‘DOKUNULMAZLIKLAR’ MESELESİNİN ÖZÜ...
Günay Aslan
06 Temmuz 2013 Cumartesi 08:35
Mısır’daki askeri darbenin ardından Türkiye’de sokakların yeniden hareketlenmesi bekleniyor.
Zira, Ortadoğu’da ılımlı İslam projesinin çöktüğü, Batı dünyasının siyasal İslam’la yollarını ayırdığı ve “laik muhalefetin” yeniden iktidara taşınacağı yorumlarını yapıldığı yeni süreçte eski Türkiye’nin efendisi Cumhuriyetçi Türkler hayli heyecanlanmışa benziyor.
Bunların Gezi’de yarım kalanı tamamlanmaya çalışacakları anlaşılıyor. Bunun ne tür sonuçlar doğuracağını elbette bugünden kestirmenin imkanı bulunmuyor.
Ama yine de Mısır sonrasında bölge gibi Türkiye’nin de yeni krizlerle karşı karşıya kalacağını görmek gerekiyor. Elbette Mısır’da darbe geliyorum diyordu.
Özünde bir demokrasi dinamiği olan siyasal İslam’ın demokrasiyi bir türlü içine sindirememesi; demokratik, katılımcı bir siyasal düzen yerine hegemonya inşa etmeye yönelmesi yüzünden Mısır’da işler sarpa sarmış, kriz kapıya dayanmıştı.
Mübarek’in devrilmesinin ardından başa geçen Mursi Mısır halklarının değişim ve demokrasi taleplerini hayata geçirmek, demokratik bir sistemin inşa edilmesine öncülük etmek yerine despotizme yöneldi.
Bütün toplumsal kesimleri demokratik değerler etrafında birleştirecek ve herkesi kucaklayacak bir demokrasi yeteneği sergileyemedi.
Aradan geçen bir yılı askerden aldığı yetkileri tekeline geçirmekle geçirdi. Ayrıca halkın ağır ekonomik sorunlarını da çözemedi. Şurası bir gerçek; Mursi demokrasi ve rafah konusunda Mısır’a umut vermedi. Verseydi şimdi koltuğunda oturuyor olacaktı.
Ancak olmadı. Onun bu tutumu rakiplerine fırsat verdi. Sonrası biliniyor; önce kitleler sokağa indi ardından ordu devreye girdi ve Mursi devrildi.
Elbette bunlar “iç” nedenlerdi; Bunlara Amerika-Rusya ve Çin üçgeninde yaşanan yakıcı rekabetin yarattığı çalkantıları da eklemek gerekir.
Mursi’nin iktidarına son verilmesinde bu kapışmanın da etkisi var. Fakat kimilerinin iddia ettiği gibi Batı dünyası ılımlı İslam projesinden vazgeçmiş değildir.
Mısır’daki gelişmeler halkların özgürlük ve refah taleplerinin güçlü olduğu İslam dünyasında teokratik yönetimlerin sorunları çözmek yerine derinleştirdiğini göstermiştir. Ve bu yüzden müdahale edilmiştir. Ancak bu müdahale bölgenin temel dinamiği olan ve tarih sahnesine çıkmış bulunan siyasal İslami tasfiye amaçlı değildir. Ne de olsa onsuz Ortadoğu’da istikrarın sağlanamayacağı bilinmektedir. Şimdi yapılmak istenen siyasal İslamın anti-demokratik, despotik eğilimlerini törpülemek; deyim yerindeyse “terbiye etmektir.”
Bu yüzden Mısır’daki gelişmeler herkesten önce AKP için ders niteliğindedir.AKP’nin de hegemonya inşa etmekten vazgeçmesi; demokrasi ve özgürlüklerin önünden çekilmesi gerekmektedir.
Öte yandan Türkiye’nin özünde gerici olan, “ilerici” Cumhuriyetçi eliti bu tabloya bakıp boş yere sevinmemelidir. Çünkü bu çalkantıdan ona ve bölgenin öteki Baasçılarına bir şey çıkacağa benzemiyor.
Aksine bizim Baasçıların kendi dertlerine eğilmeleri ve yol yakınken kendilerine bir çeki düzen vermeleri gerekiyor. Zira, kabul etmekte zorlansalar da Cumhuriyetçi Türklerin çok uluslu, çok dinli, çok kimlikli ve çok kültürlü yapıya sahip Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında farklı olanın inkarına, imhasına ve yağmalanmasına dayanan “asr-ı saadet” dönemleri sona ermiştir. “Altın çağ” yaşanmış ve bitmiştir.
Bu kesim şimdi yüz yıllık inkara, imha, yağma ve talana dayanan saltanatın bedelini ödüyor.
Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim halkları ırkçı ve imhacı Cumhuriyetçileri dışlamış ve kendi kaderlerine terk etmiş bulunuyor.
Geleneksel rakipleri siyasal İslam da kuşatma altına almış itip kakıyor. Başkalarının canları ve malları pahasına elde ettikleri üstünlüklerini ve ayrıcalıklarını bir daha elde etmemek üzere yitirmiş Cumhuriyetçi Türk eliti şimdi gelecek kaygısı yaşıyor. Bu kaygıyı aşmanın yolu kendilerini gözden geçirmelerinden; Anadolu ve Mezopotomya topraklarında herkesle birlikte barış içinde, kardeşçe ve özgürce yaşamak amacıyla köklü bir zihniyet değişimi gerçekleştirmelerinden geçiyor.
Irkçılıklarıyla yüzleşmeleri ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecinden günümüze işlenen bütün insanlık suçlarından ötürü haklarımızdan özür dilemeleri, topraklarımızın ruhunu incitmekten vazgeçmeleri gerekiyor.
Ayrıca dini, dili, etnik kökeni, kültürü, inancı, mezhebi ne olursa olsun her insanın bir değer olarak kabul göreceği, herkesin kendi kimliği ve değerleriyle özgürce yaşayacağı, katılımın ve özyönetimin esas alınacağı demokratik bir sistemi talep etmeleri gerekiyor.
Bunu yapmadan başta Kürtler kimseyi yanlarında göremeyeceklerdir.
Boşuna nefes tüketecek, Gezi eylemlerinde olduğu gibi boş yere manipülasyonlar deneyeceklerdir.
Ne var ki Cumhuriyetçi kesimin önünde bundan başka bir yol olmasa da, o halklarla barışmak yerine halklara kumpas kurmaya devam edecek gibi görünüyor. Sosyal demokratları Almanya, liberalleri Amerika, Maocu solcuları Rusya, milliyetçileri de İsrail’le bu yüzden iş tutuyor. Fakat dünyanın mevcut konjöktöründe bunun da sonuç vermesi mümkün görünmüyor.
Demek istediğim; sokakların yeniden hareketleneceği Türkiye’de İslamcı Türkler gibi Cumhuriyetçi Türkler’in de demokrasiyi içselleştirmekten başka çareleri bulunmuyor.
Zaman zalimlerin sonunun geldiğine işaret ediyor. Mısır’da yaşananlar bunu bütün çıplaklığıyla gösteriyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.