, âdet yerini bulsun diye şikâyet etseler de, Türkiye’de insan hakları konusunda bir baskı yapma eğilimi yok.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.