22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin1°C

DUA EDİN DE KOBANİ DÜŞMESİN

Kadri Gürsel

28 Eylül 2014 Pazar 03:24

Ankara’da şu yalın gerçeği bilmeyen yok ama bilmiyormuş gibi politika kurgulayanlar var: Suriye’deki Kürt bölgesi Rojava’da 2012’nin yazından bu yana süre gelen otonomi denemesinin öncü gücü PYD, Türkiye’den çıkan Kürt hareketi PKK’nın Suriye’deki kolu...

Bunlardan biriyle barış, diğeriyle savaş olmaz.

PYD’nin kontrolündeki Rojava kantonlarında yaşayan Kürtler, sınırın Türkiye tarafında kalan soydaşlarıyla akrabalık da dahil, kökü geçmişe giden yakın bağlara sahipler. Bu karşılıklı yakınlık, hakim siyasi hareketin gördüğü köprü rolü sayesinde artan bir duygu ve düşünce ortaklığı ile güçlenmiş bulunuyor. İki topluluk, Suriye ve Türkiye’de karşılarına çıkan tarihi fırsatın da büyüttüğü bir dayanışma içindeler.

Aklını peynir ekmekle yememiş olan herkesin görebileceği bu basit gerçek önümüzde duruyor...

Buna rağmen Rojava Kürtlerinin özerklik girişimine karşı “vekaleten savaş” yürütmek dahil türlü tedbirler alınırken, Türkiye’dekilerle “barış ve çözüm sürecini” berdevam kılmak mümkün olabilir mi? Böyle yaparak, sadece vaziyeti idare etmek mümkündür.

Türkiye Kürtleriyle vaziyeti idare etmek söz konusu olduğunda iktidarı kutlamak gerekir. Gayet başarılıdırlar.

2012’nin sonundan itibaren Kürt hareketinin hapisteki kurucu lideri Öcalan’ın angaje edilmesiyle yeniden başlatılan süreç şu ana kadar dişe dokunur bir somut adım atılmaksızın “çatışmasızlık durumu”nda tutulabildi.

Elbette ki çatışmasızlık durumu böyle sürüp gidebiliyorsa gitsin ve sorun kalıcı olarak çözülmese de iki tarafın gençleri en azından ölmesinler...

Madem ki Ankara’nın en büyük becerisi vaziyeti idare etmektir, o halde bugünkü konjonktürde çatışmasızlık durumunu güvence altına alabilmek için sadece Türkiye Kürtlerinin vaziyetini idare etmenin yetmeyeceğine de müdrik olunması lazımdır.

Bu iktidarın Rojava Kürtlerinin vaziyetini de idare etmesi gerekirdi. Oysa tam tersini yaptı. Kendi Kürtlerine sözde bir “yeni Türkiye” vaat ederken Rojava Kürtlerine “eski Türkiye” kafasıyla yaklaştı. Bu yazının anahtar kavramıyla ifade etmek gerekirse, hükümet Rojava Kürtlerinin özerklik vaziyetini hiç de idare etmedi. Sanki o özerklik Suriye’de değil de Türkiye’de ilan edilmişti ve mutlaka boğulması gerekiyordu.

PKK-PYD çizgisi ise 2012’den beri Ankara’yı, cihatçı örgütlerin Rojava’ya karşı saldırılarını her bakımdan desteklemekle suçlaya geldi. Türkiye’nin Kürt kantonlarına ambargo uyguladığını, insani yardımların geçişine bile izin vermediğini ve sınıra duvar ördüğünü devamlı surette iddia ettiler.

Ve derken kendilerine “İslam Devleti”, liderlerine de “halife” diyen, barbarlıkta rakipsiz bir terörist ordusu Ortadoğu’da tarih sahnesine çıktı.

Bazı Batılı ülkelerin “İslam Devleti” dememek için kullandığı Arapça kısaltmasının telaffuzuyla “DAİŞ” Suriye’de bulduğu iç ve dış destekle güçlendi; Irak’ın Sünni bölgelerinin çoğunu bu güçle zapt etti ve buralarda ele geçirdiği silah ve parayla daha da palazlanıp Suriye’de yeni fetihlere girişti. Korkunç düzenlerini Kürt kantonu Kobani’de de hakim kılmak için günlerdir üç koldan saldırıyorlar. Ankara sonunda sınırı açtı ve on binlerce Rojava Kürdü Türkiye’ye sığındı.

Bu Kürtlerin daha önce sığınan bir milyon 400 bin Suriyeliden bir farkı var: Bu insanlar başlarına gelen felaketten Ankara’yı sorumlu tutuyorlar. Türkiye’deki Kürt hareketi de aynı duygu ve düşünce atmosferinde yaşıyor.

Kobani’deki insanlık dramı Kandil’den Türkiye’ye savaş tehditleri olarak yankılanıyor.

Türkiye’nin Kobani’yle olan sınırı tam bir barut fıçısı.

Ankara’dakilerin Kobani’yle ilgili “güvenli bölge” ilanı gibi gerçek amacı belirsiz niyet ya da planları olduğu da anlaşılıyor.

Umarız bu tür planlar Türkiye’deki çatışmasızlık durumunun geleceği dikkate alınarak yapılıyordur. Çünkü üzerine titrememiz gereken budur.

Ülkemiz çoktandır, bu iktidarın yanlış Suriye politikasının sonucunda oluşmuş bir bumerang etkisinin istikrarsızlaştırıcı tehdidi altına girmiş bulunuyor.

Dua edin de Kobani düşmesin...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.