26 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır3°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin9°C

‘DÜZELTMEK’ NE DEMEK?

Murat Belge

08 Ocak 2012 Pazar 09:04

Bugün (pazara yayımlanmak üzere) yazmayı düşündüğüm konu, bir rastlantı, Halil Berktay’ın bugün (cumartesi) çıkan yazısına tastamam denk düştü. Bunu benim ilk yazışım değil, birden fazla kere de işlemiştim. Bunu hatırlıyorum ama nerede, ne zaman, unutmuşum. Ama tartışmanın bu aşamasında, tekrar da olsa, bu konuya girmek gerekiyor.

“İlelebet mi” diye sormuş ya, Halil Berktay. Sorunsal işte o sorunsal. Buna “evet” diye cevap veriyorsanız, bu size “Marksist” unvanını bir kokart gibi takıp taşıma hakkını verebilir; ama gerçeklikle ilişkinizi kesmeniz koşuluyla. “Marksizm’iniz”in böyle bir Marksizm olmasını istiyorsanız, o da sizin bileceğiniz bir şey.

Yanılmıyorsam yetmişlerdeydi. Bir gün telefonla konuşmaktan öte bir kişisel ilişkim olmayan, ama yazılarını izleyip pek beğendiğim Gareth Stedman Jones dönemin parlak Marksist teori dergisi New Left Review’da bir makale yayımladı. “Geçmiş gün” derler ya... Bunlar hep flu belleğimde. Arayıp bulmam da çok vakit alır.

Konu “içsel” ve “dışsal” rektifikasyon’du. Bunu “düzeltme”, “ıslah”, “onarım” olarak alabilirsiniz. Jones, tabii, “revizyon” da diyebilirdi. Ama öyle dese bunun nasıl karşılanacağını tahmin edebilirsiniz. Onun yol açacağı salvodan kaçınmak için böyle “az müstamel” bir kavram bulmak gerekiyordu.

Marksizm içinde “revizyon” kavramının serencamı, nasıl bir dogmatizm kalesi kurduğumuzu anlatmaya kendi başına yetecek bir örnektir.

Teorimizde günün gerçekliğine uymayan şeyler görmeye başladık. Nasıl? Hayatın akışı olguların biçimlenmelerini mi değiştirdi? Olabilir, son derece normal. Yoksa, o şeyler zamanında yeterince iyi düşünülmemiş, iyi formüllenmemişti, ama biz şimdi bunun yeni farkına varıyoruz. Böyle mi? Evet, bu da olabilir. Ya o gün, bugün arasında bazı fenomenleri açıklayan yeni teoriler oluştu, onlar mı zorluyor bizi, verilerimizi yeniden değerlendirmeye? Bu da mümkün. Daha başka, şimdi aklıma gelmeyen şeyler de mümkün. Ayrıca, bunların teker teker, çifter çifter, hep beraber olması da mümkün.

Şimdi, biz bu “rektifikasyon”u hangi yöntemle yapacağız. Kendi teorimizin “içsel” saydığımız araçlarıyla mı, dışımızdaki düşünce oluşumlarının biçimlendirdiği teorik araçlarla mı?

Bir örnek: Descartes en önemli kitabına Discours adını vermişti. Bu kavramı kullandık durduk. Ama Foucault aynı kavrama bambaşka anlamlar kattı. Onun kattığı o şeyleri biz de teorimize katacak mıyız, yoksa adam Marksist olmadığı için onlara yüz vermemek mi gerekiyor? Biraz değiştirerek sorayım. Foucault’nun katkısına şimdilik “ABCD” diyelim. Bunun doğru olduğuna aklım yatıyorsa, ben de bunu “söylem”ime alıp “ABCD’nin de gösterdiği gibi...” türünden cümleler kurabilir miyim? Yoksa, böyle bir şey yapmadan önce “klasikler”e dalıp Kutsal Aile’nin bir cümlesinde A’yı, Mülkiyetin Kökeni’nde B’yi, Ampirio-kritisizm’de C’yi ve Leninizm’in İlkeleri’nde D’yi andıran bir şeyler bulup, bunların Marksizm’de “zaten mündemiç” olduğuna önce kendimi ikna edip ondan sonra mı “ABCD’nin gösterdiği gibi...” cümlesine başlamalıyım?

Bu ikincisi aslında mümkün değildir. Ama biz Marksistler elbirliği, ağızbirliğiyle bunu yapmaya çalıştık. Bunu kural haline getirdik. TC’nin memurlarının her sabah jimnastik yapmalarını zorunlu kılan yasa gibi bir şey. Hâlâ orada, ama gerçekte uygulanamıyor.

Bunu “kutsal haline getirme”nin birçok sonucu var. Ben bir tanesini vurgulayayım: insana güvenmemek. Bir tarihte Marx adında biri çıkmış, Kemalistler’in Atatürk’ü gibi, söylenmesi gereken her şeyi söylemiş. Başka bir şey söylemeye gerek bırakmamış. Söylemeye yeltenenler oluyorsa, önce, onların sözünü “hakikî mürşit”in mikroskopuyla inceleme altına alacağız –kendi aklımızla da değil.

Böyle bir kafadan kime ne hayır gelir? (Arkası var.)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.