ENERJİ BAKANI GELEMEDİ AMA BEN ERBİL’DEYİM
Aslı Aydıntaşbaş
06 Aralık 2012 Perşembe 06:18
ERBİL
İyi ki özel uçağım falan yok! Ha kötü mü olurdu, diyeceksiniz. Ama bakın özel uçağım olsaydı ya da devletin mühim bir bakanı olsaydım, dün kuş misali Erbil Havaalanı’na inemeyecek, bugün bu satırları yazamayacaktım.
Erbil’e özel uçakla gelişi son anda Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin kaba müdahalesi yüzünden engellenen Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın aksine, ben tarifeli uçakla geldim.
Tam bir yıl önce aralık ayında yine buradaydım. Hatta bu satırları, aynı otelin aynı katından yazıyorum. O sefer, Maliki’nin fevri bir hamlesiyle bir anda ‘terörist’ ilan edilip Kuzey Irak’a kaçan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El-Haşimi ile röportaj için gelmiştim. Erbil’de konuştuğum Türkiye’nin genç ve başarılı başkonsolosu Aydın Selcen, bana bölgedeki dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu anlattığında, içimden ‘Yok daha neler!’ demiştim. Bu kadar petrol varken, kim neden kavga etsin?
Ama Başkonsolos haklı çıktı. Bir yıl sonra aralık 2012’de Erbil’deki otel odamdan gördüğüm manzara, Irak’tan doğrulan namlunun bu sefer Sünniler değil Kürtlere yöneltildiği. Mesut Barzani’nin Bağdat’a yolladığı ‘arabulucu’ heyet, dün eli boş döndü. Barzani, Bağdat’ın Kerkük’e askeri birlik göndermesini ”illegal, anayasaya aykırı ve provokatif” diye tanımladı.
Bu iş sanırım karakolda bitecek...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da geçenlerde Brüksel yolunda Cengiz Çandar’a yaptığı değerlendirmede, Bağdat-Erbil gerginliğinin Suriye’deki gelişmelerden bile daha kaygı verici olduğunu söylemiş. Davutoğlu’na göre Irak’taki gelişmelerin bir ”Arap-Kürt savaşına dönüşme” potansiyeli var.
Peki bu gerilimli siyasi tabloyla, iştah kabartan ekonomik tablo arasındaki tezadın Türkiye için anlamı ne?
Malum, İstanbul’dan Erbil’e gelmek, artık neredeyse iç hat seferi kadar kolay. Burası Amerikalıların ‘Boom town’ dediği cinsten, ticari olarak ‘patlayan’ bir şehir. Bir yıldır gelmemiştim, şimdi daha yüksek binalar, daha da dev inşaatlar, daha çok ticaret, tanıdık markalar ve her tarafta bizden işadamları var.
Lokantacısından petrolcüsüne, ‘Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ Türkiye’den gelen müteşebbisler için altın fırsatlarla dolu. Türk dış politikasının en akıllıca hamlelerinden biriydi son yıllarda Kuzey Irak’la yakınlaşmak. İlginçtir, buradaki yerel yönetimin ulus-devlet yaratma çabası, Türkçe konuşan Kürtlerin yaptıkları kadar göze batmıyor. Türk milliyetçileri bile Neçirvan Barzani’ye hayran. Erbil’de geçen yıla kıyasla daha fazla Türkiye’yle ‘ortak kader’ vurgusu var. Sırada dev enerji yatırımları var. Milliyetçilik değil ortak çıkarlar konuşuyor bu ilişkide. Alan memnun, satan memnun. Halklar da fayda görüyor.
Kısacası Kürtler Bağdat’tan uzaklaştıkça, Türkiye’ye yakınlaşıyor.
Her zaman söylüyoruz; Türkiye ya büyüyecek ya küçülecek. (Tabii resmi sınırları değiştirmekten söz etmiyorum) Tarih doğal akışına bırakılır, dışarıdan müdahale olmazsa, büyüyecek.
Maliki’yi çıldırtan belki de bu. Stratejik anlamda nihayetinde olacak olan, Bağdat’ın aradan çıkmasıyla Kuzey Irak’taki petrol ve doğalgaz rezervlerinin Türkiye’ye doğru akması. İnanın günün birinde olacak.
Tek mesele, kanlı mı kansız mı?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.