28 Nisan 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır20°C
  • Ankara17°C
  • İzmir20°C
  • Berlin21°C

DOST VE DÜŞMAN ARASINDAKİ BELİRSİZ ÇİZGİ

Doğu Ergil

19 Haziran 2014 Perşembe 07:09

Salı günü dört ölümcül yanılgıdan bahsetmiş ve bunun biri üzerinde durmuştum. Bugün “düşmanımın düşmanı dostumdur” önermesiyle devam edelim. Amerikalılar, 1990’larda Afganistan’da işgalci Sovyetler’i alt etmek için yerli Taliban ve yabancı cihatçılardan oluşan el-Kaide adlı örgütlerin oluşmasına destek verdiler. İlki ile hâlâ savaşıyorlar. İkincisi de ABD’yi kendi evinde vurduğu gibi (İkiz Kuleler) uluslararası bir terör şebekesine dönüşerek Batı ve Batı medeniyeti ile ilgili ne varsa onlara savaş açtı. Şimdi Irak ve Suriye’de kendi devletini kurma peşinde. Ders: Düşmanımın düşmanı onun düşmanıdır ama benim dostum değildir. Ortak çıkarlarımızın olduğu dönemler vardır ama aynı değerleri, ilkeleri ve gelecek tasavvurunu paylaşmıyorsak hiçbir zaman dost olamayız.

Nitekim diktatörlüğüne aldırmadan önce “kardeş” olduğumuz sonra Ortadoğu’da oluşturulacak Sünni birliğinin cazibesine (ve belki önderlik hevesine) kapılıp şeytanlaştırıp devirmek istediğimiz Nusayri (Suriye Alevisi) Beşşar Esed’e karşı işbirliği yaptığımız radikal örgüt militanları (IŞİD) Niğde’de jandarma askerimizi öldürdükten sonra sevap işlediklerini çünkü Türkler’i yeterince Müslüman görmediklerini dile getirdiler. Anlaşılıyor ki Müslümanlığı kendilerince “makbul” ve “makbul olmayanlar” diye ayıranlar için diğerlerinin vatanı “dar-ül harp” ve kendilerinin katli vacip.
 
Müslümanlığı derecelendirmek!
 
Pekiyi Müslümanlığın özelliklerini ve derecesini biçmek hakkı neden bu gözünü kırpmadan adam öldürebilen ve bununu için ilhamı ve emri ilahi kaynaktan aldığını iddia eden adamlarda oluyor? İşledikleri cinayetlere kutsalı ortak eden ve onu da kana bulaştırarak kirleten adamlar nasıl “iyi Müslüman” oluyorlar da bizim Müslümanlığımızı derecelendirmelerine göre yaşam hakkımız konusunda söz hakkına sahip oluyorlar? İddialarının tek desteği ellerindeki silah ve dillerindeki “Allah” sözü. Oysa eylemleri, tüm kutsal kitaplarda önerilen “iyi davranış”ın karşıtı.

Bu akıl tutulmasına kim karşı çıkacak ve onların kanlı macerasına “dur” diyecek? Ancak Müslümanlar! “Bu bizim dinimiz değil, sizin icat ettiğiniz zalim ve canice bir egemenlik aracı” denmedikçe milyonlar, sırf “aynı dindeniz” diyen ve kendi anlayışlarına biatı imanın şartı olarak dayatan bu adamların esiri olacak!

İslam’ı, cihatçılardan ve dini siyasetin ölümcül ve baskıcı bir aracı haline getiren insanların elinden kurtarmayı ancak vicdanı, irfanı ve aklı hür olan Müslümanlar yapabilir.
 
IŞİD için de…
 
Aynısı birkaç bin silahlı milisle milyonluk şehirleri ve geniş kırsal alanları kontrol altına alabilen IŞİD’le mücadele için de geçerli. Saddam devrildikten sonra iktidarlarını kaybeden, Şii bir hükümetin siyasetten dışladığı, önemsizleştirdiği, hatta aşağıladığı Irak Sünnileri infial halinde. Kuzeyin ve güneyin doğal zenginliklerinden de mahrumlar. Ama örgütlenme ve askeri becerileri var. Sünni egemenliği için savaşan IŞİD’e eskiden BAAS çatısı altında yer almış kesimler kadar Sünni aşiretler de (katılmasalar bile) destek veriyor. IŞİD o yüzden hızla ilerliyor ve hâkimiyet kuruyor.

Sünniler eğer sisteme eşit ve etkin olabilecekleri bir ortaklık çerçevesinde katılabilseler direnişleri ve IŞİD’e verdikleri destek sona erebilir. Özetle mücadele, Sünni egemenliği adına değil, Irak yurttaşlarının eşitliği, adil ve kapsayıcı bir yönetim altında kader birliği etmeleriyle kazanılabilir. Yoksa her başarısız adalet arayışı, daha şiddetli, zalimce hareket ve örgütlere yol açabilir.

Suriye ve Irak iç savaşlarında Türkiye’nin yapacağı, taraf tutup bataklığa saplanmak değil, adaletin ve temsili bir sistemin oluşmasına çalışarak tarafsız kalmaktır. O zaman herkesin saygısı ve güveni kazanılabilir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.