17 Mayıs 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır25°C
  • Ankara22°C
  • İzmir29°C
  • Berlin27°C

‘ECEL’ BURADA İŞSİZ KALIR

Murat Belge

04 Aralık 2012 Salı 07:17

Nasıl bir ülke burası?

Bin tane farklı cevap verilebilir böyle bir soruya; biri de doğru olabilir. “Ülke” diyorsak, elbet karmaşık olacak. Onun için belki soruya daha tanımlı bir biçim vermek gerek. Nasıl “nasıl” yani?

Bu ülkenin “ölüm”le nasıl bir ilişkisi var diye sorayım o hâlde.

Örneğin birileri gitmiş Silivri’de toprak kazıyor, kemik buluyor, hırka buluyor. Niye oradalar? Çünkü bir eski polis, öldürdükleri bir sosyalist genci oralara gömdüklerini söylemişti, ama o zaman yapılan kazılarda bir şey bulunamamıştı.

Uğur Mumcu’nun dul eşi kitap yayımlıyor, eşinin öldürülmesinden sonra kendisiyle konuşulanları anlatıyor; bir yığın şüphe uyandıracak sözler, ipuçları. Ama bir şey yapılmamış, üstü örtülmüş.

Uğur Mumcu’nun öldürülmesi denince Aksoy, Üçok, Dursun, Emeç... böyle bir dizi benzer cinayet akla gelir... Kışlalı, Hablemitoğlu diye devam eder.

Tabii 1977’nin 1 Mayıs’ı bir başka olaydır. Başka bir cinayet üslûbu sahneye konmuştur orada. Bugün de orada ne olduğuna dair net bir bilgimiz veya fikrimiz yok.

12 Eylül öncesinin cinayetleri... Haftada bir, tanınmış birinin vurulduğu bitmez tükenmez bir dizi: profesörler, yazarlar, tabii ayrıca öğrenciler, sosyalist olmuş gençler. Doğanay’ı, Tütengil’i, Türkler’i, Karafakioğlu’nu, savcıyı, polis müdürünü öldürenler kimlerdi? Bilmiyoruz. Server’i öldüremeyip sakat bırakan kimdi? Bilmiyoruz. Daha yakınlarda Gaffar’ı öldürenleri de bilmediğimiz gibi.

Bilsek de ne oluyor zaten? Ankara’da yedi TİP’li genci öldürenler arasında Çatlı vardı. Görünüşe göre, bir kazada öldü kendisi de. Onun adı çevresinde bir şüpheli ölüm kümesi daha.

Abdi İpekçi’yi öldüreni de muhtemelen biliyoruz. Hapisten çıkıp gitmişti; Papa’ya bulaşmasa şimdi Mallorca’da falan yaşıyor olabilirdi. Öyle olmadı ama burada sevgi gösterileriyle karşılandı.

Santoro, misyonerler, Hrant... Onları öldürenleri de biliyoruz. Bildiğimiz için zaten, kol kola girip fotoğraf çektirmek de mümkün oluyor. Ve işte “ombudsman” yapıyoruz, o kararı veren yargıçtan.

Sabancı’yı Sabancı’nın binasında vuruyorlar, vuranı hapiste vuruyorlar. O olay da öyle kapanıyor, gidiyor.

Şu saydıklarım, sayamadıklarımın yanında, devede kulak. Bu cinayet makineleri böyle işledikçe, zaten herhangi birinin eceliyle öleceğine inanamıyoruz.

Örneğin Turgut Özal... Eceliyle ölmüş olabilir mi?

Daha resmî bir açıklama yok ama bir “zehir” lafıdır gidiyor.

Zaten önceden tabancayla öldürmeye kalkışmışlardı. Ne oldu o olayın soruşturmasında? Kimbilir nerelere uzanıyordu ki Özal kendisi üstünü kapattı.

Eşref Bitlis? Kaza! Kaza da hiç inandırıcı değil. Nitekim yakınları inanmıyor.

Başka birçok subay var, ölümü şüpheli. Üstüne varıldıkça şüpheli bulgular çıkıyor.

Ve tabii Cumartesi Anneleri. Onların yıllardır hiçbir sonuç alamadan izini sürdüğü çocuklarının, yakınlarının adı sanı bu saydıklarım gibi bilinmiyor genellikle. Ama onların canları da, annelerinin yürekleri de, bu saydıklarımın canından ve yüreğinden farklı değildi.

Sahi nasıl bir ülke burası?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.