22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

ECDAT VE GERÇEKLER

Ahmet Altan-

09 Aralık 2012 Pazar 08:25

Kemalistler kendilerine göre bir “resmî tarih” uydurup halka seksen küsur yıl bunu ezberlettiler, aksini söylemeye kalkana da dünyayı zindan ettiler.

Bu “resmî tarihe” karşı çıkan muhafazakârlar da gerçekleri söylemek yerine başka bir “resmî tarih” uydurdular.

Bunların ikisi de devleti ve yöneticileri yücelten, onların hatalarını, günahlarını, kusurlarını saklayan yalanlardan oluşmuş “tarih” anlatımları.

Kemalistler, bir “diktatörlük” olan Atatürk dönemini aklamaya uğraşırken, muhafazakârlar da “halife” olan Osmanlı padişahlarını “pir-ü pak” göstermek peşindeler.

Herkes istediği tarihe inanabilir, herkes tarihi kendince yorumlayabilir.

Ama önce Kemalistler şimdi de muhafazakârlar kendi “uyduruk” tarihlerinin “gerçek” diye kabul edilmesini, aksine bir söz söylenmemesini istiyorlar.

AKP iktidarı, televizyon dizilerine karışmaya, “tarih çarpıtılmaz” diye yasa çıkartıp, tarihin sadece kendilerince doğru bulunan yalanlarını herkese zorla kabul ettirmeye kadar vardırdı işi.

Tarihle ilgili sadece “gerçekler” söylenecekmiş.

E, söyleyelim o zaman.

Çetin Altan
, on beş yıl önce basit ve açık gerçeklere dayandırarak Osmanlı’daki kanlı saltanatın tarihini anlatan, okunması kolay, ifadesi net bir kitap yazmıştı.

“Tarihin Saklanan Yüzü”
isimli kitabında öldürülen sadrazamlarla şehzadelerin hikâyesi vardı.

Altan, bugün yaşadığımız saçmalığı daha on beş yıl önceden teşhis edip yazmış:

“Osmanlı tarihi, üstünde belge belge çalışılmış ve tekrar tekrar işlenmiş berrak bir tarih değil.

Bunun bir nedeni tarihe karşı bilimsel bir meraktan yoksunluk. İkinci nedeni, geçmişi ille de günün siyasal rüzgârlarına uygun olarak yorumlamak zorunluluğu. Üçüncü nedeni de anlatım bozukluğu.”

Bugün yaşadığımız garabetin bundan daha iyi bir özeti var mı?

Şimdi gelelim bugünkü başbakanın, “Bizanslı hanımların” sevgiyle karşıladıklarını zannettiği Fatih Sultan Mehmet’e.

Önce İstanbul’un fethinde büyük rol oynayan Çandarlı Halil Paşa’yı boğdurarak başlıyor sadrazam kırımına.

Altan devamını şöyle anlatıyor:

“Fatih’le vezir-i âzamları arasındaki ilişki, yüz yılların ötesinden bakıldığında kanlı bir Walt Disney filmine benziyor.

Vezir-i âzamken kafasına çadırı yıkılarak azledilen Mahmut Paşa, işler sıkışınca yine vezir-i âzamlığa getirilir. Bu kez de kendisi seferdeyken, karısının ırzına Fatih’in ortanca oğlu Şehzade Mustafa geçer.

Mahmut Paşa kadını boşar ama Fatih’in emri üstüne yeniden nikâhlar.”

Rakamlarla söylersek Fatih döneminin dökümü ne?

“Fatih, kendi dönemindeki yedi değişik vezir-i âzamdan üçünü boğdurdu.

Bir tanesini hapsetti.

Sonuncusunu da yeniçeriler öldürdü.”

Fatih’in oğlu II. Bayezid, padişahlığı şerefine Edirne’de kurduğu içki meclisinde boğduruyor sadrazamı Gedik Ahmet Paşa’yı.

Onun oğlu Yavuz Selim, sekiz yıllık saltanatında üç vezir-i âzam öldürtüyor.

Vezir-i âzam Dukakin oğlu Ahmet Paşa’yı kendi elleriyle hançerledikten sonra kafasını kestiriyor.

Yunus Paşa’yı ise Mısır seferinden dönerken at üstünde güzel güzel sohbet ettikleri sırada bir lafına kızınca ani bir emirle oracıkta öldürtüyor, kafasını kestiriyor, öfkesi geçmediği için o kafayı üç gün yanında taşıyor.

Çetin Altan, “Bizim Osmanlı tarihi, peri padişahlarının öykülerine benzeyen, üstünde pembe hayaller kurulabilecek bir tarih değil....

Büyük bir imparatorluk ama hiç kimsenin can güvenliğinin bulunmadığı bir imparatorluk; ne vezir-i âzamların, ne şehzadelerin, ne de hünkârların...

Ve bitmez tükenmez iktidar kavgaları... Hem de ne kanlı kavgalar, ne karanlık kavgalar, ne kaypak kavgalar”
diyor.

Eğer AKP, televizyonlarda tarihin bütün gerçekliğiyle anlatılmasını isterse, ekranlardan kan damlar, kesilen kafalardan, bebekmiş ihtiyarmış denmeden öldürülen insanlardan geçilmez.

Ayrıca Osmanlı’nın aşk hayatı, AKP’nin umduğundan çok farklı çıkar ortaya.

O cenahta da çok değişik ilişkilere, çok gaddar hikâyelere rastlanır.

Tarihi, yazarlar, sinemacılar, televizyon dizileri çarpıtabilir, onları yorumlayabilir, isteyen bakar isteyen bakmaz.

Ama siyasetçiler tarihi çarpıtamaz, çarpıttıkları tarihi “tek gerçekmiş” gibi zorla halka kabul ettiremez.

Yalanları gerçekmiş gibi bize zorla kabul ettirmeye, onu bunu yasaklamaya çalışmaktan vazgeçsin AKP.

Seksen yıl yalanlarla dolu bir tarih dinledik, yeni “resmî” yalanlara hiç tahammülümüz yok.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.